Göç Fragmanları...
Ali YILDIZ
Kim bilir kaç milyar yıldır göç halindeyiz.
Çark-ı felek… Mezar şahidelerinde, bilhassa Yörük mezar taşlarında çokça rastlanır. Süslü söz söyleme sanatına yabancı olan Yörükler yaşamı basitçe, çark-ı felek ile izah etmişlerdir. Çark-ı felek göçü anlatır. Dünya bir han gelen geçer.
Göç lafı edilince en kolay akla gelen Yörük göçüdür. Herkes bu konuda birşey bildiğini sanır. Hiç de öyle değil. En kolay lafa karışılacak konulardan biridir Yörük Göçü. Kimisi ben kara çadırda doğdum diye başlar, kimisi senin yaşın kaç, sen bilmezsin diye bitirir.
Böylece Yörük Göçü Deve-Köşek,Yorgan-Döşek mesabesine indirilmiş olur. Gelsin keşkekler, etli pilav ve kebaplar, içilsin ayranlar, işte Yörüklük budur.. Öyle mi? Hiç de öyle değildir ama ben yine de başka bir konudan bahsedeceğim.
Çünkü Yörükler de Göçer. Ne dediğimi bundan sonra anlatmalıyım:
Var mıdır dünyaya gelip de kalan?
Kalıp baştan başa muradın alan,
Muradı maksudu hepisi yalan.
Ölümü dünyada hakikat gördüm. Aşk Veysel.
Ve göç alınyazımız.
Ruhumuz levh-i mahfuzdan bir bedene üflendiğinden beri göç halindedir. Ruhlarımız GÖÇEREVLİ. Kâh bu dünyadadır, kâh öteki dünyada. Daldan dala, güzelden güzele, şehirden şehire, dam, dere, tepe, deniz durmaz göçer. Birkaç saat içinde sevinçten kedere, aşktan nefrete, sadakatten ihanete, ümitten melankoliye evrilip, göçer durur duygularımız.
Hayatın başında da sonunda da göç vardı.
İnsanlığın inanılan ilk atası Hz Adem göçtü. Hz. Havva göçtü. İyi mi ettiler kötü mü? Tartışır dururuz. Sanki değiştirmek elimizdeymiş gibi. İyi ettikleri muhakkak. Yoksa onların ahfadı olan bizler, bu güzel dünyayı nasıl görürdük? Adına kromozom denilen minik cinler ana rahmine göçüp, konforlu bir hayat yaşadıktan kısa bir süre sonra oradan göçmek istemedi mi?
Yaşadığı şeffaf karanlığı dağıtıp çıkmak ve güneşli bir dünyaya ayak basmak istemedi mi? Onlar önce dünyaya göçtüler sonra dünyadan da göçtüler.
Atalarımız, akrabalarımız ana-babalarımız, eşimiz dostumuz.. Adem, Havva, Nuh, İbrahim, Yunus, İdris, Zülkarneyn, güzelliği eller kestiren Yusuf, Musa, İsa..
Bilge Kağan, Alparslan, Cengiz Han, Timur, Fatih, Yavuz, Kanuni..
Ne Ebubekir, ne Ömer, ne Ali, ne Osman...
Ve mevlidi ve göçü ile mucizeler müjdecisi olan adı güzel, kendi güzel Muhammed.
Bir gün gelip, biz de göçeceğiz.
Sadece biz göçmedik ki.
Biz zamanlar insanlığa korku salan efsanelerinin anlatıldığı, dillerinden alev fışkıran Ejderhalar da göçtüler. Onlardan geriye sadece mitolojik rivayetler kaldı.
Bugün müzelerde kemikleri sergilenen Mamutlar, Bizonlar, Dinozorlar da göçenler arasında.
Tanrısal bir döngüdür bu...
Ne Firavunlar kaldı, ne Sodom-Gomore… Kıtalar göçtü. Atlantis nerede?
Sular göçerek ırmaklar oluştu, ırmaklar nehirlere, nehirler denizlere göçtü. Peki denizlere ne oluyor? Ne oldu masmavi Aral'a? Aral Denizi elli yıl önceki gibi değil. Aral göçtü. Bir süre sonra Aral Gölü mü diyeceğiz Aral Çölü mü, bilmiyoruz.
Hazar denizine döküldüğünü yakın tarihçilerin yazdığı Ceyhun artık Aral'a akıyor da o bile dolduramıyor Aral'ı. Nehirler de göçüyor. Allı gelini alıp ağıtlar düzdüren Kızılırmak can çekişiyor. O da göçecek mi?
Fonksiyonlar da göçer.
Bazı şeyler de fonksiyon göçü yaşarlar şu garip dünyada. Örneğin kuru bir çeşme… Çeşme olur da suyu olmaz mı hiç? Ama oluyormuş işte..
