Türk Konseyi’nin Parlayan Güneşi Işığında Şekillenecek Bir Dünya’ya Doğru İlerlemek...
Av. Sedat Çetinkaya
Önümüzdeki süreçte ve öncelikle bir TÜRK BİRLİĞİ’ne dönüşecek olan TÜRK KONSEYİ’nin 8 nci zirvesinin, 12 Kasım 2021 tarihi itibariyle İstanbul’da yapılması için tüm hazırlıklar tamamlanmış bulunmaktadır.
TÜRK KENEŞİ’nin kurulmasıyla 12 yıl önce başlayan ve Türk Birliği’ne giden yolu tanımlayan süreçte, Türk Konseyi’nin temelleri atılmış ve Türk dünyasında birlik şuurunun gelişmesi noktasında, üye devletlerin tamamında hissedilebilen bir perspektifin şekillenmesi sağlanmıştır.
İlk aşamada Göktürk Devleti’nin yıkılmasıyla sonrasında ise Büyük Selçuklu Devleti’nin parçalanması ve akabinde gerçekleşen Moğol işgali neticesinde Türk dünyası arasında önemli ölçüde kopan bağlar, nice acılar- savaşlar ve işgaller sonrasında yeniden kurulmaktadır. Türk milletinin Ergenekon’da yaktığı ateş, İslam dininin ruhumuza bahşettiği iman nuru ile daha güçlü bir şekilde alev almakta, Gökkurt’un simgeleştiği kurt başlı sancak yeniden ufkumuzu süslemeye başlamakta ve Türk güneşi, tüm sıcaklığıyla kanımızı ısıtmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin öncülüğünde yürütülen bu diriliş süreci, tarihi bir fırsatı simgelemektedir. Dünya nüfusunun, yaşam döngüsünün ve buna bağlı tüm unsurların yeniden Asya kıtasına kaydığı ve Türk dünyasının da tam bir merkez konumuna geldiği bu süreçte, birlikten yoksun kalmanın ; erimek, asimile olmak ve yok olmak anlamına geldiğini çok iyi anlamamız gerekmektedir. Müslüman- Türk milletinin ne düşmanları bitmiş ne de işgale uğrama tehlikesi ortadan kalmıştır. Büyük nüfus gücüne sahip devletlerin ve milletlerin oluşturduğu asimilasyon tehlikesi de had safhadadır.
Türk dünyasının, varlığını korumak ve tarihte olduğu gibi cihana hükmedebilmek için ; Çin- Rusya – Hindistan ve her zaman fitne yuvası olmuş olan İran ve Avrupa arasında mutlak bir birlik şuuru içinde hareket etmesi, keyfiyet değil zaruret arzeden bir durum olarak karşımızda durmaktadır.
TÜRK MİLLETİ, tarihi boyunca nüfusu ya da büyük üretim gücüyle değil ; organizasyon yapısının gücü, pratik hareket etme kabiliyeti, güçlü ve daima hazır ordusu, ihtiyaç duyduğu stratejik alanlarda ön plana çıkardığı teknoloji üretme kabiliyeti, girişimci ve mücadeleden çekinmeyen fertlerinin varlığı sayesinde ilerlemiş, fetihler yapmış, büyük devletler ve medeniyetler kurmuş bir millettir. Orhun yazıtlarına atıfla belirtmek isterim ki biz birlik olduğumuz, devletimize ve milletimize karşı sorumluluk içinde hareket ettiğimiz müddetçe ; üste mavi gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, devletimizi, töremizi ve inancımızı kimse bozamaz ve boyunduruk altına da sokamaz.
Amerika Birleşik Devletleri’ne hakim olan ve kendilerine yeni güç merkezi olarak Çin’i belirlemiş olan küreselci paganlar, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni dağıttıktan sonra FETÖ’nün anahtar işlevi gören organizasyon yapısını kullanarak, Rusya ve Türk Cumhuriyetleri bünyesinde büyük bir 5 nci kol faaliyetine başlamışlardır. Ancak Rusya’nın, Putin’in yönetime gelmesi sonrasında siyaseten toparlanıp ülkedeki ajan faaliyetlerine ve küreselci paganların faaliyetlerine son vermesi ve bu durumu, Türkiye’de Sayın Erdoğan’ın yönetime gelip FETÖ yapılanmasına karşı giriştiği mücadelenin takip etmesi, küreselcilerin planlarını onarılması mümkün olmayacak şekilde bozmuştur.
Ayrıca Sayın Erdoğan’ın Ortadoğu ve Akdeniz temelli meselelerde ortaya koyduğu irade de küreselciler için bir başka cephenin açılmasına neden olmuştur. İşte zaten bu nedenle, küreselcilerin iki önemli siyasi hedefi ; Rusya Federasyonu devlet başkanı V.Putin’i ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ı iktidardan düşürmek olarak şekillenmiş, her iki ülkeye yönelik ekonomik, askeri ve siyasi baskılar da gün geçtikçe artmıştır.
Kendilerine hedef belirleme noktasında zorlanan Türk Dünyası ; Türkiye’nin, Türkistan coğrafyasıyla yakından ilgilenmeye başlamasıyla, küresel ölçekte şekillenen gelişmeleri gerçekçi ve kendileri için umut vadeden bir pencereden okuma başlamış, bölge ülkeleriyle ilişkilerini devam ettirirken, Türk Konseyi’nin şekillendirdiği hedefe yönelme iradesini ortaya koymayı da başarmıştır.
