Dolar Analizi Üzerinden 2021 Yılı Türkiye Ekonomisi Ve Ters Dolarizasyon…
Türkiye’ye, Türk milletine ve Türk lirasına güvenen'in kazanacağı, düşmanlarımızın ve işbirlikçilerinin kaybedeceği bir dönem başlamaktadır…
2023 zaferine giden yolda, davulun tokmağına bir de siz vurunuz...
Bilindiği üzere ülkemizin uzun yıllardır devam eden bir cari açık (ödemeler dengesi ) problemi bulunmaktadır. Cari açığın, ithalat ihracat ilişkisinden kaynaklanan bir boyutu olduğu gibi ülkeye giren ve çıkan parayla ilgili bir boyutu da bulunmaktadır.
Dolayısıyla, ithalatımızda yaşanan artışlar cari açığı arttırdığı gibi ülkemizde bulanan ve genellikle portföy yatırımlarına yönelmiş yurtdışı kaynaklı sıcak paranın çıkışı ve ülke dışına gerçekleştirilen yabancı para transferleri cari açığı arttırmaktadır.
Bu bağlamda cari açığın azalması yani diğer bir deyişle döviz ihtiyacımızın azalması için kabaca ;
• İthalatı zorunlu olmayan malların, ara malların ve hizmetlerin, ülkemiz içinden karşılanmasını mümkün kılacak politikaların geliştirilmesi ve gerekli tedbirlerin alınması,
• İhracat artışı sağlayacak ekonomik faaliyetlerin ve yeni pazar arayışlarının desteklenmesi,
• Dünya çapında rekabet edebilir ürün kapasitemizin geliştirilmesi için gerekli yönlendirmelerin yapılması,
• Üretim faktörlerinin ve girdilerin fiyat düzeyinin, rekabeti mümkün kılacak olan asgari seviyeye çekilmesi için özel çalışmalar yapılması,
• Aynı ihraç malından daha yüksek kazanç elde edilebilmesine olanak sağlayan marka oluşumuna ve kalite algısını yükselten reklam çalışmalarına önem verilmesi,
• İleri teknoloji içeren ve yüksek döviz kazancı sağlayan faaliyet alanlarının geliştirilmesi ve desteklenmesi,
• Yerel para birimleri ile ticareti mümkün kılan anlaşmalara imza atılması,
• Yurtdışından döviz girişi sağlayacak doğrudan yatırımların desteklenmesi,
• Yurtdışındaki Türklerin ve yabancıların, mevduatlarını Türkiye’de değerlendirmelerini sağlayacak koşulların oluşturulması,
• Yüksek düzeyde döviz çıkışına neden olan enerji giderleri, altın ve diğer kıymetli madenlerin ithalatı gibi hususlarda alternatif çözümler üretilmesi GEREKMEKTEDİR...
Belirtmek isterim ki Ak Parti hükümetleri uzun yıllara sari çalışmalar neticesinde bu hususta ciddi bir altyapı oluşturmuş bulunmaktadır. Yapılan ancak henüz ticari kazanca dönüşmemiş yatırımların da devreye girmesi ve yukarıda belirtmiş olduğum kalemlerin her birindeki pozitif yönlü gelişmeler, Türkiye’nin ödemeler dengesindeki açığını ve bu bağlamda ekstra döviz ihtiyacını da ortadan kaldıracaktır.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası istatistiklerini incelediğimizde, 05.02.2021 tarihi itibariyle ;
• Yabancı para mevduatları toplamının 262.235. milyar Dolar olduğunu,
• Bu 262.235 milyar Doların, 232.085 milyar Dolarının Mevduat Bankaları’nda,
• 30.150 milyar Dolarının, Katılım Bankaları’nda bulunduğunu,
• 205.583 milyar Dolarının, yurtiçi yerleşik gerçek ve tüzel kişilere,
• 23.563 milyar Dolarının ise yurtdışı yerleşik gerçek ve tüzel kişilere ait olduğunu GÖRMEKTEYİZ...
