Batı Dünyasının Çöküşü Ve Batı Dünyasında Yaşayan Müslümanların Ve Türklerin Kendini Koruma Altına Alma Zaruretinin Doğuşu…
Amerika Birleşik Devletleri’nin gölgesinde bir yaşamla etkinlik alanını sürekli genişleten Avrupa devletleri, sahip oldukları küresel hakimiyet alanlarını kaybederken, tabiatın akışı gereği ; durağanlık, gerileme ve çöküş olarak tarif edilebilecek bir sürecin de içinden geçeceklerdir. Bu devletlerin bulundukları noktaya gelmeleri, asgari 300 yıllık bir sömürü, hırsızlık ve katliama dayanıyor olsa da dünyanın kazandığı yaşam hızı dikkate alınırsa, çöküşleri 30 yıllık bir süreyi aşmayacak gibi durmaktadır.
Batının küresel güçlerinin sahip olduğu borç yükünün fazlalığı, yaşlı ve azalan bir nüfus yapısına sahip olmaları, küresel pazarlarını kaybetmekte oluşları, siyasi ve askeri güçlerini yitirme süreci içine girmiş olmaları , yeni ekonomik kaynakları elde etme noktasındaki yetersizlikleri , kullandıkları para değerlerinde yaşanacak önemli zayıflamalar ve çöküşler, toplumsal dayanışma mekanizmalarından yoksun oluşları ve en önemlisi de artık güven vermeyen riskli ülkeler haline gelmeleri, batı medeniyetinin çöküşünü hızlandıracak olan temel hususlardır.
Özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm dünyanın dikkatini çekecek tarzda yürüttüğü siyasi ve askeri stratejilerin, gerek NATO’nun ve gerekse Avrupa Birliği’nin yetersizliklerini ve ikiyüzlülüğünü net bir biçimde ortaya koyması, batı dünyasının ürettiği medeniyet hayalini ve bu dünyaya yönelik inancı ortadan kaldırdığı gibi bebek yüzlü bir canavar olan batının çöküş sürecini de hızlandırmış bulunmaktadır.
Bu arada paganist bir düşünceye ve örgütlenmeye sahip olan küreselcilerin, tası tarağı toplayıp Çin’i kendilerine yeni merkez olarak seçmeleri ve bu seçime yönelik olarak batının derin güçleri ile aralarında yaşanan mücadele de batı medeniyetinin çöküşünü hızlandırmaya etki eden önemli bir faktör olarak karşımızda durmaktadır. Bu noktada Avrupa Birliği’nden ayrılan İngiltere’nin yürüttüğü ; kendisi için iyi ancak batı medeniyetinin geleceği için kötü olan sinsi politikanın etkilerini de atlamamak gerekir.
Böylece İngiltere, stratejisini doğru yönetebilirse, hem 2.Dünya savaşının intikamını alacağı hem de Fransa ile 100 yıl savaşları ile başlayan çekişmenin nihai neticesine ulaşacağı bir sürece doğru yelken açmış görünmektedir. Ancak gören gözler nezdinde olmasa da genele arz itibariyle stratejik yönelimini saklamakta halen kararlı olduğu da görülmektedir…
Genetik altyapılarında emperyalizm, vahşet, sömürü, katliam, hırsızlık, gaspçılık ve ihanet bulunan batının, böyle bir çöküş sürecini yaşaması durumunda, içinde barındırdığı Müslümanlara ve Türklere nasıl davranacağını da şimdiden iyi okumak gerektiğini önemle vurgulamak isterim. Bunu bir nebze olsun anlamak için Kızılderililere ve siyahilere yaptıkları katliamları ve 2. Dünya savaşında yaptıklarını hatırlamanın yeterli olacağını söyleyebilmek mümkündür.
Bu bağlamda Amerika – Fransa – Almanya – Hollanda - Belçika- Avusturya gibi ülkelerde yaşayan Müslümanlara ve Türklere söylemek istediğim şey, bu ülkelerde söylenen entegrasyon gibi göz boyamaya ve asimilasyona matuf kavramlara asla inanmamaları , tüm malvarlıklarını nakit hale getirerek bir vesileyle ülkelerine veya güvenli gördükleri merkezlere ulaştırmaları ve risk ortaya çıktığında bu ülkeleri terk etmekte tededdüt etmemeleridir.
