Batı’nın, Tunus İşbirlikçisi Sözde Cumhurbaşkanı Kays Said Üzerinden, Kıbrıs Hainini Ve Türkiye’deki İşbirlikçileri Okumak..
Av. Sedat Çetinkaya
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, dünya siyasetine yön verme hedefini gelecek ufkunda tutarak, küresel bir güç olma yolunda hızla ve kararlı bir şekilde ilerlerken, çevresini de bu stratejiye bağlı olarak çeşitli ölçülerde etkilemeye başlamış bulunmaktadır. Elbette bu durum, etki alanımız içinde asgari 100 yıldır yerleşik bir düzen kurmuş olan küresel güçleri ve onların maşalarını, ciddi biçimde rahatsız etmekte ve Türkiye’ye karşı harekete geçmeye sevketmektedir…
Tunus’daki Cumhurbaşkanı’nın başını çektiği darbe girişimine şöyle bir baktığımızda, bir zamanların masonik düzeninin şahı Süleyman Demirel’i görebilmek ya da Anayasa Mahkemesi’nin başörtüsünü dahi kabullenemeyecek ölçüde ileri düzeyde demokrat üyesi Ahmet Necdet SEZER’in tavrından farklı bir durumun söz konusu olmadığını söyleyebilmek mümkündür.
Aslına bakılacak olursa etkilediğimiz birçok ülke, Türkiye’de yaşananlara benzeyen bir çelişkiyi ve mücadeleyi yaşamakta, müslüman kimliğini ve ümmet bilincini yükseltme arzusu ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yaktığı diriliş ateşinin etrafında toplanma bilinci, yerleşik düzenin ortaya koyduğu karşı bir dirençle akamete uğratılmaya çalışılmaktadır.
Ancak bu karşı dirençlerin oluşturduğu ivmeler ; süreklilik içermeyen, gücü ve altyapısı devamlı bir şekilde zayıflama eğilimi içinde olan, varlığını koruma yeterliliğine sahip olmayan ve hatta küresel güçlerin kontrolünde şekillenen düzene muhalif yaklaşımların gelişmesine olanak sağlayan bir içeriğe sahiptir. Askeri güce ve zorbalığa dayanarak bu düzeni koruma stratejisi de boş ve geçici bir hayalden başka bir şey değildir.
Bu bağlamda Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bir Yunan milliyetçisinin cumhurbaşkanı olması durumunda göstereceği her tavrı sergileyen ; CHP zihniyetinin, İngiliz ve Yunan ekolüyle harmanlanmış bir temsilcisi konumundaki bir işbirlikçinin iktidarı nasıl sona erdiyse, firavunların Mısır’daki hizmetkarı Sisi’nin, Fransızların Tunus’daki uşağı Kays Said’in, Libya’daki CIA ajanı Hafter’in, katil Suriye rejiminin temsilcisi Esed’in, İslam dünyasındaki fitnenin başı Hamaney’in ve daha nicelerinin iktidarı da aynı şekilde ve bazen de acı olaylarla son bulacaktır.
BEKLEMESİNİ BİLENLER , tüm bu coğrafyaların ve hatta çok daha fazlasının, Müslüman- Türk Milleti’nin eliyle şekillendiğini görme bahtiyarlığını da yaşayacaklardır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin askeri- ekonomik ve siyasi açıdan güçlenmesi ve dünyayı değiştirme yolundaki iradesini kararlılıkla ortaya koymaya devam etmesi ; gezegenleri, çevresindeki bir yörüngeye çekerek ve kendi etrafında dönmeye sevkeden bir yıldız gibi, Türk- İslam alemini ve mazlum milletleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin etrafında toplanmaya ve birlikte hareket etmeye celbedecektir.
Günümüz dünyasında yaşadığımız tüm sıkıntılar ise, bu sürecin hazırlık aşamasından ve kutlu bir doğumun sancısından başka bir şey değildir.
