Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Düşmanları, Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan’ın Şahsında Müslüman- Türk Milleti’ne Karşı Yürüttükleri Mücadelede, Hiçbir Şart Altında Galip Gelemeyecektir…
Küreselcilerin başkanı J. Biden ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başkanı R.Tayyip Erdoğan’ın, 14 Haziran 2021 tarihinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de yapılacak NATO zirvesinde bir görüşme yapması planlanmaktadır.
Joe Biden ile Sayın R.Tayyip Erdoğan arasında günümüze değin sadece zorunluluklar çerçevesinde kurulan bir iletişimin bulunuyor olmasının nedeni ; J.Biden’ın Türkiye’ye ve özellikle de R.Tayyip Erdoğan’a yönelik olarak geliştirmiş olduğu düşmanlıktan kaynaklanan hissiyat ve Joe Biden’ın şahsına ilişkin yetersizliklerdir. Ve herkes bilmelidir ki belirtmiş olduğum düşmanlığın temelinde, siyasi – askeri ve stratejik sebepler değil, dini inanışa ilişkin gerekçeler bulunmaktadır.
Onlara göre Türkiye, İsrail’i ve Biden’ın da hizmet ettiği siyonistleri yok etmeye çalışan şeytani bir güç merkezi ve Sayın Erdoğan da Deccal’ın ta kendisidir. İçimizdeki muhalifler, J.Biden açısından Sayın Erdoğan’ı devirme hususunda işbirliği yapılacak arızi bir faktörü temsil ediyor olsa da netice itibariyle yok edilmesi gereken kişilerin dışında bir değere de sahip değildir. Onlar, kişisel çıkarları doğrultusunda düşmanına yaranmak için varlığından her türlü ödünü verdiği halde hiçbir karşılık göremeyecek ve sonunda hak ettikleri zillet çukurunda boğulacak olan zavallılardır.
Joe Biden ve yeni Türkiye gerçekliğinden bi haber andavallar takımı, yapılacak olan bu görüşmede Sayın Erdoğan’ı köşeye sıkıştırarak, kendisine diz çöktürüp, biat ettirmenin hayalini kurmaktadırlar.
Ancak belirtmek isterim ki J.Biden gibi silik bir şahsın, Alfa genetik yapıya sahip bir lider üzerinde etkinlik kurabilmesi mümkün olmadığı gibi küreselcilerin elinde bu zemini sağlayacak stratejik bir olanak da bulunmamaktadır. Bütün uğraşları, Sayın Erdoğan’a karşı böyle bir kozu elde etmeye yönelik olsa da ortaya koymuş olduğu uğraşlarından hiçbir sonuç alamayacaklar hatta bilakis, ortaya çıkan sonuçlar aleyhlerine olacak şekilde tecelli edecektir.
Bizler, büyük resmi hiçbir zaman gözünün önünden ayırmaması gereken ve bu resmin öngördüğü şartlara binaen hareket etme mecburiyetinde olan bir milletiz.
Küresel hakimiyet ideallerini gerçekleştirmek isteyen güç merkezlerinin önündeki en büyük engel, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Müslüman- Türk milletidir.
Büyük İsrail Projesi, küreselcilerin sınırlı bir iddiasından ibarettir. Onların asıl büyük iddiası, dünyayı ve tüm insanlığı kontrolleri altına almayı içermektedir. Türkiye’ye diz çöktürmeden de ; ne büyük İsrail’i kurmalarının, ne dünya ticaretini Çin üzerinden ele geçirmelerinin, ne dünyayı sindirmelerinin, ne ulusal ve bölgesel güç merkezlerinin direncini kırabilmelerinin ve ne de İslam dinini yok edebilmelerinin mümkün olmayacağını gayet iyi bilmektedirler.
Tarih bilgisi olan ve tarihi perspektiften aldığı güçle geleceği okumayı bilen her birey ;
• Kadim Türk tarihinin,
• Türk genetik yapısının,
• Türk Milleti’nin hilafet geçmişinin,
• Türk Milleti’nin dünya hakimiyetine ilişkin olarak geliştirdiği düşünce akımlarının,
• Ve etkilediği coğrafyalarda yeşerttiği ulusalcılık anlayışı ile düşmanlıkların, KÜRESELCİLERİN TEKERİNE İNEN BİR BALTA VE GELECEĞİ ŞEKİLLENDİREN EFSANEVİ BİR GÜÇ OLDUĞUNU GÖRMEKTEDİR.
