Uluslararası Siyaset Ve Yüksek Strateji Penceresi…
Amerika Birleşik Devletleri’nin küresel hakimiyet mücadelesinde güç kaybına uğradığı bir sürece girmesiyle, dünya güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir dönem ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Bu bağlamda AVRUPA’ya ilişkin bir değerlendirme yapıldığında, Avrupa Birliği’nin küresel hakimiyet mücadelesi yürütecek gerçek bir birliğe, genç ve yeterli bir nüfusa , enerji ve hammaddeye , ekonomik- siyasi ve askeri kapasiteye ve en önemlisi de liderlik zihniyetine sahip olmadığını söyleyebilmek mümkündür.
Kendisini Avrupa Birliği dışında konumlandıran İNGİLTERE’nin ise, 100 yıl önceki dünya düzenin yapısından yararlanma imkanından yoksun olduğu ve tek başına küresel dengeleri dizayn edecek bir güç teşkil etmediği açıktır. Benzer bir durum devamlı biçimde güç kaybeden ve İngiltere’ye rakip olması çok güç olan Fransa için de sözkonusudur. FRANSA, Avrupa Birliği içinde sıkışıp kalarak küresel dengelerin şekillendirilmesinde etkinlik kuramayacağının farkındadır. Zira küresel dengeler içindeki gerçek konumu, dış kapının dış mandalı gibidir.
İngiltere ile aynı siyaset çizgisinde bulaşabilmesi de taktik açıdan olmasa da stratejik açıdan imkansız gibidir. Bu nedenle Fransız politikasının, küreselcilerin de etkisiyle ABD ekseninde gelişeceğini söyleyebilmek mümkündür. Ancak kendisini Avrupa Birliği içinde konumlandırmayan ve Çin ile mücadele etme strateji üzerinden yürüyen ABD derin devleti ile de ters düşen İngiltere’nin, Rothschild ailesiyle yakın ilişkileri de düşünüldüğünde, Avrupa Birliği ülkelerini bir şekilde harcamadan İpek yolu projesine evet diyebilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Ancak İngiltere bu projeyi desteklediğine göre, gerek ABD ve gerekse içinde Almanya ile Fransa’yı barındıran Avrupa Birliği şimdiden kaybetmiş demektir. Çünkü ABD yönetimini ele geçiren küreselciler, Çin’in kaybetmesini değil, kazanmasını isteyen ve İngiltere Kraliçesi ile işbirliği içindeki güçlerdir. Kara Avrupası ülkeleri ise onların kullandığı figüranlardır.
Bu bağlamda ABD tarafından ortaya konacak göstermelik Çin karşıtlığı içeren hiçbir politikanın gerçeği yansıtmadığını ve bu tarz politikaların oynanan oyunun bir parçası olduğunu da görmek gerekmektedir. Kısaca İngiltere, ABD’yi de Avrupa Birliği’ni de sessizce harcamıştır ancak onlar bunun farkında bile değildir…
ALMANYA ise II.Dünya savaşı sonrasında üzerinde oluşan ABD hegemonyasını hala iliklerine kadar hissetmektedir. Özellikle ABD yönetimini üstlenecek olan Joe Biden yönetiminin küreselci ekolün bir temsilcisi olması, ABD’nin Almanya üzerindeki etkisinin artmasını sağlayacak gibi görünmektedir. Bu durum ise, Almanya’nın ABD hegemonyasından kurtarılması doktrini üzerinden çalışma yürüten Alman derin devleti siyaseti ile Alman hükümeti arasında karşıtlıkların doğmasına ve Almanya’nın politik tercihlerinde ikiliklerin oluşmasına neden olacaktır.
Ancak kanaatimce Almanya, şartlar kendisi açısından uygun hale geldiğinde ve uzun dönem politikası çerçevesinde tıpkı Japonya gibi ABD hegemonyasından kurtulmayı esas alacak bir siyaseti benimseyecektir. Bu altyapının oluşması için ise hem ABD’nin güç kaybetmesi, hem de Rusya ve Türkiye tehditlerinden en azından birisinin bertaraf edilmesi gereği bulunmaktadır.
Bu gerçeklik karşısında Almanya, kısa dönemde ABD ile yakın ilişkiler kurmayı, NATO ittifakının Avrupa üzerindeki etkisinin arttırılması fikrini savunurken, fırsattan istifade kendi ordusunu güçlendirmeyi esas alan uygulamalar içine de girecektir. Aynı Almanya, İngiltere ile Türkiye’nin yakınlaşmasını engellemek, Türkiye-Rusya’nın arasını açmak ve Türkiye’nin gelişmesine engel olmak amacıyla da elinden gelen herşeyi yapacak ve fakat bu politikayı uygularken ; Türkiye ile ticari ve sosyal dengelerini gözeterek, gerilimi yükseltilmiş ve adı konulmuş bir düşmanlık da oluşturmayacaktır. Kısaca nötr karakterli düşmanı oynayacaktır.
