Uluslararası İlişkiler Ve Büyük Devlet Olma Stratejisinin Temelleri…
Dünyayı uluslararası ilişkiler üzerinden değerlendirmeye başladığımızda ;
• Diplomasi ve strateji,
• İstihbarat ve psikolojik harp,
• Ekonomik büyüklük ve yönlendirilme şekli,
• Askeri kapasite ve güç kullanma kabiliyeti,
• Tarihi, dini ve kültürel geçmiş,
• İnsanların siyasi hedefleri ve yönlendirilme şekli,
• Küresel güç merkezlerinin durumu gibi başlıkların ön plana çıktığını görürüz.
Uluslararası ilişkiler ; tarihsel altyapıları ile birlikte güç merkezlerinin tanınmasını, bu merkezlerin kurduğu ilişkilerin ve dengelerin çok iyi analiz edilmesini gerektiren bağlardır. İşte bu dengeler ve ilişkiler bilindiğinde ; bunları bozmak, etkisiz kılmak , istenildiği şekilde evrilmesini sağlamak ya da değiştirmek için var olan yolları tanımlayan şey ise stratejidir. Ancak bu strateji, sabit ve kırılgan bir strateji değil ; derin, esnek, gerçekçi , ihtiyatlı, aktif, fırsatları kollayan, gerektiğinde risk alan ve geleceği öngören bir strateji olmalıdır. Bu tür stratejiler ; ünvanı, adı , temsil ettiği makam ya da ekonomik gücü ne olursa olsun, strateji üretme kabiliyetini haiz üstün kapasiteli kişiler tarafından üretilmediği takdirde o ülkenin başarısızlıkla karşılaşması kaçınılmaz bir durumdur...
Büyük devlet olma yolunda ilerleyen bir ülkenin uluslararası ilişkileri iyi yönetebilmesi ve stratejilerini etkin kılabilmesi için gerekli olan bir diğer şey ise “beyin” niteliğindeki insan kabiliyetinin gücüdür.
Zira bu ilişkilerin yürütülmesi ; nitelikli istihbarat , analiz ve değerlendirmeler ve temsil kabiliyeti açısından üstün kabiliyette personele ihtiyaç duymaktadır. Ulaşması gereken bilginin ne olduğunu ayırt edebilen , bu bilgiye ulaştığında ya da varlığını hissettiğinde gerekli değerlendirmeleri yapabilen ya da önüne gelen verilerden çok değerli çıkarımlar yapabilen bir dış operasyon sorumlusu diplomat, devletinin ve milletinin geleceğini etkileyecek kadar büyük işlere imza atabilir...
Diğer taraftan ; propaganda, belirli bir amaç doğrultusunda yapılan haber, sunulan görsel, eleştiri, yalan haber, eylem, algı oluşturma amaçlı faaliyetler gibi tüm unsurları kapsayan psikolojik harp ve bu harbe ilişkin olarak gerçekleştirilen karşı faaliyetler de büyük bir devlet için hayati öneme sahip bulunmaktadır. Zira büyük devlet olmanın gereklerinden birisi de üzerine yönelen psikolojik savaş unsurlarını etkisiz hale getirebilme becerisini gösterebilmekten ve hedefine koyduğu devletleri bu yolla etkileyebilmekten geçmektedir.
Bir ülkenin yönetimine yönelik olarak, siyasi muhalefet çizgisinin dışında bir yaklaşımla ve devamlı bir biçimde bir saldırı varsa, yazılı ve görsel medya devamlı bir biçimde yönlendirilmiş haberler ve programlar yapıyorsa, yalan haber ve söylemler almış başını gitmişse, ülke içinde eylem ve başkaldırıya yönelik bir altyapı hazırlanmaya çalışılıyorsa, yapılan hiçbir icraat takdir edilmiyor en ufak bir olumsuzluk dünyanın en önemli meselesi gibi büyütülüyorsa ve bunları yapanların hukuken üzerine gidildiğinde ya da sorunlu görülen yapılar için bir ıslah ortaya konulmak istendiğinde büyük bir direnç ve yeni bir propaganda alanı oluşuyorsa, biliniz ki orada baskıcı bir rejim değil, psikolojik bir savaş vardır.
Ve devlet, psikolojik harekatın etkilerinden kurtulmak için mutlaka ama mutlaka ve öncelikle bu savaşı yürüten güç merkezini hedef almak durumdadır. Ayrıca psikolojik bir harekatı, etkide bulunmak istediğimiz ülkeler nezdinde yürütmek için milli ve yerel etki ajanları yetiştirmeyi, çeşitli etkilere sahip gazete, dergi, siyasi parti, televizyon, sosyal medya hesabı, sivil toplum örgütü, yardım kuruluşu gibi psikolojik harekat merkezleri oluşturmayı da ihmal etmemeliyiz.
Bu yolla derinliği olmayan niteliksiz yönetimleri, hükümetleri ve hatta devletleri bile yıkmanın çok kolay olduğunu göreceğiz.
Biz bu amaçla çalışırken, karşımızdaki devletlerin faaliyetleri de daha kolay anlayabilir hale gelecek ;
içimizdeki gazetecilerin, sanatçıların, siyasi parti yöneticilerinin, spor kulübü yöneticilerinin , televizyonlarda boy gösteren niteliksiz eski ordu mensubu , profesör , bilim adamı etiketli kişilerin ve onları programlarından eksik etmeyen moderatörlerin ve hatta bu işleri tertiplemek için aldığı gizli finans desteği ile o medya şirketini işleten kişilerin ve de dernek, vakıf , meslek örgütü gibi yapılanmaların gölgesinde faaliyet icra eden sivil toplum kuruluşlarının gerçek yüzlerini de deşifre etmeyi başaracağız...
