Ocak Ayı Dış Ticaret Verilerinden Hareketle Türkiye Ekonomisinin Gelecek Perspektifi…
Av. Sedat ÇETİNKAYA
Çıkarlarımız İçin Değil ; Adam olmak, müslüman olmak, türk olmak, vatansever olmak için yaşamamız ve bunun için de dirayet, sabır, fedakarlık, birlik ve mücadele bileşkesinden yükselen güçlü bir tavır sergilememiz gerektiğini bilmeliyiz…
Bilindiği üzere dünyamız, Covid-19 isimli bir laboratuvar virüsünün etkisi ve bu çerçevede insanlık üzerine pompalanan korku algısıyla, küresel bir karantinanın etkisi altına girmiş bulunmaktadır.
Bu virüs ilk ortaya çıktığında ifade ettiğim gibi Covid – 19 salgınının arkasında , bu konuya ilişkin olarak yıllardır özel çalışmalar ve denemeler yapan paganlar ya da diğer bir deyişle küreselciler bulunmaktadır. Dikkat edilecek olursa bu virüs Çin’den çıkmış ancak en fazla Amerika Birleşik Devletlerini etkilemiş hatta ABD başkanlık seçimlerinin sonuçlarını değiştiren bir faktör olarak tanımlanmıştır.
Bu virüsün etkisiyle dünya ekonomilerinin hemen hemen tamamı büyük ölçüde gerilerken, kalıcı hasarlar da almış bulunmaktadır. Ancak yine dikkat edilirse Çin açısından ekonominin çarklarının durmadığı ve dünyadaki daralmanın aksine büyümenin sürdüğü bir dönemin yaşandığı görülebilmektedir.
Sadece bu gerçeklik dahi, bu virüsün en büyük etkisinin ; Çin’i dünya ekonomisinin en büyük gücü haline getirirken, ABD ve batı ekonomilerini geriletmek şeklinde ortaya çıktığını söyleyebilmek mümkün hale gelmektedir. Bu sürecin devamı noktasında, oluşan bu zemin üzerinden yeni bir küresel sistem dizayn edilmesinin hedeflendiğini görmemek için de beyin körü olmak gerekmektedir.
İçimizdeki işbirlikçilerin sergilediği negatif tutumun da etkisiyle bir denge politikası uygulamak durumunda kalan ülkemiz ise bu süreçten büyük bir kayıp yaşamaksızın hatta önümüzdeki süreçte meyvelerini toplayacağı birçok kazanımla çıkıyor görünmektedir. Elbette insanımız büyük zorluklar çekmiş, kazanç kayıplarına uğramış ancak ekonomik altyapısını korumayı başarmış ; daralan ekonomik alanları, büyüyen ekonomik alanlarla ikame etmeyi de sağlayabilmiştir.
Belki kişiler yalan söyleyebilir, aldatıcı ya da yönlendirici ifadelerde bulunabilir ancak rakamların yalan söylediğinden bahsedilebilmesi mümkün değildir. Bu bağlamda 2021 yılı Ocak ayı ihracatımız, tüm zamanların en yüksek ihracat rakamına ulaşarak 15 milyar 48 milyon Dolar , ithalatımız ise % 5,6 azalışla 18 milyar 123 milyon Dolar olarak gerçekleşmiştir.
Ocak ayı dış ticaret açığı ise 3 milyar 75 milyon dolar olarak gerçekleşmekle birlikte bu meblağın, bir önceki yılın Ocak ayına oranla yüzde 32'lik bir azalışa karşılık geldiği de gözden kaçırılmamalıdır. Böylece, ihracatın ithalatı karşılama oranı % 83 , altın hariç ihracatın ithalatı karşılama oranı ise yüzde 87 olarak gerçekleşmiştir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, Ocak ayının ülkemiz ekonomisi açısından en sıkıntılı ay olmasına rağmen, bu olumlu sonucun alınmış olmasıdır. 2020 yılı büyüme rakamları [(+4,5) , (-9,9) , (+6,7) ( ?) ] bu verilerle birlikte dikkate alındığında ise ; küresel salgın koşullarına rağmen, ülkemizde üretimin artarak devam ettiğini , ithalatımızın da ülkemizde gerçekleşen arz artışıyla ikame edildiğini göstermektedir.
Yine Ocak ayını dikkate aldığımızda Döviz kurlarında aşağı yönde bir gelişmenin, ülkemize para girişinde ve doğrudan yatırımlarda önemli miktarda bir artışın olduğu ve parasal genişleme olarak addedilebilecek mali yardımlara rağmen enflasyon ve faizlerde ise bir artışın olmadığı görülmektedir. Ayrıca küresel salgın nedeniyle turizm gelirlerindeki büyük düşüşe rağmen, döviz kuru ihtiyacına bağlı olarak bir sıkıntı yaşamadığımız da görülmektedir.
Bu noktada bazı gıda ürünlerinde tıpkı patates soğan örneğinde olduğu gibi spekülatif temelli artışlar olsa da bunların ülke ekonomisini negatif yönde etkileme vasfı taşımayan geçici durumlar olduğunu da belirtmek isterim.