• Bu arada yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın ilgili ülkelerdeki mevduatlarının bu kapsamda bir değerlendirmeye tabi tutulmadığını ve Dolar üzerinden oluşturulan bu veri sunumunda, DOLARIN GERÇEK PAYININ 136.868 milyar Dolar civarında olduğunu da unutmamalıyız…
Bu arada 2020 yılının Kasım ayında Türk Lirası karşısında Dolar kurunun 8,58 seviyesinde oluştuğu ve Mevduat Hesapları ve Katılım Bankası hesaplarında dikkate değer düzeyde bir Dolar çıkışı olmadığı da dikkate alındığında, Dolar kurunda 7.02 seviyesine kadar oluşan gevşemenin nedeninin, YURTDIŞI KAYNAKLI PARA GİRİŞİ olduğunu söyleyebilmek mümkün bulunmaktadır.
Bu para girişi neticesinde yaşanan gevşeme sonucunda, Dolar kurunun 7,02 seviyesinden yukarı yönlü tepki vermesine rağmen ciddi bir tepki verememesi ise, Dolar talebinin bulunmadığını ve muhtemelen Merkez Bankası’nın rezerv arttırma hazırlığı bağlamında çalışmalar yaptığını da göstermektedir.
Ayrıca ülkemizin, fiyat rekabeti oluşturacak uygun fiyatlı mal ihracatının desteklenmesi noktasında, Doların aşağı yönlü bir hareketinin ya da diğer bir ifadeyle Türk Lirası’nın değerlenmesinin istenmediğini söyleyebilmek de mümkündür.
Dolar kurundaki bu düşüş eğilimi, gecikmeli de olsa Türkiye’de var olan enflasyonun düşmesine katkıda bulunacak, bu durum da bir süre sonra faizlerin gevşemesine, yatırımların ve istihdamın artmasına ve enflasyonda kalıcı bir düşüşün sağlanmasına neden olacaktır.
Dolar kurunda gerçekleşen düşüşle sağlanan gelir etkisinden kaynaklı talep ise üretim artışını destekleyecek talep olarak şekillenecek, ancak üretim de arttığından enflasyona neden olmayacaktır. Türkiye’nin ekonomik durumunda yaşanan bu gelişmeler, Türkiye’ye ciddi anlamda doğrudan yabancı yatırım furyasının başlamasını ve tüm küresel fonların yatırımları için kapının aralanmasını sağlayacaktır.
Böylece Türkiye’nin eline Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşları’nı davul yerine koyup çalmak için büyük bir fırsat geçecektir.
Zaten Covid -19 salgınına rağmen Türkiye’nin uluslararası piyalardaki risk priminin ( CDS) ciddi anlamda gerilemesi de gören gözler nezdinde bu gerçeği müjdelemektedir…
Bu arada yüksek getirili Türk Lirası karşısında, Dolar’da kalmanın oluşturduğu dezavantaj ve Dolar kurunun gerileme sürecine girmesinin mevduat sahiplerinde oluşturacağı korku, TERS DOLARİZASYON SÜRECİNİ başlatacak ve mevduat hesaplarında bulunan Doların bozularak, TÜRK LİRASINA GEÇİŞ SÜRECİ HIZ KAZANACAKTIR. Bu durum ise zaten ciddi bir Dolar ihtiyacı kalmamış olan ülkemizin pozitif durumu nedeniyle Ters Dolarizasyon sürecine hız kazandırarak Doların şimdiden tahmin bile edilemeyecek bir değer kaybı içine girmesine neden olabilecektir.
Elbette bu süreçte Merkez Bankası ; ciddi manada rezerv biriktirmesine giderek, Doların ekonomiye zarar verecek bir seviyeye düşmesine izin vermeyerek, enflasyonu kontrol altına alıp faizlerin düşüşünü ve yatırımların artmasını sağlayarak da bir taşla birçok kuş vuracaktır.
İfade ettiklerim bir yatırım önerisi değildir ancak geleceği gören kazanır en azından zarar etmez diyorum…