Bu bağlamda Müslüman- Türk Milleti’nin lideri konumundaki Sayın R.Tayyip Erdoğan, çok yönlü ve hazırlıklı saldırılarla yıpratılarak , asalet ve dirayet yoksunu J.Biden için hazır bir av haline getirilmeye çalışılmış olsa da küresel güç merkezlerinin temelsiz ve gerçekliklerden uzak planları, kesin olarak ellerinde patlayacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ; Irak ve Suriye coğrafyasında İsrail lehine oluşturulmaya çalışılan zeminin farkındadır ve etrafında S 400 gibi çeşitli meseleler ve argümanlar ön plana çıkarılarak dans edilse de varlığını hedef alan yönelimlerin Türkiye’yi ;
• Irak ve Suriye coğrafyasından uzak tutmak,
• Kıbrıs’ta etkisiz kılmak,
• Mısır’la herhangi bir ittifak ilişkisinden ve imkanından uzaklaştırmak,
• İran’la çatıştırmak ,
• Ermenistan ve Ukrayna üzerinden Rusya ile karşı karşıya getirmek,
• İpek yolunun orta koridorunda etkili bir güç olmaktan çıkarmak,
• Yunanistan ve Fransa gibi devletlerin kışkırtmalarıyla oyalamak,
• Doğu Akdeniz ve Afrika hakimiyetinden uzak tutmak OLDUĞUNU,
• Türkiye ile Türk ve İslam birliği mefkuresi arasına siyasi-psikolojik- sosyolojik- askeri ve stratejik engeller koymanın,
• Türkiye’nin askeri ve ekonomik gelişimini baltalamanın,
• Türkiye’nin politik istikrarsızlığına ve iç kaos senaryolarına yatırımın HEDEFLENDİĞİNİ gözden kaçırmamaktadır.
Dolayısıyla çözüm açık ve basittir.
Bu bağlamda genel bir yaklaşımla ifade edecek olursak ; düşmanı dikkate almaz görünen bir yaklaşımla ancak planlarını bozacak bir taktikle sürece ilişkin gerekli adımları atmak, kendi ülke gündemimizi uygulamayı esas alan bir strateji ile karşımızdaki cephe ile uluslararası alanda gerilimi yükseltmek, muhatabı belirsiz söylemlerle tehditleri arttırmak, düşmanın dostlarına ve müttefiklerine çok yönlü olarak saldırmak, düşmanı dünya nezdinde sürklase edecek girişimleri ön plana almak,
düşmanın düşmanlarıyla açık ve yakın çıkar ilişkileri tesis etmek, karşı istihbarat ve propaganda tedbirlerini en üst seviyeye çıkarmak, işbirlikçileri etkisiz kılacak siyasi ve stratejik girişimlerde bulunmak, toplumsal desteği ve tabanı geliştirecek ve çekim merkezi oluşturacak politik icraatlarda bulunmak, düşmanın sinirini bozacak şekilde hareket etmek, düşmanı beklemediği yerden ve beklemediği zaman vurmak ve en önemlisi askeri hazırlığımızı en üst seviyeye çıkarmak esas alınmalıdır…
Ve herkes, propaganda dahil düşmanın ürettiği hiçbir saldırı unsurundan etkilenmemeyi öğrenmeli ve kimsenin uyarmasına gerek kalmadan birlik bilincini zirve noktasına ulaştırmayı başarmalıdır.
Siyonistler, geçmişte oluşturdukları tezgahın bir benzeriyle Abdülhamid Han’ı tahtan ikinci sefer indiremeyecek, I.Dünya Savaşı’nın rövanşında da tam bir hezimete uğrayacaklardır.
Zındıklar da pişmanlık mersiyeleri dizemeyecek, timsah gözyaşları akıtamayacaktır…