Türkiye Cumhuriyeti Devleti Hükümetine Ve Müslüman-Türk Milletine Karşı Dolar Üzerinden Gerçekleştirilen Operasyon’un Siyasi Ve Stratejik Amaçları…
Av. Sedat Çetinkaya
Sayın R. Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, "küresel güce evrilme potansiyeline sahip bölgesel bir güç" olarak ortaya çıkmasını ve dünya üzerinde kendi planlarını icra etmeye başlamasını müteakiben, küresel güç merkezleri tarafından ülkemize yönelik olarak bir ÖN ALMA POLİTİKASI yürütülmeye başlanmış bulunulmaktadır.
Türkiye’nin ; ekonomik, siyasi ve askeri olarak küresel bir güç olmasını sağlayacak faaliyetleri ile Türkiye’yi engelleme faaliyetleri karşılaştırıldığında, Türkiye’nin stratejik üstünlüğü ele geçirip açık ara fark attığı da ilgili herkes tarafından görülebilmektedir. Şuan için TÜRKİYE KARŞITI CEPHENİN ELİNDE ; çeşitli konjonktürel fırsatları değerlendirerek, kur ve fiyatlar genel düzeyini etkileyecek kurgular tertipleyerek toplumsal algıyı etkilemek suretiyle Sayın Erdoğan’ın iktidarına son vermek dışında hiçbir şey kalmamış bulunmaktadır.
Küresel salgın koşullarına rağmen Türkiye’nin ; büyüme ve ihracat rekoru kırıyor olması, ödemeler dengesinde bir bozulmanın olmaması, doğrudan yatırımların cazibe merkezi olması ve yeni dünyanın, altyapısını tamamlamış en önemli üretim ve lojistik
merkezlerinden biri olarak ortaya çıkmış olmasına karşın ; Türk Lirası’nın, dünyanın en borçlu ülkesi konumuyla batmakta olan ve bastığı paraların büyük bölümü karşılıksız olan haydut bir devletin parası karşısında değer kaybetmesinin, ekonomik açıdan kabul edilebilir akli ve ilmi temellere dayanmadığını ifade etmek isterim.
HERKESİN BU NOKTADA ; Türk lirası karşılığında kim tarafından ne kadar Dolar talebinde bulunuldu ve bu işlemler nerede yapıldı sorularına cevap vermesi gerekmektedir. Kısaca ifade etmek gerekirse, piyasalar dahilinde , oluşan sonuçları mümkün kılan böyle bir işlem hacminin varlığından ve derinliğinden bahsedilemeyeceği ortadadır. Burada oynanan oyun, BİR BALON ŞİŞİRMEDEN ve danışıklı dövüş mahiyetinde bir alım- satım işleminden ibarettir. Elbette bu furyaya kapılarak Dolar satın almak için meselenin üzerine balıklama atlayanları da analize dahil etme gereği bulunmaktadır.
Bu arada Merkez Bankası’nın elindeki rezervlerde kayba uğramamak adına meseleye : “gitsin bakalım nereye kadar gidecek bu furya”, yaklaşımında olmasının dikkat çekici olduğunu , bu durumun hükümetin bir kırılma oluşturmak üzere hareket ettiğini ortaya koymakla birlikte reste rest ile karşılık verme anlamı taşıdığını da belirtmek isterim. BU İŞİN SONUCUNU BELİRLEYECEK OLAN, HÜKÜMETİN DİRAYETİNDEN ÇOK, NE KADAR ÇOK KİŞİNİN DEVLETİNİN, MİLLETİNİN VE YÖNETİCİLERİNİN YANINDA OLABİLECEĞİ GERÇEĞİDİR.