Küresel güç merkezleri, bu hareketin merkezinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Erdoğan’ın şahsında kimlik bulan mücadele çizgisi olduğunu bildikleri için tüm enerjilerini ülkemizin yönetimini ele geçirmeye yönlendirmiş bulunmaktadır.
Ülkemizde kısa süre önce yaşanan darbe girişimleri bunun en net göstergesi olduğu gibi, ülkemizde yaşanan ajan faaliyetleri, birbiriyle benzemez tüm siyasi partileri Sayın Erdoğan’ın karşısında birleşmeye zorlayan siyasi strateji, ülkemiz üzerinde uygulanan algı yönetimi ve propaganda teknikleri, dışarıdan fonlama basının ve etki ajanlarının yalan ve hayal arasında bir çizgide yürütmekte olduğu psikolojik harp, milletin gözünün içine baka baka uygulanan zillet ittifakı siyaseti tiyatrosu, bilinç sahibi olmayan ve iradesi çabuk kırılanların yönünü çevirebilmek için ülkemize yönelik olarak içten ve dıştan yürütülen ekonomik saldırılar, ambargolar, siyasi baskılar, terör faaliyetleri, ülkemizi çevrelemeye ve sıkıştırmaya yönelik askeri faaliyetler de bu gerçeğin, bütünü gösteren birer parçasından ibarettir.
İşte bu gerçeklik karşısında, üzerine ölü toprağı serpilmiş, gözüne perde inmiş ve aklını kiraya vermiş gibi hareket eden gafillere ve bu toprakları yabancılara peşkeş çekince batılı ve modern olacağını zanneden, laiklik- demokrasi, Cumhuriyet, insan hakları gibi kendi kafalarında oluşturdukları sığ kavramların arkasına sığınarak yaşam süren işbirlikçilere söylenecek söz ; UYANIN VE KENDİNİZE GELİN OLMALIDIR… KARŞIMIZDAKİLERİN ELİNE FIRSAT GEÇTİĞİNDE NE YAPACAĞINI BİLMEK İSTEYENLERİN, HAÇLI SEFERLERİNDE YAŞANANLARI, ERMENİ VE YUNAN MEZALİMİNDEKİ ACI TABLOYU HATIRLAMALARI YETERLİDİR…
Türk milleti karşısındaki tarihi acziyetlerinden dolayı, Türk Milleti’ni acımasızlıkla ve barbarlıkla suçlayanların, işgale yeltendikleri vatanımızdaki hamile kadınların karnındaki çocuğun cinsiyetine yazı tura attıklarını, Yunanistan'da kalan onbinlerce masum insanı katlettiklerini kimse unutmamalı, daha düne kadar Afrika’nın siyah derili mazlum insanlarını , bir orangutan türüymüşçesine kafeslerde sergilediklerini kimse aklından çıkarmamalıdır. Ve bunları akılda tutarken, ülkemizdeki işbirlikçi İttihatçıların ve onların devamı niteliğindeki zihniyetin, tek parti ve askeri darbeler döneminde yürüttüğü ve halen devam ettirdiği ihanet kokan teslimiyetçi ifsad politikası da her daim hatırlanmalıdır... Kimin kime hizmet ettiği, 100 yıllık tecrübe neticesinde artık her bireyin zihninde netleşmelidir...
ACINACAK DURUMA DÜŞMEMEK İÇİN, BİLİNÇ SAHİBİ OLMALI, KÜRESEL GÜÇLERİN VE ONLARIN YERLİ İŞBİRLİKÇİLERİNİN OLUŞTURDUĞU DÜZENE KARŞI, HER ŞART ALTINDA BİRLİK İÇİNDE HAREKET ETMEYİ BAŞARMALI, KISA SÜREDE KÜRESEL BİR GÜÇ HALİNE GELMEK İÇİN DE BİR FETRET DEVRİNE İZİN VERMEMELİYİZ…
Mücadele bizden, takdir ve galibiyet Aziz ve Muktedir olan Allah’tandır…