Ekonomik Savaşın, İhanet Üzerinden Yeşeren Ve Kan Donduran Gerçekleri…
Av. Sedat Çetinkaya
Kuruluşunu müteakip, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ekonomisini, sosyal hayatına yön veren yapıları ve devlet bürokrasisini ele geçiren ve küresel güç merkezlerinin ülkemizdeki temsilciliğine soyunan işbirlikçiler, Türkiye’miz üzerinde oluşturdukları bu hakimiyeti, Sayın Erdoğan karşısında mağlubiyeti tattıkları zamana kadar sürdürmeyi başarmışlardır.
Ülkemizin 1923 – 1983 yılları arasında yani 60 yılda ulaştığı ihracat değeri, 5,7 milyar Dolar gibi gülünç bir rakama tekabül etmektedir ki bu ihracatın büyük bölümünün tarım kaynaklı olduğunu da hatırlatmak isterim.
Aynı dönemdeki ithalatımız ise 14,9 milyar Dolar olarak yani ihracatımızın yaklaşık 3 katı olarak oluşmuş bulunmaktadır. Yine 1983 yılı itibariyle ülkemize yönelik doğrudan yatırım da sadece ama sadece 113 milyon Dolar olarak gerçekleşmiş bulunmaktadır. SADECE BU VERİLER DAHİ ; ülkemizin nasıl bir acziyet ve teslimiyet içinde bulunduğunu ve yobaz, bağnaz, darbeci ve totaliter bir zihniyetin ülkemizi getirdiği noktayı tereddüte yer bırakmayacak biçimde ortaya koymaktadır…
Küresel para baronları, ülkemizdeki işbirlikçileri vasıtasıyla, ülke ekonomisine ilişkin tüm stratejik faaliyet alanlarını ve önemli üretim tesislerini ele geçirmişler, devlet kurumlarını ve ülke medyasını kontrolleri altına almışlar, istemedikleri hükümetleri ekonomik kriz çıkarmak suretiyle, bunun yetersiz olması durumunda ise askeri darbe ile yönetimden uzaklaştırabilme kabiliyetini ellerinde tutmuşlardır.
1980 askeri darbesi sonrasında yapılan seçimler sonucunda Sayın Turgut Özal liderliğinde başlayan gelişme süreci ise boynumuza vurulmuş prangalardan biri olan Parlamenter Sistem’in ürettiği koalisyonlar ve kasıtlı olarak körüklenen çekişme ortamı nedeniyle akamete uğramış, oluşan ve oluşturulan ekonomik krizlere bağlı olarak büyük emek ve zaman kayıpları ile karşı karşıya kalınmıştır. Ayrıca bu dönemde yükseltilen terör hareketleri kullanılarak, ülkemizin oluşan kaynakları adeta yok edildiği gibi ülkemiz üzerindeki siyasi baskılar da katlanılamayacak düzeyde arttırılmıştır.
Bu bağlamda Gümrük Birliği sürecinden ve Avrupa Birliği’ne üye olma arzumuzdan hareketle, ülkemiz üzerinde yıkıcı ve bölücü bir politikanın uygulanmış olduğunu da görmek gerekmektedir.
ÜLKEMİZİN GEÇMİŞTE ;
yüksek devlet borçluluk oranı, % 80 oranını aşan ortalama faiz yükü, kısa vadeli borç yapısı, devasa altyapı eksikliği, enerji sıkıntısı, yetersiz üretimi ve düşük ihracatı , yüksek ithalatı, kalkınma temelli olmayan büyümeyle birlikte artış gösteren ithalat sorunu , kronik yüksek dış ticaret açığı, yüksek ve kronik enflasyonu, döviz rezervindeki yetersizlik, düşük milli gelir, hızla artan nüfus ve bu nüfusa iş bulamama sıkıntısı, tasarruf miktarındaki yetersizlik ve tatmin edici düzeyde doğrudan yabancı yatırım çekememe problemi, her çeşit kamu hizmetlerinin yeterince sunulamaması, askeri açıdan ABD’ye ve küresel güçlere bağımlı olmak, kaynaklarımızı sömüren ve kronik hale gelmiş terör gibi onlarca sorunu bulunmaktaydı.