Uluslararası ilişkilerin diğer yüzleri ortadan kalktığında ya da güçlü olan ben oynamıyorum diyerek, zor oyunu bozar yaklaşımı gereğince silaha sarıldığında ise öncelikle kimin silahının büyük olduğu, kimin askeri stratejisinin iyi olduğu ve kimin bu sıkıntılı sürece dayanma gücünün bulunduğu önem taşır hale gelecektir. Diğer taraftan böyle bir durumda samimi ittifaklar da güç dengesinin kurulmasında büyük önem taşıyacaktır.
Dolayısıyla konvansiyonel açıdan güçlü, nitelikli, eğitimli, disiplinli bir orduya sahip olmak önemli olduğu gibi savaşı sürdürecek beşeri ve ekonomik kaynaklara sahip olmak da büyük bir öneme sahiptir. Ayrıca nükleer silah kapasitesine ve bunları farklı ülkelerdeki üslerden kullanabilecek bir yeterliliğe sahip olmak da caydırıcılık açısından büyük bir öneme sahiptir. Zira caydırıcı olmak, hiçbir devletin diplomasiden ayrılarak size silah çekememesi, sizin güvenliğinizi savaşla tehdit edememesi, bunu yapmak istediğinde kendisinin yok edilebileceğini bilmesi demektir.
İşte bu nedenle büyük devlet olmak için nükleer silah kapasitesine sahip olmamız gerektiği gibi buna karşı çıkacak devletlerin ; yok etme gücünü kendi elinde tutmak isteyen, bizim küresel bir güç olmamızı istemeyen ve bize karşı psikolojik savaş taktikleri ile saldıran devletler olduğunu da anlamamız gerekmektedir...
Dünya’ya hala sulh ve barış sözcükleri üzerinden bakanlar, güçler dengesi içinde yaşamak için mücadele edenler değil, kafalarına dayanmış silahın ateşlenmemesi için şirinlik yapmaya çalışan, hayatın gerçeklerini kavramaktan uzak, boş sözlerle gününü gün eden , baştan teslim olmuş zavallılardır. Onları ne geçmişte ne de şimdi dikkate almamız mümkün değildir...
Büyük devlet olmak için ortaya konması gereken faaliyetleri ifa etmek ve halkın refahını sağlamak için önemli bir ekonomik güce de ulaşmak gerekmektedir. Bu güç ise yatırım, üretim, ticaret, finans, coğrafi konum, siyasi ve askeri güç üzerinden sağlanabilecek bir durumdur.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak yatırım yaptıkça, ürettikçe, ticaret yaptıkça, coğrafi konumumuzun avantajlarını, askeri ve siyasi gücümüzün etkilerini kullandıkça, büyük bir ekonomik güç ve aynı zamanda küresel bir güç olma yolunda hızla ilerlemeyi de başaracaktır. Tarihi geçmişinin sağladığı dini ve kültürel hinterland ise bu noktada yol açıcı bir fonksiyon olarak ön plana çıkacak ve Türkiye’nin büyük bir devlet yükselmesinde atalarımızın şehadete ulaşan ruhlarıyla hazırladığı bir altyapı olarak emsalsiz bir görev ifa edecektir.
Büyük devlet olma noktasında önemli olan bir diğer husus ise siyasi bilince sahip ve dünya gerçekliğine hakim seçmenlerdir. Günümüz dünyasında bu seçmen kitlesi, ülkesi üzerinde kurgulanan her şeyi boşa çıkarma kapasitene sahip olması nedeniyle çok önemlidir. Bir yöneticinin, halkının kendisine güven duyduğunu bilmesi ve kendisini hangi zorluk altında olursa olsun yarı yolda bırakmayacağını bilmesi, büyük başarıların önünü açacak sihirli bir anahtar gibidir.
İşte bizim sahip ülke olarak sahip olmamız gereken şeylerden biri de büyük halk desteğini arkasına almış bir başkandır. İçimizde birlikten ayrılmak ve fitne çıkarmak için faaliyet icra edenlerin büyük devlet olmamızın önündeki en büyük engeller olduğu ve bunların içimizdeki işbirlikçiler olarak tanımlanması ve en azından dikkatli bir kontrolden geçirilmeleri gerektiği açıktır…
Ve büyük devlet olarak yükselme noktasında kimilerine göre tarihin,bize göre ise yüce Allah’ın sunduğu çok değerli bir unsur da küresel güç merkezlerinin içinde bulunduğu durumdur.
İçinde bulunduğumuz süreç, gören gözler nezdinde ; bir kırılma ve değişim ve dönüşüm anını simgelemektedir. Bu durum ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bize tarihi bir olanak sunmaktadır. Tüm kutlu ideallerimizi gerçekleştirmek önümüzdeki 15 yıl içinde yapacağımız atılımlarla doğrudan ilgilidir. Bu nedenle 15 yıl içinde siyasi- askeri ve ekonomik açıdan büyük bir güç haline gelmeyi başarma mecburiyetimiz bulunmaktadır.
Kızıl Bir Elma, sahibine kavuşmak ; kutlu bir sancak ise menziline dikilmek için bizi beklemektedir…
Bu vesile ile tüm İslam aleminin Kurban Bayramı'nı kutlar ; yüce Rabbimden kutlu bir mücadele uğruna kurban olma niyetiyle ayağa kalkıp cihan hakimiyetine soyunacağımız günlere bizleri ulaştırmasını gönülden dilerim...