Vilademir Putin ile istikrarı yakalamış görünüyor olsa da ekonomik sıkıntılar içinde, dağılma ile varlığını koruma arasında dalgalanan bir çizgide yön bulmaya çalışan RUSYA ise, küresel dengelere yön verecek bir altyapıya, enerjiye ve hinterlenda sahip değildir.
Türkiye’nin Rusya ile kuracağı yakın ilişkiler, Türkiye’nin ABD’yi ve Avrupa Birliği’ni dengeleyerek stabil kılabilmesi açısından önem taşımaktadır. Zira günümüz Türkiye’sinin Rusya ile yakınlaşma ihtimali, Amerika Birleşik Devletleri’ni ve Avrupa Birliği ülkelerini ciddi biçimde korkutmaktadır. Çünkü Türkiye ile Rusya’nın bir ittifak ilişkisi içine girmeleri, Pasifikten Avrupa’ya ve Afrika derinliklerine kadar uzanan bir bölgenin Türkiye ve Rusya’nın etki alanına girmesi demektir ki bu durum, Çin’in küresel güç dengelerinin değişimini dayatan yükselişinden daha büyük ve önemli bir konudur.
Ancak gerek Rusya ve gerekse Türkiye, kendi tarihlerine ve perspektiflerine dayanan sebeplerden ötürü böyle bir ittifaka girmeyecekler ve fakat bu kozu ; Amerika Birleşik Devletleri’ne , Avrupa Birliği’ne, İngiltere’ye ve Çin’e karşı ellerinde tutarak , mümkün olduğu ölçüde ikili işbirliklerini sürdüreceklerdir.
Bu arada Türkiye de Rusya da, düşmanlarının çıkarlarına hizmet ettiğini bildikleri için askeri bir çatışmanın karşılıklı tarafı olmaktan da uzak durmaya çalışacaklardır. Bu noktada Ermenistan’ı kullanarak gerçekleştirilen saldırganlığın gerçek amacının, Türkiye ile Rusya’yı çatıştırmak ve çatışmadan kaynaklanan etkilerle dengeleri kurmak olduğu da asla gözden kaçırılmaması gereken bir husus olarak karşımızda durmaktadır.
İŞTE dünyanın bir bölümüne ilişkin bu dengeler ışığında, küreselcilerin yönlendirmesinde gelişen ÇİN etkisi dikkate alındığında, KÜRESELCİLERİN ;
ABD- Avrupa Birliği – İsrail ve bilumum yandaşları ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni öncelikle çok yönlü olarak zorlayacaklarını, kurulacak pusulara düşmeden bu cendereden başarı ile çıkmamız durumunda ise kapımızda yalvaran köleler olacaklarını, Türkiye’nin önlenemez yükselişinin bu aşamadan itibaren başlayacağını ve herkesin kendisini bu gerçeklik doğrultusunda konumlandırması gereğini ilanen bildirmeyi milli ve dini bir sorumluluk addettiğimi ifade etmek isterim.
Herkes unutmamalıdır ki Çin’in İpek yolu projesi, bir TÜRK YOLU projesine dönüşecek ; bu proje Çin’e, İngiltere’ye veya Avrupa Birliği’ne değil, Müslüman- Türk Milleti’ne ve İslam dünyasına hizmet edecektir.
ABD’nin zayıflayan gücü, Uzakdoğu’dan JAPONYA başta olmak üzere yeni küresel müttefiklerimizin ortaya çıkmasına neden olacak, Paganların- Siyonistlerin ve İsrail’in dünyayı fitne ile şekillendirmeye yönelen politikalarına müdahalesi nedeniyle Türkiye’nin etrafında toplanan ülkelerin teşkil edeceği güçlü bir ittifak ise Müslüman- Türk milletinin önderliğinde aleme yeniden nizam verecek, hakkı ve adaleti tesis edecektir.
Bu bir hayal ya da teori değil, gelecekte yaşanacak gerçeğin günümüzden ifade ediliş şeklidir...
Bu neticeye meşakkati yüksek ancak onurlu bir yoldan gidilmektedir... BU YOL ; sarsılmaz bir iman, olmazları olur kılan yüksek bir irade ve mutlak birlik ruhu gerektirmektedir. Bizimle birlikte yürümek isteyen herkese de yolumuz açıktır...
Tüm dostlarıma sevgi ve saygılarımı sunarım...