Herkes Kendi Hikayesinde...
Kimse kendi hikayesinden firar edemez ve kimseye başkasının hikayesinde esas oğlan rolü vermezler. Bu dünyada dik durmak için kendi hikayemizi yaşamalıyız. Ödünç bir yaşamın eğretiliğinde var olmaya çalışmak, çok acı.
Bizim olmayan bir yaşamı, dünyanın bunca fenalığına karşı korumak zor. Koruyamıyoruz da zaten. Bakın, hayatlarımız ve hanelerimiz paramparça. Kentlerin en seçkin semtlerini psikiyatri klinikleri doldurmuş ve kapılarında kuyruklar var. Bu kuyruklar günbegün çoğalıyor. Dostlarımız bizi terk etti, biz dostlarımızı zaten unutmuştuk. Çünkü çoktandır aynı hikayede rol almıyoruz. Uzun zaman oldu, hikayemizi çaldılar.
Her birimize başka ve bizim olmayan, bizi anlatmayan hikayeler verdiler.
İsmet Özel’in dediği gibi, “Ismarlama bir hayatı” yaşıyoruz. Biz fark etmiyor olsak da herkes farkında: Bu hayat bize yakışmıyor. Dilenciye verilmiş Paris’ten alınmış pahalı bir ceket gibi eğreti duruyor üzerimizde. Oğuz Atay’ın “Beyaz mantolu adam”ına benziyoruz ve bu dünyada bu hayatta tutunamıyoruz.
Cüneyt Arkın filmlerinin Bizans surlarında dayak yiyen figüranı kadar bile değil bize biçilen rol. Çünkü hikaye bizim değil ve hikaye bize değil.
Çok satan romanlara, ödüllü şiirlere, yere göğe sığdıramadığımız filmlere ve uzun zamandır televizyonlarımızı, gazetelerimizi işgal eden hikayelere bir başka gözle yeniden bakalım. Bakmamızı istedikleri pencereden değil, kendi penceremizden; kendi aklımızın ilkeleriyle, kendi gönül gözümüzle bakalım. Göreceğimiz şu; Hikayelerde biz yokuz ve hikayelerin hiçbiri bizde yok.
Hikayelerimizden sürgün edildik, hikayelerimizi sürgün ettik ötelere. Bu yüzden kendimizi yalnız, dünyayı yaşanmaz hissediyoruz. Bizim olmayan hikayelerden kurtulmak, bizim olmayan hikayeleri unutmak için uyuşturucuya sarılıyor, intiharlara koşuyoruz. Yabancılaşıyoruz… Yalnızlaşıyoruz… Yalınlaşıyoruz…
Hikayelerimize geri dönelim. Hikayelerimizi, yeniden hayata döndürelim. Hikayelerimizi hayata döndüremezsek “Ismarlama bir hayatı” yaşamaya devam ederiz. Varlığımız sırıtır, hiçlik denizinde boğuluruz.
Foto: Zeyyat ŞAHİN (Antalya'dan)