ASIL SORU , küresel güç merkezlerinin hangi nedenle Sayın Erdoğan yönetimine son vermek istediğidir. Bu soruya cevap olarak verilecek yüzlerce alt başlık bulunsa da EN TEMEL CEVAP ;
kendi planlarının başarıya ulaşabilmesi için Türkiye’nin askeri- ekonomik ve siyasi açıdan sahadan çekilmesi ve tıpkı geçmişte olduğu gibi uzayıp- kısalmayan, kendilerine tabi bir emir eri olarak hizmet görmesi, dandik- kokuşmuş parlamenter istem içinde debelenip durması gerektiği şeklinde olabilir. Bu noktada küresel güç merkezlerinin bu planına uygun olarak ya da onlarla işbirliği içinde hareket edenlere nasıl bakmamız gerektiği ise kendiliğinden açığa çıkmaktadır. Onlar şahsi çıkarlarını, emperyalist- siyonist- küreselci paganların çıkarları ile birleştirmiş vatan hainlerinin ta kendileridir.
Küreselciler Tarafından, Sayın Erdoğan Nezdinde Türkiye Yönetiminden ;
1. Çin’in küresel hakimiyet alanına yönelik olarak, Türk Birliği- Türk- İslam birliği gibi yönelimlerle hareket etmekten ve yeni bir küresel güç merkezi oluşturma stratejisinden vazgeçmesi,
2. Rusya ile birlikte Çin’e ve batıya yönelik olarak bir set çekme politikası içinde olmaması,
3. ABD’nin, Rusya’ya yönelik olarak uygulamaya çalıştığı çevreleme politikasına aktif olarak destek vermesi,
4. Küreselcilerin, Türk Cumhuriyetleri üzerinde, görünüşte Amerika Birleşik Devletleri ancak gerçekte Çin lehine oluşturma niyeti taşıdığı hakimiyet politikasına destek vermesi,
5. Kuzey Irak’da, Musul ve Kerkük’ü içine alan bağımsız bir Kürt Devleti’ne izin vermesi,
6. Ermenistan karşısında Azerbaycan’ı koşulsuz ve sınırsız olarak destekleme politikasından vazgeçmesi,
7. Suriye, Libya, Balkanlar ve Afrika’daki faaliyetlerine son vermesi ve bu bölgelerdeki gelişmelere kayıtsız kalması,
8. ABD’nin Suriye politikasına karşıt tepki geliştirmemesi, Pyd//Ypg//Sdg yapılanması ile amaçlanan faaliyetlere destek vermesi,
9. Afganistan ve Pakistan ile ilişkilerini sınırlandırması,
10. Kıbrıs’ın, Rum egemenliğine bırakmasına yol vermesi,
11. Mavi vatan doktrininden vazgeçerek, Yunan tezleri doğrultusunda bir çözüme onay vermesi,
12. Doğalgaz – petrol, altın, uranyum gibi madenlerin aranmasına ve çıkarılmasını ilişkin faaliyetlere son vermesi,
13. Nükleer santral yapımını durdurması ya da sınırlandırması,
14. Silah üretimini ve savunma sanayi projelerini durdurması,
15. Türkiye’nin Avrupa Birliği perspektifine bağlı kalarak, boynuna bir tasma takması ve bu tasmanın bir ipini ABD’ye diğerini Avrupa Birliği’ne vermesi,
16. Türkiye’nin IMF ile yeni bir kredi anlaşması içine girerek, faaliyetlerinin denetimine ve kaynakların kullanıma biçimine müdahaleye olanak sağlaması,
17. Gıda- tarım ve eğitim politikaları ile sağlık hizmetlerini, küreselcilerin kontrolüne terketmesi,
18. Ekonomik yatırımları ve aktörleri, küreselcilerin güdümüne bırakması,
19. İsrail ile ilişkileri, İsrail’e hizmeti esas alacak şekilde normalleştirerek geliştirmesi,
20. Küreselci politikalara karşıt ya da alternatif oluşturacak siyaset anlayışından vazgeçmesi,
21. FETÖ mensuplarına ve küreselcilerin ajan ağına yönelik baskılardan ve takiplerden vazgeçmesi,
22. Ülke içinde dini ve milli hassasiyetlerin gelişmesine ve güçlenmesine neden olacak politikalardan vazgeçmesi vb. TALEP EDİLMEKTEDİR…
Herkes bilmelidir ki küreselci paganlar bu taleplerinden ASLA VAZGEÇMEYECEKLERDİR. İçimizde, bu taleplere uygun düşecek şekilde politika yapanlar ya da onların içimizdeki temsilcileri veya onlarla işbirliği içinde faaliyet icra eden su katılmamış hainlerdir. Farklı görüşte olmak başka, milli muhalefet çizgisinden saparak, işbirlikçi hain konumunda tanımlanır olmak başkadır.
