Türkiye Cumhuriyeti Devleti İle Yunanistan Arasında Savaş İhtimali Ve Zamanı…
Av. Sedat Çetinkaya
Kıymetli Dostlarım !
Edilgen, teslimiyetçi, batı yanlısı ve İslam karşıtı bir yönetim anlayışından kurtularak ; aktif, mücadeleci, tam bağımsızlık ve egemenlik üzerinden yükselen milli bir politika dahilinde, küresel etkiye sahip bölgesel bir güç olarak ortaya çıkma hedefini gündeme taşıdığımız andan itibaren, küresel güç merkezlerinin de hedefi haline gelmiş bulunmaktayız.
Aslında küresel bir güç olma ihtimalimizin varlık kazanmış olması, ortaya koymuş olduğumuz etkiyle, küresel güç merkezlerinin planlarını bozmakta olduğumuz gerçeğini de bünyesinde barındırmaktadır.
Sayın Erdoğan liderliğindeki Türkiye, ortaya koymuş olduğu siyasi stratejinin yönlendirici etkisiyle, kendisini öncelikli hedef olmaktan çıkararak, küresel güçlerin planlarını bozan başka bir güç merkezi olan Rusya’nın ilk hedef olmasını da sağlamış bulunmaktadır. Elbette Türkiye, bu gerilimden kendi lehine doğan olanakları da kullanarak, güçlü ve değerli olarak addedilebilecek siyasi ve stratejik hamleler yapmış, küresel güçleri çok zor tercihler yapmak daha doğrusu yapamamak durumunda bırakmıştır.
Türkiye, durumu önceden kestiren mükemmel bir zamanlama ile Irak coğrafyası üzerinde ön alıcı ve zemin kazanmayı hedefleyen hamleler yaparken aynı zamanda Suriye coğrafyası üzerinde dengeleri kendi lehine çevirmeyi hedefleyen bir operasyonun siyasi ve stratejik altyapısı oluşturmaya da başlamıştır.
Amerika Birleşik Devletleri’ne, Şia’nın ve dolayısıyla İran’ın etkisindeki Irak yönetimine güvenmeyen, Pkk ile çıkar çatışması içinde bulunan, Irak’lı şii milisler ile Pkk arasındaki ittifaktan rahatsız olan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin, Irak’tan bağımsızlık talebinde bulunması sadece bir zaman meselesi gibi görünmektedir.
Bu noktada sorun ; böyle bir bağımsızlık hareketinin, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile Türkiye’nin siyasi olarak birleşmesini sağlamak için mi yoksa Türkiye aleyhine faaliyette bulunmak için mi olacağı noktasında yatmaktadır.
İşte Kandil’e değin uzanmayı planladığımız harekatların ve bölgede oluşturmuş olduğumuz yerleşik askeri düzenin amacı, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin ülkemize yönelik herhangi bir sürprizini önlemek ve küresel aktörlerin bölgedeki etkisini pasifize ederek, sürecin planlarımız dahilinde ilerlemesini kolaylaştırmaktır.
Benzer bir durum, Suriye coğrafyası için de alttan alta ve günden güne hazırlanmaktadır. Suriye’de yapmış olduğumuz operasyonlara ilişkin bölgelerin birbiriyle irtibatını kurup, oluşturduğumuz güvenli sahaların bölgesel sınırlarını da genişlettikten sonra bu coğrafyada ilanını sağlayacağımız bir bağımsız devlet ile siyasi bir birliktelik içine girmemiz ile gerçekleşecektir.
İşte şuan insanlıktan ve İslam’ın nurundan nasibini almamış, aç gözlü, bencil ve kokuşmuş - faşist bir zihniyetin fitne saçan temsilcileri konumundaki kişilerin dışladığı Suriye vatandaşları, bağımsızlığını kazanan bu toprakların ülkemizde yaşayan sakinleri olarak ülkemizin onurlu vatandaşları olacaklardır.
Bunlar bir adım sonrasını göremeyen birileri için şimdi hayal gibi gelebilir ancak geleceği görenler için gün gibi ortada olan veriler ve önermelerdir. Çapulcu sürelerinin kahpe ve kalleş bir kalkışmasıyla, Abdülhamid Han’ı devirerek, ülkemizi ve milletimizi perişanlığa sürükleyenlerin torunları, 100 yıl önceki topraklarımızın günümüzdeki sahiplerini ve Misak-ı Milli sınırlarımız içinde yaşayan insanları bize düşman gibi gösterirken ;
vatanımızı işgal eden, milyonlarca insanımızın ölümünden ve yaralanmasından sorumlu olanları da müttefikimiz, dostumuz ve medeniyetin temsilcileri olarak göstermekten de utanmamaktadır. Gerçek düşmanlarımız, her daim bir maskeyle aramızda dolaşan bu sinsi vatan hainleridir…
Bu arada Suriye üzerinde Pkk//Pyd//Ypg//Sdg yapılanması üzerinden planlar yaparken, Türkiye ile muhtemel bir savaşa doğru gidildiğini gören Amerika Birleşik Devletleri, öncelikli olarak kendisine alternatif üsler teşkil etmeye başlamış, Suriye coğrafyasındaki Pkk//Pyd//Ypg//Sdg bölgesini bu amaçla kullanmayı düşünmüş ve bölgeye önemli yatırımlar yapmıştır. Ancak FETÖ darbe girişiminin boşa çıkarılması ve Türkiye’nin bölgeye yönelik harekatları, bu plan açısından öngörülen istikrarı bozduğu için, tam bir ABD hizmetkarı olan Yunanistan, ABD’nin yeni askeri üs merkezi olarak şekillendirilmeye başlanmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri, bu yeni anlayışı doğrultusunda Yunanistan’a silah yığarken, Türkiye’ye saldırdığında mutlak hava üstünlüğü elde edebilmek için ; Türkiye’nin Rusya’dan S 400 bataryaları almasına karşı çıkmış, Türkiye’nin hava savunma sistemleri üretememesi için her türlü zorluğu oluşturmuş, Euro- Sam (Samp-T) sisteminin geliştirilmesi ile ilgili çalışmaları bloke etmiş, Türkiye’yi F 35 programından çıkarmış, Yunan Hava ve Deniz Kuvvetleri’nin güç kazanabilmesi için doğrudan ve dolaylı destekler ortaya koymuş, Türkiye’deki muhalefeti ve ekonomik saldırıları kullanarak hükümeti düşürmek üzere CIA öncülüğünde bir program yürütmeye başlamıştır.
