Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Önümüzdeki Süreçte Suriye’de Stratejik Hamle İle 'mi Stratejik Akıl İle 'mi Hareket Edecektir…
Av. Sedat Çetinkaya
Dünya üzerinde barışçıl bir yaklaşımı ön planda tutarak varlığını devam ettirmek, hem devletler hem de bireyler açısından olması gereken bir durumu belirlemektedir. Ancak bundan daha da önemlisinin, sahip olunan değerleri korumak ve geliştirmek için mücadele etmeye her zaman hazır olmak ve bu bilinci hiçbir zaman kaybetmemek olduğunu söyleyebilmek mümkündür.
Mücadele ruhundan uzak toplumların, oluşan rahatlama nedeniyle bir süre sonra gevşediği, mücadele etme bilincini kaybettiği, ahlaken bozulduğu, fikren parçalandığı, toplumsal birliğini ve dayanışmasını kaybettiği, toplumları yok eden olumsuzlukların odağı haline geldiği de tarihin şahitliğiyle birlikte ortada durmaktadır.
Batı medeniyetine baktığımızda ; mücadele bilincinden uzaklaşmış, ahlaken çökmüş, fikren parçalanmış, toplumsal birlik ve dayanışmasını kaybetmiş, uyuşturucu- alkol , kumar, fuhuş gibi alışkanlıkların zirveye ulaştığı, manevi değeri bulunmayan, bireysellik ve maddecilik sarmalında boğulmuş bir yaşam biçimini görmekteyiz. Elbette biz de ülke olarak, kendi milli ve manevi değerlerinden uzaklaşarak, batı medeniyetsizliğinin peşinde gezdiğimiz dönem boyunca bu süreçten payımıza düşeni almış bulunmaktayız.
Ancak aynı zamanda kendi milli ve manevi değerlerimiz üzerinden yükselen bir düşünce ve hareket biçimine de sahip bulunmaktayız. İşte ülkemizde yaşanan iki kutuplu siyasi ve sosyal algının temelinde de bu gerçeklik bulunmaktadır. Bu siyasi ve sosyal yapının zaman içinde kendi dinamikleri çerçevesinde bir değişim ortaya koyabilmesi mümkündür ancak batı dünyası içinde örgütlenmiş ve küresel hedeflerin peşinde koşan yapıların ve bu yapıların güdümünde olan devletlerin, kendi aleyhlerine olacak bu değişimi istemedikleri de açıktır.
Bu bağlamda söz konusu küresel güç merkezlerinin, içimizdeki işbirlikçiler ve batı değerlerinin peşinde koşan kimliksizler vasıtasıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kendi asli köklerinden ve değerlerinden uzak tutmaya çalıştıkları da aklı başında olan herkesin kavrayabileceği bir hal almış bulunmaktadır.
Son yirmi yıllık süre içinde bağlarından adım adım kurtularak, oluşturmuş olduğu altyapıdan, askeri ve ekonomik güçden hareketle, büyük bir küresel güç olarak kendisini göstermeye başlayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, küresel güç merkezleriyle girişmiş olduğu mücadele bağlamında hem oyun bozmaya hem de oyun kurmaya başlamış bulunmaktadır.
Elbette bu ayağa kalkış ve verilen görüntü, hem küresel güç merkezlerinin ülkemize karşı tavır alıp tedbirler geliştirmesine hem de içimizdeki dinamikleri hareket geçirip, iç siyasi tansiyonun yükselmesine neden olmuş bulunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve kendisini, Türk dünyasıyla ve İslam dünyasıyla birlikte tasavvur etmeyen, Müslüman- Türk kimliği üzerinden yükselen büyük ve güçlü bir Türkiye’den ziyade batıyla sorunu olmayan zayıf bir Türkiye’yi kendisi için yeterli addeden zihniyet, tüm farklılıklarına rağmen birleşmiş, batı dünyasından almış oldukları çok yönlü destekle de hükümeti ele geçirip Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin rotasını batı limanlarına çekmek biçimindeki bir hayalin peşine düşmüştür.
