Türk Dünyası'nın Önündeki Ermenistan Sorunu ve Ermenistan’ın Tarih Sahnesinden Silinişi…
Ermeni’ler, uzun yıllar boyunca Devleti Aliyye’nin korumasında varlıklarını sürdürdüğü, inançlarını ve değerlerini özgürce yaşayıp yeni nesillere aktarabildiği halde, Ortodoks Rusya’nın yönlendirmesiyle, yüzyıllarca birlikte yaşadıkları insanları sırtından vurarak açık bir soykırımı hedeflemiş ancak yavuz hırsız misali kendilerine soykırım yapıldığını iddia edecek kadar gerçeklikten uzak bir düşünce ve ruh yapısına sahip olduklarını da göstermiş bir toplumdur.
Tarihi süreci ve bu sürecin günümüze yansımalarını incelediğimizde ise ; Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında, Devleti Aliyye’ye yönelik olarak gerçekleştirilen askeri ve siyasi hareketleri tertipleyen, yeterli direnişi sergilemeyen, yaşananlara karşı tepkisiz ve umarsız kalan müslümanların, bu yaklaşımlarının bedelini ödedikleri bir dönemden geçtiği, gören gözler tarafından arife tarif gerektirmeyecek bir şekilde seyredilebilmektedir.
Bu bağlamda, Irak- Suriye- Filistin- Yemen – Libya gibi ülkelerde yaşanılanları ise ; ceza mahiyetini haiz bir bedelin, ilahi takdirle şekillenmesi , yeni bir diriliş ve hak sahibine teslimiyet için açılan bir ufuk olarak görmek gerekir. Bu ufukta yükselecek güneş ise ; Müslüman- Türk Mileti’ni temsil eden, Allah’ın yeryüzündeki kılıcı hükmündeki , kökü Altay’a- Ötüken’e – Horasan’a dayanan, nice isimsiz kahramanın omzunda yükselen, Cennet’in en büyük hükümranlığına sahip, Hz. Muhammed sav. efendimizin tartışmasız ezeli ve ebedi lideri olduğu kutlu devletimizdir.
Bu bağlamda bedel ödeme sırası, içimizdeki sürecin şekillenmesine bağlı olarak ve yavaş yavaş, Ermenistan ve Yunanistan gibi gerçek bedel ödemesi gereken devletçiklere de gelmektedir.
Türkiye’nin küresel güç merkezlerine karşı elinde büyük kozlar olan karşı konulamaz bir güç merkezi olarak yükseltmekte olduğunu gören ülkeler, bir taraftan Türkiye ile birlikte çalışmanın yollarını ararken, diğer taraftan Türkiye’yi nasıl sınırlandırabileceklerini çok yönlü olarak değerlendirme altına almış ve bu amaca hizmet eden her fırsatı değerlendirmenin de çabası içine girmiş bulunmaktadırlar.
Öncelikle belirtmek isterim ki Ermenistan başlığı altında bir değerlendirme yaptığımızda karşımıza çıkan ilk ve en etkili ülke olan Rusya’nın, Türkiye’ye karşı güçlü yönleri olduğu gibi zayıf yönleri de bulunmaktadır. Dolayısıyla bu mücadeleden güçlü şekilde çıkmak için zayıf yönlerimizi ortadan kaldırmamız, güçlü noktalarımızı da çok daha etkin kılmamız gerekmektedir.
Türkiye nüfus gücü açısından Rusya’ya yönelik olarak daha zayıf bir ülkedir ancak ivme Türkiye’den yana bir gelişme içindedir. Türkiye’nin nüfusu devamlı bir biçimde artarken, Rusya’nın nüfusu genel anlamda düşüş eğilimindedir ve kendi içindeki kısmi artış da Müslüman- Türk halkları lehine gerçekleşmektedir. Türkiye’nin uygulanacak politikalarla demogratif gücüne kısa süre içinde ekstra bir katkı da bulunması ve orta vadede 135.000.000’a düşecek olan Rusya nüfusunu, tek başına dengeleyecek bir seviyeye ulaşması gereği bulunmaktadır.
Rusya, Türkiye’den daha fazla bir nüfusa sahip olmasına rağmen, nüfusu günümüz dünyasının gereklerine yeterince cevap verebilecek bir eğitime ve genetik yeterliliğe de sahip değildir. Ayrıca Rusya içinde önemli miktarda Müslüman ve Türk olmasına rağmen, Türkiye içinde Rusya’nın yönlendirmede bulunabileceği bir Rus nüfus bulunmamaktadır. Rusya’nın tarihi süreçte Devleti Aliyye’ye karşı sağlamış olduğu dönemsel üstünlüğün temel nedeninin nüfus gücü olduğu dikkate alındığında, bu hususa verilmesi gereken önem de daha iyi anlaşılabilecektir.
Türkiye, eşsiz coğrafi konumu nedeniyle 4 mevsimin yaşandığı bir ülke olduğu gibi tarımsal üretim açısından kendine yeten, tüm dünyaya tarımsal ürün ihraç eden ve bu potansiyeli gün geçtikçe de artan bir ülkedir. Yakın gelecekte Türkiye, tüm çevremizin tarımsal ürün ihtiyacını karşılayacak bir ülke konumuna gelecek ve sadece bu alana ilişkin ihracatı, günümüzdeki toplam ihracat miktarının da üzerinde bir seviyeye ulaşacaktır. Bu durum ise askeri gerilim siyaseti yürütecek bir ülke için hayati öneme sahip, çok yönlü kullanım potansiyeli barındıran bir yeterliliktir.