Çünkü çok da uzak olmayan bir gelecekte, bunları yapabilmelerine olanak tanınmayacak, hatta biz herşeyimizi bırakarak ülkenizi terk ediyoruz denildiğinde yaşam hakları bile korunmayacaktır. Avrupa milletlerinin büyük bölümü, ırkçı ve faşist milletlerdir. Şimdi eğitilmiş kedi gibi sadece rol yapmaktadırlar ve gerçek yüzlerini görmeniz için biraz aç bırakıp önlerine bir fare atmanız yeterli olacaktır…
Batılı devletler, Türk- İslam dünyasının liderliğini üstlenecek olan ve her geçen gün aleyhlerine bir biçimde büyüyecek olan Türkiye ile bir gerilim ve açık bir çatışma içine girdiğinde, NATO’da oynanan tiyatroya son verilip eteklerdeki taşlar döküldüğünde, İsrail ve siyonist güç merkezleri Türkiye’ye karşı batıyı mücadeleye davet ettiğinde, küresel ambargolar ortaya çıkıp siyasi bloklar yeniden şekillendiğinde, Dolar ve Euro’nun rezerv para vasfı ortadan kalkıp büyük değer kayıplarına uğradığında, emperyalistler sömürgelerini kaybettiğinde, Avrupa ve Amerika’da yaşayan Müslümanları kolay günlerin beklemediği kanaatini taşıdığımı ifade etmek isterim.
Çünkü batının genetik kodlarına hakim olan zayıfı katletme yaklaşımı yeniden hortlayacak ve bu durum ABD’de iç savaşa, Avrupa’da ise katliama dönüşecektir. Özellikle Türkiye ile batı arasında yaşanacak sıcak bir çatışmada Türkiye’nin açık bir galibiyet elde etmesi, batılıların evlerine ceset torbaları içinde dönmeleri, birçok Avrupa ülkesini Müslümanlar açısından yaşanması imkansız yerler haline getirecektir. Mal bir tarafa canını kurtaran nihayetsiz bir şükür içinde olacaktır.
Tüm dünya müslümanları, yakında her biri batacak olan Avrupa devletlerine ve Amerika Birleşik Devletleri’ne sermaye sağlamaktan, borç vermekten, bu ülkelerin halklarını ve ekonomilerini finanse etmekten , bu ülkelerin karşılıksız, ekonomik bir silah ve soygun aracı olarak kullandıkları paralarına yatırım yapmaktan vazgeçmeli, verdiği borçları dahi geri alamayacağının farkına varmalıdır. Bu bağlamda ve halen zaman varken, durumu kurtarmayı sağlayacak tedbirlerin uygulamaya konulmasında acele edilmedir. Amerika Birleşik Devletleri 22 Trilyon Dolar’ı aşan borcunu ödemeyeceği gibi ABD halkı da Avrupa devletleri ve halkları da borçlarını ödemeyecek, tüm Müslümanların mallarına da el koyacaklardır.
Piyasaya sürdükleri karşılıksız ve miktarını kendilerinin bile bilmediği trilyonlarca Dolar ve Euro’dan elde ettikleri vurgun da cabası olacaktır…
Herkes, bu dünyadaki gerçek paranın altın- gümüş ve günümüzde ortaya çıkan platin- paladyum gibi değerli madenler olduğunu idrak etmeli, batının sömürü düzeninden kurtulmuş dünyanın, değerli madenler üzerinden geliştirilecek bir küresel rezerv para ile geleceğe devam edileceğinin şimdiden farkına vararak yatırımlarını bu gerçeklik üzerinden şekillendirmelidir. Devletler de yine bu gerçeklik üzerinden stratejilerini geliştirmelidir.
Bu bağlamda Türkiye’nin, oluşmakta olan bu ihtiyacı karşılamak üzere, Türk ve İslam dünyası için alternatif bir yatırım ve finans merkezi oluşturması da elzemdir. Bu strateji üzerine bina edilecek faaliyetler, ülkemizin 10 yıl içinde büyük bir güç merkezi olarak yükselmesini ve güvenilir bir liman olarak ortaya çıkmasını sağlayarak, ülkemize ve insanlığa büyük hizmetler yapabilmemize vesile olacaktır…
Gelecek uzun yaşayanların değil, onu önceden görerek hızla yaşayanların olacaktır…