Ancak Rusya’ya karşı varlığına alternatifsiz biçimde ihtiyaç duyulan, NATO’daki varlığı büyük önem kazanan, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine karşı çıkarak ABD hegemonyasına karşı savaş açan, Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmayan, Avrupa’nın enerji ihtiyacı açısından gerçek ve tek alternatif merkez olma özelliğine sahip olan, İpek yolu projesinin en önemli güzergahını kontrol eden, bölgenin en önemli lojistik üssü olma kapasitesine sahip olan, Türk Devletler Birliği hedefi ve askeri kapasitesiyle küresel bir güç tehdidi ortaya koyan ve bölgesinde hiçbir oldu bitinin gerçekleştirilmesine imkan bırakmayan Türkiye’ye karşı strateji geliştirmenin ve stratejinin uygulanmasında başarı sağlamanın çok zor bir duruma tekabül ettiği gerçeği de ortada durmaktadır.
Ayrıca Türkiye’nin Suriye’ye yönelik bir operasyonu da çok yaklaşmıştır. ABD, bu operasyonu durduramayacağını ve başarısını engelleyemeyeceğini de çok iyi bilmektedir. İşte vermiş olduğu askeri garanti ile Yunanistan’ı Türkiye’ye karşı ileri sürmesinin temelinde, Türkiye’nin Suriye operasyonunu engelleme çabası bulunmaktadır.
Türkiye, ani bir hareketle ve hızlı bir ilerleme ile Suriye operasyonunu gerçekleştirmezse, Yunanistan ile Türkiye arasında kısa sürecek ancak Türkiye’ye önemli düzeyde zarar verilmesini öngörecek, Hava ve Deniz Kuvvetleri ile önemli merkezlerin hedef alınacağı bir savaş yaşanabilmesi olasılığı ciddi biçimde artmış bulunmaktadır. Bu olasılığın artması, Türkiye’nin de benzer bir şekilde Yunanistan’a karşı kısa sürecek ancak hemen hemen tüm Yunan donanmasını ve hava kuvvetlerini yok etmeyi hedefleyen etkili bir savaşı planlamasına sebep olacaktır…
Ancak Türkiye, hızlı bir yaklaşımla Suriye’ye operasyon düzenlerse, hazırlıksız yakalanacak olan ABD ve Yunanistan, hareketsiz durumda kalacak ve Yunanistan’ın faaliyetleri sadece bir kışkırtmadan ibaret kalacaktır.
Şahsi kanaatim Yunanistan ile Türkiye arasında yaşanacak bir savaşın ; Suriye coğrafyasında, ABD ve müttefikleriyle karşı karşıya geleceğimiz ancak daha sonraki tarihlerde gerçekleşecek olan bir savaşla birlikte olacağı şeklindedir. Biz, işin içinde İsrail’in de olacağı ve Misak-ı Milli hedefimizi gerçekleştirmeye yönelik bir mücadeleye giriştiğimizde, Yunanistan bize karşı ikinci bir cephe olarak sahaya sürülecektir.
Elbette biz de Yunanistan’a karşı Balkanlar üzerinden ikinci ve üçüncü cepheler açacak, müslüman- Türk milletinin kudret ve zekasını bir kez daha göstereceğiz. Arnavutluk'daki askeri üssümüze ve Arnavutluk ile askeri ilişkilerimize karşı çıkanların ve Türkiye'yi Balkanlar'dan uzaklaştırmak isteyenlerin gerçek amaçlarını da öncelikle Türkiye- Yunanistan mücadelesi perspektifindeki yeri üzerinden okumak gerekmektedir.
Yunanistan, küresel güç merkezleri tarafından, Türkiye'ye karşı ikinci bir cephe olarak açıldığında, Bizans’ın günümüzdeki temsilcileriyle Turan’lılar bir kez daha karşılaşacak, Helenizmin etekli askerleri Adriyatik Denizi’nin serin sularına dökülürken şehitlerimizin ruhları da şad olacaktır…