MİLLETİMİZİN DESTEĞİYLE AK PARTİ'NİN TEK BAŞINA İKTİDARA GELMESİNİ MÜTEAKİP GELİŞEN SÜREÇTE, ülkemizin eğitimden sağlığa, hava yollarından demiryolu ve limanlara kadar tüm altyapı ihtiyaçları, cumhuriyet tarihinde yapılanların tamamının asgari 5-10 misline ulaşacak şekilde gerçekleştirilen yatırımlarla tamamlanmış ;
* Devletin IMF’e ve vatandaşlarına olan geçmiş dönem borçları ödenmiş,
* Batmış durumdaki Sosyal Sigortalar Kurumu içinde bulunduğu yetersizlikten ve harçlık mahiyetindeki maaşlardan arındırılmak ve düzen altına alınmak suretiyle işler hale getirilmiş, * Ülkemizin tamamı sosyal sigorta kapsamına alınmış,
* Genel borçluluk oranımız gayrısafi milli hasılamıza oranla ciddi biçimde azaltılmış,
* Faiz ve enflasyon oranları “Gezi Kalkışması” süreci öncesinde tek haneli rakamlara düşürülmüş,
* Büyük enerji yatırımları yapılmış,
* Türkiye bir enerji koridoru haline getirilmiş,
* Yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırıma büyük önem verilmiş,
* Sulama ve elektrik üretimi amaçlı büyük barajlar inşa edilmiş,
* Nükleer santral projeleri üzerinden çalışmalar başlatılmış,
* Doğalgaz ve petrol aramasına önem verilerek önemli keşifler yapılmış,
* Yok durumdaki altın üretimi 2020 yılı itibariyle yıllık 42 ton seviyesine çıkarılmış,
* Döviz rezervlerimiz son dönemdeki döviz satışlarına rağmen 116.8 milyar Dolar seviyesine yükseltilmiş,
* 1980-2003 arasında 23 yılda 15 milyar Dolarlık yatırım çekilebilirken,
* 2003 – 2020 dönemi itibariyle 18 yılda 225 milyar Dolarlık doğrudan yabancı yatırım çekilmiş,
* Aynı dönemde uluslararası sermayeli şirket sayısı 5600’den 73.675’e ulaşmış,
* Küresel salgın koşullarına rağmen ihracatımız 2021 yılı Kasım ayı itibariyle 221.063 milyar Dolara yükselirken,
* İthalatımız enerji dahil 264.753 milyar olarak oluşmuş,
* Kendi silah sanayimiz oluşturulmuş,
* Terör hareketleri minumum seviyeye indirilmiş,
* Büyük ölçüde profesyonel bir ordu yapılanması oluşturulmuş,
* Büyük askeri operasyonlar finanse edilmiş,
* Milyonlarca sığınmacıya yaşam alanı açılarak dini ve insani bir sorumluluk üstlenilmiş,
* HER ALANDA BAĞIMSIZ VE MİLLİ POLİTİKALARIN ÖNÜ AÇILARAK,
* ÜLKEMİZ KÜRESEL HAKİMİYET MEFKURESİNE SAHİP BİR DEVLETİN VİZYONUYLA YÖNETİLMEYE BAŞLANMIŞTIR...
