Aza Kanaat Etme Unutuldu
Şenol ŞEN
Şoför...
Ne vakit siyah beyaz bir fotoğraf görsem çocukluğum gelir aklıma...
Çocukluğum, uzatsam elimi dokunuverecekmişim gibi yakın, düşünsem Kafdağı kadar uzak...
Çocukluğum, ıssız dağların, tozlu yolların türküsü. İsli çıra ışığından bilgisayar çağına ışınlanan bir rüya… Derme çatma bir okul, uzaklarda çok uzaklarda bir ağıt kadar yalnız bir köy ve bu köyün çocuklarıydık biz...
Yollar imece usulüyle yeni yeni işleniyor, el birliği ile dozerler, homurtuyla dağın taşın karnını eşeleyerek medeniyete yol alıyordu. Köylü hevesli, hiç hayıflanmadan kendi işi gibi çalışıyor, omuz veriyordu dağlara, taşlara, şehir düşlerimizde; şehir, onu yaşayanların dilinden düşmeyen bir şarkı…
Yollar açıldı. Şehir artık zaruret oldu. İhtiyaçlar çoğaldı. Aza kanaat etme unutuldu. Şehre gitmek bir ayrıcalıktı ama biz yine de şehre gideceğiz, diye heyecandan sabaha kadar uyuyamazdık... Şehre uğurlananlara uzun ihtiyaç listeleri verilir, hele hele fırın ekmeği dört gözle beklenirdi.
Almanyalının oğlu Gacara’nın sürdüğü BMC ’yi hiç unutmuyorum. BMC’ nin Şoför mahallinin dışında yolculuk eden de, ayakta giden de, aracın içinde olan da aynı parayı öderdi.
Bmc ’nin öksüre öksüre şehirden uzaklaşırken ayrı bir hüzün kaplardı içimizi.
Rahmetli dedem Onbaşıoğlu ’nun, yanında kalırdım yazları.. Dedemin harman yerinden Hoyralca’ya gelen kamyonu zor da olsa görürdük. Kamyonun gelmesine yakın harman yerinde beklerdik. Kamyonu seçebildiğimiz noktada Köy iki mahalleye ayrılırdı : Aşağı köy, Yukarı köy ... Arabanın son ana kadar hangi mevkiye gideceği de belli olmazdı...
Bazen hangi yöne gittiğini göremezdik, koşa koşa yukarı köye giderdik, bazen sabırsızlığımızın cezasını tabanlarımız çekerdi, bir bakmışız ki araba tozu dumana katarak, aşağı köye gidiyor. Köy içinden zapır zapır koşarak kamyondan önce varmaya çalışırdık köy meydanına; çünkü biz inmeden yolcular, araçtan inip gitmişlerse hevesimiz yarım kalırdı…
Kamyon köye girdiğinde yolcular, perişanlıklarının farkında olmazlardı. Sabah, özenle, çarşı için giyilen kıyafetler ve saçlar tozdan sarıya boyanırdı adeta…
Çocukluğumda Şoförlük önemli bir meslekti, herkes şoförü evine götürebilmek için birbiri ile yarışır, şoför, davete icabet etmediği zamanlarda şoföre içten içe kızılır, sitem edilirdi.
Hepimiz şoförleri şehrin anahtarı gibi görürdük şoförü...
Şehre gitmeden önce herkes şoför mahallinden yer kapmak için birbiriyle yarışır; şoför mahallinde gidebilmek için kavga bile edilirdi. Şoförler adeta bir vali kadar saygı görürdü. Biz çocuklar ,şoförlere o kadar çok özenirdik ki şoförün her hareketini dikkatle gözler, onu taklit ederdik. Bir yaz günü şoförün ayağında terlik görmüş. sırf onun gibi görünebilmek için yeni ayakkabımı kesip terliğe dönüştürmüştüm.
Hayallerimizin, oyunlarımızın hepsi şoförlük ve kamyon üzerine olurdu. Niye olmasın ki en büyük itibarı onlar görüyordu . Şoför, misafir edildiğinde en güzel yemekler ona ikram edilir, türül türül sabun kokan nevresim takımları ilk defa sandıktan şoför için çıkarılırdı.
Bununla da kalmaz, samimiyetin dozajı aşılınca, bir duyardık ki köyün en güzel kızını şoför kaçırmış.
Herkes şaşkın herkes, bir o kadar da kıskançlık içinde. Bir müdded sonra köyün delikanlılarının, kendi aralarında konuşmalarına şahit olur, şoförün arkasından atıp tutmalarını dinlerdik:" Yazık oldu kıza, aylarca bizi kamyonuna bindirdi. En sonunda hepimize bindi sahtekâr.
Bi de araba benim diye övünürdü. Herifin sürdüğü kamyon kendisinin de değilmiş, aylıklı çalışıyormuş .....venk.."
Zamanın izi var üstümüzde, ne vakit siyah beyaz bir fotoğraf görsem çocukluğum gelir aklıma... Çocukluğum, çocukluğum, uzatsam elimi kaçıverecek bir kuş gibi; çocukluğum, çocukluğum , koşsam ulaşılmaz bir düş gibi ...
Antalya Gazipaşa haberler not:
İlgili yazı hocamızın sosyal ağından alıntıdır. Tarihi Gazipaşada kültürü yaşatmaya yönelik sosyal destekleri için Sn. Şenol ŞEN Hocamıza teşekkür eder, başarılar dileriz...