Biz bunu küçük yaşlarımızda anlayamazdık. Anlayamazdık aynı ırmakta iki defa çimilemeyeceğini. Anlamadık mahalle köşelerinde gürül gürül akan çeşmelerin bir gün sularının kesilip bir başka gün yıkılıp gideceklerini. Bir bakarsınız orada adı kalır göçenin. Çatalçeşme Sokak, Numara 56. Peki nerde Çatalçeşme ? Göçtü...
Ya İskele Mescidi'nin altından akıp giderken, biz gençlerin temiz suyundan tas taş içtiğimiz, yaşlıların abdest aldıkları ak çakıllı serin kaynak nic'oldu? O da göçtü mü? Evet... Ya İskele Mescidi; kaç kişi birkaç basamaklı merdivenini tırmanıp, secdeye kapanıyor küçücük halı zemininde? Artık sadece turistik fotoğrafı çekiliyorsa bir mescidin o da fonksiyon göçü mü yaşıyor ?
Yaradan bütün mevcudatı durmaksızın göçürüyor.
Sümerler, Asurlar, Hititler, Likyalı, Frigyalı, Luvili, Karıalılar mı dediniz? Onlar çoktan göçtü.
Binlerce yıl öce Asya'nın kuzey doğu uçlarında adeta göçmek için yaratılmış bir millet, coşkun ırmaklar, taşkın seller gibi batıya göçtü. Oğuzdu, Kırgızdı, Kıpçaktı, Tatardı adları. Öyle bir göçtü ki asırlar içinde; bu göçün şiddetinden Fars göçtü, Pers göçtü, Sasâni, Samâni göçtü. Bin yılı aşkın bir göç öyle bir deprem etkisi yaptı ki etrafındaki coğrafyada; Batı Roma, Arap-Abbasî, Emevî göçtü.
Doğudan gelen düşman baskısından kaçarak Anadolu'nun batı ucunda yerleşen küçük bir Kayı aşireti, bütün göçerleri birleştirince ; Doğu Roma-Bizans göçtü.
Ve bir gün; "Aldı Nemçe bizim Nazlı Budin'i"...
Kuzey Afrika'yı, Orta Avrupa'yı, Deşt-i Kıpçak'ı velveleye veren göçerler, tarlasını tapanını , mezarını hatırasını terk edip, Girit'ten, Rodos'tan, Tunus'tan, Trablus'tan, Şam'dan, Halep'ten, Rumeli'den, Kafkas'tan, Kırım'dan Anadolu'ya göçtü. Kimisi savaştan, saldırıdan, salgından, hastalıktan göçtü, kimisi kan davasından, kardeş kavgasından, terör belasından göçtü.
Yeni yerlerine göçenler de boş durmadılar. Sehilden yaylaya, yayladan sehile, köyden köye, köyden şehire, şehirden şehire, doğudan batıya, kuzeyden güneye göçüp durdular.
Kimisi Üsküp'ten İstanbul'a göçüp Yahya Kemal oldu, şiir dünyamızın zirvesine göçtü. Kimisi Antalya'ya göçüp doktor Burhanettin olup, Antalya irfanına katkı, siyasetine yön, dertlilere derman verdi.
Kimisi mukadder akıbete uyarak Selanik'ten çıkıp, göçmekte olan hanedanının Anadolu'suna göçerek çorak topraklarda yeni bir devlet kurup Mustafa Kemal Atatürk oldu.
Kimisi göç belirtileri veren devletin payitahtından yola çıkan ailesinin ve tahsilinin peşinde;
Basra, Bağdat, Erzurum, Ankara, Konya, Bursa'ya göçtü, "Beş Şehir" oldu. Antalya'ya göçüp Huzur'u yazan muallim ve muharrir Tanpınar oldu. Daha neler oldu neler.. Otuz Beş Yaşlar, İncecikten Bir Kar yağdıran Cahit Külebiler. Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya kırbaç şaklatan arabacılar.. Han Duvarları..
Doğrusu bütün göçler için söyleyemesek de göçün bir yönüyle böyle bir bereketi olduğunu son yazdıklarımızla görmüş olduk.
Demek ki göçleri bereketli hale getirmek gibi bir önemli işimiz var. Buna çalışmalıyız.
Şimdi onların hikâyeleri ile meşgulüz.
Göçlerden öğrendiğimiz çok şey olmalı.
Bir halk şairi deyişi ile bitirelim:
Kul Mustafa'm der Erenler,
Erenlere sır verenler,
Hesabın tekmil görenler,
Göçer imanlı imanlı.
Tanrı bize hesabımızı tekmil görmeyi nasip etsin. O zaman göç dert değil.
Nasıl olsa göçmeyecek miyiz?