İşte ülkemizin bu bağımsız ve milli politikalarından ve kendi dinamikleri üzerinde yükselerek küresel bir güç haline gelmesinden rahatsız olanlar, Sayın Erdoğan’ı iktidardan düşürmek için ellerinde kalan son kozu oynayarak ülkemizi kur üzerinden gerçekleştirdikleri ataklar ile vurmayı hedeflemişlerdir. Bunu gerçekleştirmek için sahaya sürülen içimizdeki işbirlikçi hainlerin yaptıkları faaliyetleri ise;
1. Yatırımlarını, Türkiye dışındaki ülkelere yöneltmek,
2. Türkiye’ye yönelik doğrudan yatırımları engelleyecek söylem ve girişimlerde bulunarak, ülkemize yatırım yapılmasının ve döviz girişinin önünü kesmek,
3. Ülkemizde yapılacak yatırımlara herhangi bir şekilde finansal destek vermemek,
4. Kendilerine tabi belediyelerin etkisini ve faaliyetlerini kullanarak, yatırımlar önünde idari zorluklar oluşturmak,
5. Ülkemizde yapılan yatırımlar ve projelerle ilgili karalama kampanyaları düzenlemek,
6. Ülkemize yapılacak ve stratejik önem arzeden yatırımları durdurmak için kamuoyu baskısı oluşturmak dahil her türlü negatif yönlü girişimi gerçekleştirmek,
7. Elde edilen döviz kazançlarını ve birikimlerini yurtdışına çıkarmak,
8. Kayıt dışına çıkarılacak şekilde döviz edinmek ve saklamak,
9. Yurtdışına Türk lirası çıkarmak ve bu parayla ülkemize yönelik olarak gerçekleştirilen kur operasyonları için mali zemin hazırlamak,
10. Kontrollerinde bulunan şirketleri ve organizasyonları kullanarak ; üretimi kısmak, fiyatları yükseltmek, yokluk durumu oluşturmak, stokçuluk yapmak, üretilen ürünleri yurtdışına ihraç ederek arz sıkıntısı oluşturmak suretiyle halkı yönetime karşı isyana ve galeyana sürüklemeye çalışmak,
11. Yapılan zamlar için kur artışlarını bahane göstermek,
12. Artan fiyatları geri çekmeye yanaşmayacak şekilde fiyat politikası izlemek ve kesilen cezalara karşı, ferman padişahın ise dağlar bizimdir zihniyetiyle ve serbest piyasa söylemleriyle kafa tutmak,
13. Kontrollerinde bulunan banka ve finans kuruluşlarını kullanarak, müşterilerini ve halkımızı, Dolarizasyon sürecini tetikleyecek şekilde yönlendirmek,
14. Hükümet politikalarını boşa çıkaracak ve kimin aldığı belli olamayacak şekilde piyasadan döviz çekmek,
15. Oluşturdukları kur ataklarına destek vermek amacıyla psikolojik propaganda teknikleri ile toplumu yönlendirmeye çalışmak,
16. Hükümetin aldığı her kararı kayıtsızca eleştirmek ve böylece oluşan algı kirliğini kullanarak, geliştirdikleri ihanet politikalarını gölgelemek,
17. Ülkede hoşnutsuzluk ve panik ortamı oluşturarak, şekillenen ortamdan ekonomik çıkar sağlamak,
18. Tamamen gerçek dışı söylemler üretip yayarak, olumlu gidişatın kaynağının hükümet olmadığı hatta oluşan bu durumdan, Sayın Erdoğan’ın ve AK parti yandaşlarının çıkar sağladığı izlenimini oluşturmak,
19. Küresel güç merkezleri, Kredi Derecelendirme Kuruluşları, FETÖ, IMF ve CIA ile birlikte geliştirilen ortak politikaları yönetmek,
20. Erken seçim isteğini sürekli bir biçimde gündemde tutarak, psikolojik üstünlük sağlamaya çalışmak biçiminde ÖZETLEYEBİLMEK MÜMKÜNDÜR.
Belirtmek isterim ki büyük devlet olma yolunda ilerleyen hiçbir ülkenin, böyle bir ihanet şebekesine ve onların faaliyetlerine müsaade edebilmesi mümkün değildir. KURALSIZ OYNAYANLAR, KENDİLERİNE KARŞI KURALSIZ OYNANDIĞINDA AĞLAMAMALI, HAK VE HUKUKTAN DEM VURMAMALIDIR...
Devletin verdiği döviz kuru farkı güvencesine rağmen, yatırım amacıyla halen döviz satın alanların ve ellerindeki dövizi bozdurarak Türk Lirası’na geçiş yapmayanların, bu ihanete ortak addedilmek için her türlü şartı taşıdıklarını da ifade etmek isterim.
Atalarımızın ifade ettiği gibi “KENDİ DÜŞEN AĞLAMAZMIŞ”…