Askeri Operasyonlarımıza Tavır Alanlar Bedel Ödemeli...
Avukat Sedat Çetinkaya
Türkiye cumhuriyeti devleti ; Irak’tan ve ırak kürt bölgesel yönetiminden, pkk’nın Türkiye’ye yönelik faaliyetlerini uzun yıllardır engellememesi ve Türkiye’nin, ırak devleti’nin yapması gereken bu mücadeleyi milyarlarca dolar harcayarak, şehit ve gaziler vererek ifa etmesi nedeniyle, yaptığı tüm harcamalar ve uğradığı zararlar bağlamında büyük bir tazminat talep etmelidir…
Tazminatın ödenmemesi durumunda, Musul ve Kerkük ve kuzey ırak şimdilik bize yeter…
Türkiye’nin yapmış olduğu operasyonlara karşı tavır almanın bedeli mutlaka olmalı ve bu bedel, ar damarı çatlamış, hem arsız hem hırsız konumundaki işbirlikçi rejimlere mutlaka ödetilmelidir…
Ortadoğu coğrafyasında kendi stratejik yaklaşımlarını dayatmaya çalışan küresel ve bölgesel güçler, Türkiye’nin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) sınırları dahilinde yapmış olduğu askeri operasyonların boyutundan, hakim noktalarda tesis edilen askeri üslerden ve bu durumun geleceğe yönelik olarak evrilme ihtimali bulunan şeklinden dolayı büyük bir endişeye kapılmışlardır.
Bu bağlamda Irak yönetimi üzerinden söylemlerini sertleştirmeye başladıkları gibi Kürdistan Yurtseverler Birliği aracılığıyla, IKBY bölgesinin özerkliğinin tartışmaya açılması tehdidi üzerinden de Kürdistan Demokrat Partisi üzerindeki baskının arttırılmaya çalışıldığı görülmektedir.
Ayrıca dost görünümlü bir yılan, Ahameniş İmparatorluğu’nun ve Darius’un ulaştığı sınırların hayaliyle yaşayan sinsi devlet İran’ da Türkiye aleyhine bilindik düşmanca tavırlarını gizlice sergilemeyi sürdürmektedir. Zira hem Libya’da Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni desteklediğini açıklayarak hem de Pkk’ya karşı operasyon başlattığı izlenimini verdiği halde tek bir mermi bile atmayarak, Türkiye’ye karşı göz boyama taktiği uygulamaktadır.
Çünkü Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyduğu bir dönemden geçmekte olduğunun ve iç barışının Türkiye tarafından sarsılabileceğinin farkındadır ve bu bağlamda İdlib mutabakatına açıkça karşı olmasına rağmen, Türkiye’ye karşı açık bir tavır geliştirmekte de yetersiz kalmaktadır. Ayrıca İran, Türkiye’nin Türk dünyası ile ilişkilerini geliştirmesinden, Pakistan ve Afganistan’la yakın ilişkiler kurmasından ve Türk Keneşi bağlamında Turan idealinin canlanmasından son derece rahatsızdır.
Ancak aynı İran, İsrail’in ve arkasındaki küresel güçlerin bölgeye dayatmaya çalıştığı Büyük İsrail Projesi’nden hiçbir şekilde rahatsız değildir. Çünkü İran, İslam dünyasının huzuru ve geleceği için politika üreten bir ülke değil, Şiilik üzerinden geliştirdiği bir algıyla ; İslam dünyasında fitne çıkarmak, Pers hakimiyetini pekiştirmek ve Ermenistan ile birlikte Türkiye ile Türk yurtları arasında set vazifesi ifa etmek için çaba gösteren ve bu doğrultuda strateji üreten bir ülkedir.