TÜRKİYE’NİN ; büyük enerji yatırımları, altın üretiminde 5 yıl içinde yıllık 100 ton seviyesini yakalayacak olması, oluşturmuş olduğu lojistik altyapı, enerji güzergahındaki merkez olma konumundan sağlayacağı gelirler, tespitini yaptığı doğalgaz rezervlerinden elde edeceği gelirler, silah sanayisinin sağladığı tasarruf etkisi ve ihracat gelirleri, kısa süre sonra dış ticarette fazla vererek oluşturacağı cari fazladan kaynaklanan rahatlık, Covid-19 salgınının etkilerinin azalmasına bağlı olarak artacak turizm gelirleri;
alternatif üretim merkezi olarak ortaya çıkmasının önümüzdeki dönemde sağlayacağı kazançlar, yükselen bir finans ve üretim merkezi olarak çekeceği finansın oluşturacağı yatırım , üretim ve ticaret etkisinden sağlayacağı kazançlar ile ulaşım ve lojistik hizmetleri, gelişen ihracat kapasitesi ve genel marka değeri nedeniyle oluşacak gelirleri şuan sahip olduğu kapasite ile birlikte dikkate alındığında, BÜYÜK BİR EKONOMİK GÜCE ULAŞMAK İÇİN SAYILI GÜNLERİN KALDIĞINI SÖYLEYEBİLMEK MÜMKÜN BULUNMAKTADIR.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve hanehalkının borçluluk seviyesinin düşük olması, genç nüfusun ve koşullara uyum sağlayabilme hızının tüketim ihtiyacını yani talebi destekliyor olması, bakir pazarlara hitap edebilme imkanına sahip oluşu , yetişmiş - dinamik ve arayış içindeki insan gücüne malik oluşu, aktif- etkin ve çok yönlü bir üretim altyapısına sahip olması ve Dünya ticaretinin merkezinde konumlanmış olması da Türkiye’nin gücünü arttıran unsurlar olarak belirlenebilmektedir.
Bu gerçeklik karşısında, ekonominin bitip tükendiğine ilişkin halüsinasyon görenlerin ; bağnaz, dar görüşlü, ben merkezli düşünen, kısa vadeli çıkarları peşinde değerlendirme yapan, ülke ekonomisini sadece kendi kazancından ibaret sayan, küresel gerçeklikleri göz ardı eden, dövizi yatırım aracı olarak görmeyin denildiği halde ülkesinin dövize ihtiyaç duyduğu anda döviz satın alarak mevduat hesaplarında 230 milyar Dolar biriktirip vurgunculuk peşinde koşan, ülkesine ekonomik operasyon çekmek için yedi takla atan işbirlikçiler ve en önemlisi de ekonomi cahilleri olduğunu anlamamız ve bunlara fırsat vermememiz gerekmektedir.
Bu ülkenin yönetimi, var gücüyle ülkesinin insanı ve onların geleceği için çalışmaktadır. Kimse kendisi için ekstra bir ayrıcalık, pışpışlama, ziyaret, olanak beklememeli, herkes kendisinden ziyade başkalarının durumuna karşı hassas olmalıdır.
Nice yokluklar içinde mücadele ederek bu vatanı bize bırakan atalarımızın yaşadıkları karşısında bizlerin yaşadığı sıkıntıların devede kulak bile olmadığını herkes aklından çıkarmamalıdır. Bu tavrımıza karşı bize eleştiri getirenlerin ; bizimle kan ve inanç uyuşmazlığı bulunan, organize hareket ederek her fırsatta bize ve değerlerimize saldıran militanlar güruhu ve onların meydana çıkamayan korkak şakşakçıları olduğunu da zihnimizde yer eden bir küpe gibi taşımalıyız.
Herkes, hükümetimizin ilk fırsatta ve şartlar olgunluk kazandığında, insanımızın refah seviyesini yükselteceğini bilmeli, bu ülke yönetiminin zillet partilerinin eline geçmesi durumunda, ülkemizin 3.Dünya ülkesi sınırından bulunduğu saygın konuma gelmesini sağlayan kazanımlarının yok edilmesi noktasında uygulanması muhtemel iğfal politikasına ilişkin sorumluluğunu da asla unutmamalıdır…
BU DÜNYADA EKONOMİK ÇIKARLARI İÇİN DEĞİL, YARATILIŞ GAYELERİ VE KUTLU AMAÇLAR İÇİN YAŞAYANLAR ; EN VAHİM ŞARTLAR ALTINDA DAHİ İSYAN EDEMEZ, DEVLETİNE VE MİLLETİNE BAĞLILIĞINDA EN KÜÇÜK BİR ZAFİYET DAHİ ORTAYA KOYAMAZLAR...
DAVA ADAMI OLMAK DA MÜKAFATA MAZHAR OLMAK DA KOLAY DEĞİLDİR...
KISTAS DA ARŞIN DA BURADADIR... HERKESİN ÖLÇÜLMEDEN ÖNCE KENDİNİ ÖLÇMESİ DİLEĞİMLE...