Bu arada ülkemizin yaşadığı hemen hemen her sıkıntının ardında, bu planın gerçekleşmesi için sahaya sürülen iç ve dış hamlelerin bulunduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Sayın Erdoğan, bu hamlelere zaman zaman tansiyonu düşürmek için uyguladığı taktikler ve oyalama amacına matuf politikalar bir tarafa bırakılacak olarsa, gerçekten de dirayetle karşı koymuş ve Türk Milleti’nin geleceğini, batının şeytani güçlerine teslim etmemiş bulunmaktadır. Ancak bu arada bizim kendi içimizde , kendi değerini belirlercesine kendini bu güçlere teslim etmeye HATTA SATMAYA hazır hale gelmiş gafiller takımının peydah olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim…
Bu hal ve şartlar dahilinde, insanları büyük bir eğitim ve öğretim sürecinden geçirecek, onların ruh dünyalarını etkileyecek ve dönüştürecek bir sihirli değneğe sahip olmadığımız ve hatta karşımızdaki cephenin, insana hoş gelen her türlü saldırı ve algı aracıyla üzerimize geldiği de ortada olduğundan, denklemi bozacak olan şey nedir sorusu ortaya çıkmaktadır… İşte bu noktada aklıma, H.Nihal Atsız’ın ;
TABİATIN YÜRÜYÜŞÜ BELKİ YAVAŞTIR ,
HIZ VERECEK BİRİCİK ŞEY ONA SAVAŞTIR… dizeleri gelmektedir.
Gerçekten de savaşın ; insanlar arasındaki farklılıkları önemli ölçüde ortadan kaldıran, düşmanların ve düşmanların müttefiklerinin daha iyi görülmesini sağlayan, işbirlikçilerin ve hainlerin algılanmasını mümkün kılan, zorluklara karşı mücadele gücünü yükselten, aleni ahlaksızlıkları dizginleyen, toplumların manevi değerlerini yükselten ve dayanışmayı arttıran bir yönü bulunmaktadır. Hele ki savaş sonrasında elde edilen bir zaferin, o topluma büyük hedeflere ulaşma noktasında vereceği emsalsiz bir şevk de cabasıdır.
Birilerine şimdilik hayal gibi gelecek olsa da Türkiye Cumhuriyeti Devleti, uzun vadeli bir sürecin sonucunda zaten bütün Ortadoğu coğrafyasını hatta Kuzey Afrika’yı bile askeri ve siyasi olarak ele geçirecektir lakin şuanki sorunumuz, içinde bulunduğumuz süreçte SURİYE'NİN KUZEYİNE BİR OPERASYON YAPMALI MIYIZ YOKSA YAPMAMALI MIYIZ ? sorusu üzerinden şekillenmektedir.
Bu noktada ŞAYET STRATEJİK AKILLA HAREKETE EDECEK OLURSAK ; içinde bulunduğumuz döneme ilişkin siyasi ve stratejik belirsizlikler, COVİD 19 salgını üzerinden küreselciler tarafından oluşturulan kurguların ülkemize yönelik etkileri, ABD’nin ülkemize yönelik düşmanlık politikasının bölge ülkeleri üzerinden ülkemize yönelecek etkileri ve sakıncaları, iç siyasi dinamiklerin negatif yönü ve ekonomik zemin dikkate alındığında ; genel , etkili ve ses getirecek bir askeri hareket için uygun bir zaman olmadığını ancak Tel- Rıfat gibi küçük bir bölgeye yapılacak bir harekatla geleceğe yönelik pozisyonumuzu belirleyen küçük bir adım atarak varlığımızı hissettirebileceğimizi belirtmek isterim.