Türkiye’nin ABD- İsrail ve yandaşlarının geliştirdiği stratejiye dayanan ve uğrunda trilyonlarca dolar para harcanan 30 yıllık bir uygulama planını, büyük ölçüde çöp haline getirmiş olması, İran’ı sevindirmek bir tarafa adeta kahretmektedir. Bu çerçevede İran Yönetimi, Irak ve Suriye’de yaşayan ABD güdümündeki Kürtleri birleştirmek suretiyle İsrail ile Türkiye arasında tampon bir bölge oluşturmak ve böylece Ortadoğu’ya şekil verilmesi aşamasında İsrail’in güvenliğini garanti altına almak şeklinde tanımlanabilecek olan siyonistlere ait planı var gücüyle desteklemektedir.
Geçmişte siyasi perspektifinin büyük bölümünü göstermelik İran düşmanlığı üzerine kurmuş olan CHP’nin, İran’la nasıl dost ve müttefik olduğu da bu bağlamda anlaşılabilir hale gelmektedir. Yeri gelmişken, Pkk lideri Abdullah Öcalan’ın nasıl yıllarca Suriye’nin koruması altında yaşamını devam ettirdiği ve CHP’nin Esed aşkının da nasıl bir işbirliği temelinde yeşerdiği de ortaya çıkmaktadır. Tüm bu siyasi altyapı, CHP- HDP – PYD //YPG yapılanması – Esed rejimi- İran- ABD ve İsrail arasında bir ittifak çizgisi olduğunu gözler önüne sermektedir.
Türkiye görünürde Pkk’nın ancak aslında İsrail ve arkasındaki küresel güçlerin oluşturduğu terör sorunu nedeniyle, yüz milyarca Dolar zarara uğramış, geleceğine yapması gereken yatırımları yapamamış, terörle anılan durumu nedeniyle ekonomik olarak ilerlemesi engellenmiş, kaynaklarını kendisinin üretmediği silahlara aktarmak durumunda kalarak NATO ülkelerine olan bağımlılığı güçlü tutulmuş ve en önemlisi binlerce insanını teröre kurban vermiş bir ülkedir.
Bu durumun ortaya çıkışındaki en büyük suç , içimizdeki işbirlikçi CHP zihniyetinde ve bu zihniyetin Türk ordusunu sarmış, NATO tarafından devşirilmiş, Gladyo hizmetindeki subaylarda olduğu gibi devlet olmanın gereğini yerine getiremeyen, ülkelerinde terörist yapıların varlığına ve Türkiye’ye saldırısına izin veren, yapılan saldırıları keyifle izleyen Suriye ve Irak Devletlerindedir. Ancak hala koltuklarında oturup, Türkiye aleyhine beyanatlar vermekten ve Türkiye aleyhine kamuoyu oluşturma çabalarına destek olmaktan da geri durmamaktadırlar.
Bu arsız ve ahlaksız tutumun karşılıksız kalabilmesi ise mümkün değildir.
Türkiye en kısa zamanda büyük bir tazminat talebini öncelikle Irak’tan talep etmeli ve ödenmesi için süre vermelidir. Ödenmemesi durumunda ise Musul – Kerkük ve Kuzey Irak’ın büyük bölümünü , tazminat karşılığında ilhak etmekten çekinmemeli, bölgesel ticaret yollarını da denetim altına almalıdır.
Merhametten olmasa da iyi niyetten maraza doğmasına izin vermemeliyiz.
Irak ve suriye gibi yeni yetme ve vatanımızdan zorla koparılan yurtlarda kurulan düzmece devletlerin varlığına ve toprak bütünlüğüne saygı duymak gibi safsatalardan ve aşağılık kompleksiyle yeşertilmiş iradesizliğin, sınırlayıcı ve bahane üretici zihni tutumundan kurtulmalıyız.
Bin atlı akınlarda, dev gibi orduyu yenenlerin zihniyetine ve kudretine ulaşmalıyız.
Uluslararası alanda hukuk kavramının olmadığını, güçlünün koyduğu kuralın esas olduğunu ve adaletin ancak hak yolunda yürüyenler, kızıl elmaya koşanlar tarafından sağlanabileceğini mutlak bir şekilde idrak etmeliyiz…