Erken seçim istemek ya da hükümeti değiştirmek istemek başka, hükümeti yıpratmak ve hükümet üzerinde baskı oluşturmak amacıyla uluslararası kurguların içinde figüran rolüyle hareket etmek ve Türk Milleti’ne ihanet etmeyi marifet sayacak şekilde faaliyette bulunmak başkadır. KISACA ; KİFAYETSİZLER, EFENDİLERİNİN DESTEĞİYLE MUKTEDİR OLMAYA ÇALIŞMAKTADIR.
Bu arada son kur atağının zamanlamasına da dikkat çekmek isterim.
Zira bu kur atağının zamanlaması, BAE veliaht prensi Muhammed Bin Zayed El Nahyan’ın Türkiye ziyareti öncesine denk düşmektedir. Şahsi kanaatim, BAE rejiminin, Türkiye’ye yönelik hasmane tutumundan asla vazgeçmeyeceği, ilişkileri olumlu yönde geliştirme biçiminde attığı adımların, para ile içimize nüfus etme çabası olduğu yönündedir. Oluşturulan kur atağı ile de BAE’nin Türkiye’ye nüfuzunun kolaylaştırılmak istenmiş olduğu şeklindeki bir his, düşüncelerimi kaplamış bulunmaktadır. Onların hedefi Türkiye’ye nüfuz etmek olsa da elbet bizim de bir hedefimiz bulunmaktadır.
Herkes, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin stratejik bir kırılma oluşturduğunun ve bu kırılmanın önümüzdeki süreçte bu milletin evlatlarının, tüm Türk dünyasının ve ümmet-i İslam’ın geleceğini şekillendirecek yegane atılım olduğunun farkına varmalı, taraf olmalı ve hiçbir şart altında birlikten kopmamalıdır.
BU MÜCADELENİN TARAFI SAYIN ERDOĞAN DEĞİL, MÜSLÜMAN-TÜRK MİLLETİDİR. BİZLER BU SIFATLARIN SAHİBİ OLARAK, KUTLU DAVALARIMIZA SAHİP ÇIKMALI, SON NEFESİMİZE KADAR DA MÜCADELEMİZDEN ÖDÜN VERMEME İRADESİNİ ORTAYA KOYMAYI BAŞARABİLMELİYİZ…
NASIL YÖNETİLMEYİ HAK EDERSEK ÖYLE YÖNETİLECEĞİMİZİ, KAÇIRACAĞIMIZ FIRSATLARIN TARİHİ FIRSATLAR OLACAĞINI, DEVLETİMİZİN VE SAYIN ERDOĞAN’LA TEMSİL EDİLEN CUMHUR İTTİFAKININ YANINDA SAF TUTMAMAMIZ DURUMUNDA ÖDEYECEĞİMİZ BEDELLERİN ÇOK BÜYÜK OLACAĞINI HİÇBİR ZAMAN AKLIMIZDAN ÇIKARMAMALIYIZ…
ALLAH c.c. hazretleri, Hz. Muhammed sav. efendimiz, şehit ve gazi atalarımızın ruhları, tarih, ümmet-i İslam ve tüm mevcudat bizim vereceğimiz bu kutlu mücadeleyi ve bu mücadele sonucunda elde edilecek sonucu beklemektedir.
Bu mücadele ; hak ile batılın, şeytan ile insanın, haklı ile haksızın, Müslüman ile küffarın, Türk milleti ile kadim düşmanlarının mücadelesidir…
Mücadele bizden, zaferin takdiri ise Allah’tandır…