Ayrıca Türkiye ekonomisi, hemen hemen bütün ekonomik faaliyetleri ve üretim çeşitlerini barındıran çok yönlü, gelişmiş ve kaliteli üretim yapan bir yapıdan teşekkül etmekte olduğu halde Rusya Federasyonu ekonomisi, kapasitesi giderek azalacak olan petrol ve doğalgaz satışına bağlı, sınırlı alanlara matuf olarak üretim yapan, rekabet gücü zayıf bir ekonomi olarak ite – kaka varlığını sürdürmektedir.
Türkiye’nin, coğrafi konumundan ve kurulu ekonomik altyapısından hareketle, gelişmiş ve gelişmekte olan pazarlardaki hakimiyetinin ve pazar payının artmasını sağlayacak bir yolda hızla ilerliyor olması, gelişmekte olan ticaret yollarının merkezinde oluşu, enerji yollarını kontrol ediyor olması, lojistik kabiliyetinin ekonomik varlığına büyük imkanlar bahşedecek olması, yakın gelecekte genç nüfusu ile Almanya’dan daha büyük bir ekonomik güce ve hinterlanda ulaşacak olması, Rusya’ya karşı sahip olacağımız avantajların küçük bir bölümünü eşkil etmektedir.
Diğer taraftan Türkiye ile Ortaasya Türk Cumhuriyetleri arasında Türk Keneşi bağlamında gelişen ilişkilerin, Türkiye’nin artan ekonomik gücü ve askeri kapasitesi ile ivmelenmeye başlaması ile Ortaasya’nın bir Rus işgaline açık konumdaki güvenlik zafiyeti de giderilmiş olacak ve Birleşik Türk Orduları, dünya çapında etki oluşturacak bir güce ulaşacaktır. Bu öyle bir güçtür ki siyasi ve askeri stratejinin eksenini değiştirecek, Ötüken ve Çin Seddi önündeki dirilişimiz yeniden yaşanacaktır.
Bu arada Afganistan ve Pakistan gibi kadim Türk yurtları ile kuracağımız ilişkiler de siyasi gücümüzü ve strateji üretme kabiliyetimizi büyük ölçüde geliştirecektir.
Bu bağlamda belirtmek isterim ki silah sanayine yapacağımız ve teknolojik kabiliyeti yüksek yatırımlarımız, Rusya’yı bu alanda çok geride bırakmamızı sağlayacak ve elde edeceğimiz nükleer silah kapasitesi ve Türkiye’nin operasyonel askeri kabiliyeti, Türkiye’yi ve etrafında topladığı kardeşlerini bölgenin en korkulu ve dokunulmaz gücü kılacaktır.
Bu süreçte etki üretemeyen ve devamlı bir biçimde gerileyecek olan Rusya’nın ekonomik açıdan yaşayacağı zayıflama, siyasi ve askeri açıdan da zayıflamasına ve bir süre sonra bizim de kol faaliyetlerimizin etkisiyle gerçekleşecek teşvikimizle dağılma sürecine girmesine neden olacaktır.
Rusya’nın siyasi ve askeri açıdan zayıflamasının gözle görünür bir hal aldığı durum, strateji tahtasında darbeyi vuracağımız en akılcı zaman dilimi olarak ön plana çıkmaktadır. İşte Ermenistan’ın silahsız insanlara saldırmanın dışında, bir varlık – yokluk savaşının nasıl yapılacağını uygulamalı olarak öğreneceği, Taşnak- Kara Haç – Hınçak- Armenekan gibi çetelerin ve Rusya desteğinde Karabağ başta olmak üzere işgal ettiği Türk yurtlarında yaptığı katliamların bedelini ödeyeceği zaman da tam bu zaman olacaktır.
Ermenistan, yüzlerce varlık yokluk savaşından başarı ile çıkarak günümüze şeref ve asaletle ulaşmış olan Türk Milleti ile aşık atabilme kabiliyetine sahip olup olmadığının görüleceği ve zillet başlığı altında tarihe geçecek bir sınava girecektir. Ermenistan bu testi verirken, Kafkasların tüm Kurtları da şölene davetli olacaktır… Rusya’yı soracak olarsanız kendi derdine düşmüş , batının Ermeni savlarının destekçisi ülkeleri ise Suriye – Libya ve Akdeniz’de Türkiye’den yedikleri darbe sonucunda inlerine sinmiş olacaklardır.
Böylece zor bir kez daha oyunu bozacak, tabiatın yürüyüşüne hız verecek biricik şeyin savaş olduğu bir kez daha idrak edilecektir. Ancak mücadelenin kaçınılmazlık şartlarını dayattığı durumlarda, gerekli şartlar oluşmadığı ve çok iyi bir bütünsel strateji belirlenemeyeceği için var olan en temel gerçekliğin, düşmanın kurduğu bir tuzağı barındırdığı gözden kaçırılmamalı fakat YİNE DE her türlü fırsat gözetilerek ve bazen de risk alınarak hareket edilmesi durumu ikincil bir yol olarak gözetilmelidir...
Zira saldırmadan, saldırının ne gibi sonuçlara yol açacağını tüm yönleriyle önceden bilmek mümkün değildir. Savaşta kural ; ölmeden öldürmek, mağlup olmadan kazanmaktır. Kağıt üzerindeki güçle sahaya yansıyan gücün farklı olabileceği, bunu belirleyen ve önceden açıklanamayacak onlarca faktörün devreye girebileceği unutulmamalıdır...
Güçlü olan değil , ALLAH'ın istediği kazanacaktır... Müslaman- Türk Milleti kazanacaktır. Allah'ın yeryüzündeki ordusu kazanacaktır...
Ermenistan’ın haritadan silinmesi ile Türk dünyasının sınırları, bir daha kapanmamak üzere birleşecek ; İran, sıradaki bedeli ödemek ve Güney Azerbaycan’ı bağımsız kılmak üzere namlunun ucuna yerleştirilecektir…