Artık önümüzdeki süreç, bu iradenin daha yüksek sesle dillendirileceği, küresel güç merkezlerine karşı gelecek mefkuresi içeren varlık ilanının yapılacağı ve bu bağlamda oluşacak siyasi, askeri ve ekonomik baskıların göğüslenileceği bir süreç olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin lokomotif gücü yükseldikçe, birliğin ekonomik kapasitesi artacağı gibi kendini koruma kabiliyeti ve siyasi gücü de yükselecek ve tam anlamıyla entegrasyon hem bir zorunluluk hem de arzu edilen bir sonuç halini alacaktır. Bırakınız aynı dili konuşmayı onlarca farklı dilin konuşulduğu yine bırakınız aynı milleten olmayı çıplak elle birbirini boğazlamış milletlerden oluşanların, 1957 yılında kurdukları Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’ndan hareketle Avrupa Birliği’ni oluşturabildiğini düşünürsek ; bizim gibi aynı milleten olan aynı dili konuşan ve büyük oranda aynı dine mensup insanların, büyük riskler altında bulunurken birlikten yoksun bir yaşam sürmesinin kabul edilebilir olmadığı da ortadadır.
TÜRK BİRLİĞİ, Türk Konseyi altında oluşturulan çatı esas alınarak ortaya konacak uluslararası bir oluşumdan hareketle, herkesin anlayabileceği düzeyde ortak Türkçe kullanımı ve ortak alfabe, farklı boylardan olsak da Büyük Türk Milleti’ne mensup olduğumuzu belirleyen tarih ve kültür bilinci ve geliştirilecek ortak idealler bağlamında YÜKSELECEK ; gümrük birliği, ekonomik entegrasyon, ortak para ve para politikası, ortak savunma doktrini, ortak askeri operasyon kuvveti, ortak sağlık- eğitim – üretim ve tarım gibi politik uygulama alanları üzerinden de GELİŞECEKTİR…
Türk Konseyi’nin oluşturduğu siyasi ve stratejik gücün, varlığını biraz daha arttırmasıyla Pakistan- Afganistan ve Tacikistan başta olmak üzere birçok devlet, bu gücün çekim alanına kapılacak ; tüm Ortadoğu, İslam dünyası, Balkanlar, Karadeniz havzası ve Afrika’nın önemli bir bölümü, bu gücün etkisi ve yönlendirmesiyle şekillenir hale gelecektir.
Türk Konseyi’nin oluşturacağı bu güç, Çin’in etkisini sınırlayan çok büyük bir faktör olarak devreye girerken, zayıflamaya başlayacak olan Rusya üzerinde de önemli etkileri olacaktır. Oluşan bu birliğin tanımlayacağı ; askeri, siyasi, demografik ve ekonomik güç karşısında gerilemeye başlayacak olan Rusya’nın parçalanacağını ve bağımsızlıklarını kazanacak Türk Cumhuriyetlerinin de bu birlik içinde kendilerini tanımlama iradesini ortaya koyacaklarını söyleyebilmek mümkün bulunmaktadır.
Ayrıca Türk Birliği’nin, bir süre sonra küresel hakimiyeti zayıflama eğilimi içinde bulunan ABD hegemonyasından kurtulacak olan Japonya ile Çin karşıtı bir blok oluşturacağını söyleyebilmek de yüksek olasılıklı bir yaklaşımı ifade etmektedir.
Çin ve Çin’e hakim olan küreselciler, hem kara ticaretinde hem de Akdeniz bağlantılı deniz yolu açısından Türk- İslam dünyasının hakimiyetini kabul etmek durumunda kalacağı gibi Doğu Türkistan’daki Müslüman soydaşlarımız üzerindeki asimilasyon politikasına da son verme zorunluluğu içine gireceklerdir.
İşte içimizdeki işbirlikçilerin ülkemizin ; Pakistan- Afganistan- Katar- Somali- Sudan- Umman – Libya ve Afrika politikalarına yönelik karşıtlık söylemi geliştirmelerinin, Kıbrıs’ın peşkeş çekilmesini öngören yaklaşımlara çanak tutup, bu yaklaşımları ayakta alkışlamalarının, Türk Konseyi ile ilgili olarak ağızlarından tek bir kelimenin çıkmamasının, Mavi Vatan Doktrinini bertaraf etmeye çalışmalarının, Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz’e hat açacak bir kukla devletçik planını desteklemelerinin temelinde hep bu gerçeklik üzerinden efendilerine hizmet stratejisi yatmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk Birliği stratejisiyle kuzeyde bir plan kurarken, Akdeniz ve Ortadoğu politikasıyla da “Orta Dünya”da başka bir plan kurmakta, kendilerini sinsice karşımızda tanımlamaya çalışan sözde müttefiklerin oluşturduğu cephenin planlarını temelinden sarsmakta, İran başta olmak üzere bölgesel işbirlikçilerini de Türkiye aleyhine havlatmaktadır.
Türkiye’nin, karşımızdaki şeytani ittifaka karşı Suriye cephesinde alacağı bir galibiyet, karşımızdakileri bir süreliğine sindirerek ihtiyacımız olan zamanı kazandıracak, hedeflerimize ulaşma noktasında bir hızlandırıcı görevi üstlenecek ve iç siyasetteki zillet cephesinin dinamiğini bozarak, sürekli pompalanan fitnenin etkisiz kalmasını sağlayacaktır…