ANCAK YİNE BELİRTMEK İSTERİM Kİ BİZLER, TARİHTEKİ YERİMİZİ VE BAŞARILARIMIZI, STRATEJİK AKILLA DEĞİL, STRATEJİK HAMLEYLE ELDE ETMİŞ BİR MİLLETİ TEMSİL ETMEKTEYİZ. DÜŞMANI VURMADAN NASIL BİR SONUCUN ORTAYA ÇIKABİLECEĞİNİ ASLA TAM ANLAMIYLA BİLEMEYİZ. O YÜZDEN DÜŞÜNÜP DURACAĞIMIZA YAPMAMIZ GEREKEN ŞEY, STARTEJİK HAMLENİN GEREĞİNİ YAPMAKTIR… DİKKAT ETMEMİZ GEREKEN TEK ŞEY, ZAMANI VE MÜDAHALE ŞEKLİNİ SÜRPRİZ KILMAYI BAŞARABİLMEK VE KISACASI DÜŞMANLARIMIZI GAFİL AVLAYIP BASABİLMEKTİR...
Ancak devletimizin henüz bizim kadar gözünün kararmış olmadığını da biliyorum ve bu arada “İYİ Kİ KARARMAMIŞ” diyenlerin titrek sesini de duyuyorum. Lakin savaş meydanında silah bir kez patladı mı bu işin sonunun mutlaka geleceğini görmek için biraz tarih bilgisinin yeterli olduğunu da hatırlatma babından ifade etmek isterim.
SEFER MUKADDER OLDUĞUNDA, SEFERDEN NASIL KAÇINILACAĞINI DEĞİL, NASIL GALİP GELİNECEĞİNİ DÜŞÜNMEK VE BU AMAÇLA MÜCADELE ETMEK GEREKİR… Bu noktada Sayın Erdoğan’ın harekata ilişkin bir kararlılık içinde olsa da ; bir tuzağa mı çekiliyoruz , acaba daha uygun şartları mı beklemeliyiz , bu harekat istenmeyen sonuçlar doğurabilir mi şeklindeki bir fikir sarmalı dahilinde düşünceli olduğunu da biliyor, anlıyor ve değerlendiriyorum… Karşımızdaki cepheden Türkiye’nin hamlesini beklediğini gösteren bir hissin yayılmış olması ve CIA’nın bölgedeki faaliyetlerinin ve ABD'nin bölgeden çekiliyoruz safsatasının Türkiye’yi bir harekata yönlendirmek için kışkırtıcı bir anlam kazanmış olması da hissedilen tedirginliği arttırmaktadır...
MÜSLÜMAN-TÜRK MİLLETİNİN EVLATLARI OLAN BİZLER ; DEVLETİMİZİN ORTAYA KOYACAĞI STRATEJİK AKLIN GEREĞİNE DE STRATEJİK HAMLEYE DE UYARIZ ANCAK Türk Ordusu sefere hazırlanırken ; Pkk ile kardeşlik türküleri söyleyenlerin, Yunanlı kardeşleriyle sirtaki oynayanların, ABD ile müttefiklik ezberi okuyanların, J.Biden’la Sayın Erdoğan’ı iktidardan etmek için ittifaklar kuranların, CIA’nın uşaklığını yapanların, FETÖ beslemelerinin, IMF yardakçılarının, Ermeni sevicilerin, Iran güzellemesi yapan haşhaşilerin,
ülkemizdeki Esed militanlarının, genlerine uşaklık sinmiş kokuşmuş tek parti zihniyetinin niteliksiz temsilcilerinin, kraliçenin yalakalarının, ülkücü gezinen besleme türkücülerin ve İsrail güzellemesi yapmaktan geri durmayan münafıkların ne yaptığını da hiç kimse gözden kaçırmamalı, MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLERİNE BAĞLI HERKES ; İÇİMİZDEKİ İŞBİRLİKÇİLERİ DAHA YÜKSEK SESLE, KORKMADAN VE HER ZEMİNDE DEŞİFRE ETMENİN GAYRETİ İÇİNE GİRMELİDİR…
SAHA ETKİNLİĞİNİ, KARŞIMIZDAKİ İŞBİRLİKÇİLERE BIRAKMANIN, İNSİYATİFİ ve GELECEĞİMİZİ ONLARA TESLİM ETMEK DEMEK OLDUĞUNU ASLA UNUTMAMALIYIZ...