İslam Dünyasının Sırtına Saplanmış Bir Hançer Olan İran’ın, Türkiye’nin Küresel Devlet Stratejisine Yönelik Faaliyetleri Üzerinden, Papa’nın Irak Ziyaretinin İşaret Ettiği Gizemin İzahı…
Tarihteki Haşhaşi- Sabbahi Ve Haçlı İttifakı , Siyonistlerin Ve Paganların Hizmetinde Yeniden İş Başındadır…
Şeytan ile ittifak halindeki ezoterik bir yapılanma ile dünya yönetimini büyük ölçüde ele geçirmiş olan paganların gizli teşkilatına ilişkin açıklamaları gündeme getirdiğimiz her zeminde, dünya üzerindeki gerçekleri anlamaktan uzak beyinler tarafından ortaya konan komplo teorisi suçlamaları, özellikle son 5 yılda ortaya çıkan küresel gerçekler karşısında çökmüş bulunmaktadır.
Tüm dünya bilmelidir ki dünya yönetimini, uluslararası teşkilatları, ekonomik kaynakları, finans ve medya gücünü büyük ölçüde ele geçiren güçler, Katolik Hristiyanlığın temsilcisi konumundaki Vatikan’ı ve Papa’lık kurumunu da ele geçirmiş bulunmaktadır.
Katolik Hristiyanlık düşüncesine tepki olarak gelişen Protestanlık içinde yer almasına rağmen, siyonist politikaların etkisinde şekillenen ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki hristiyanların tutucu kanadını teşkil eden Evanjelistler ; Yahudilerin Allah’ın seçilmiş halkı olduğunu, vaadedilmiş toprakların Yahudilerin malı olduğunu, Hz.İsa’nın ( Mesih ) dünyaya gelişi ile birlikte Yahudilerin dünya egemenliğine ulaşacaklarını ve kendilerine düşen en büyük görevin, bu hedefe ulaşılması için mücadele etmek olduğu inancını taşımaktadırlar.
İşte herkes ama herkes bilmeli ve emin olmalıdır ki Amerika Birleşik Devletleri’nin Ortadoğu merkezli olmak üzere ve özellikle de Irak ve Suriye özelinde yürüttüğü politikaların temelinde ; paganların- siyonistlerin ve evanjelistlerin inançları üzerinden şekillenen ortak politikaları bulunmaktadır. Katolik Hristiyanları temsilen Papa’nın, Irak’a yönelik olarak yapmış olduğu ziyaretin bu zeminden kopuk bir girişim olduğunu söyleyebilmek ise mümkün değildir. Zaten Papa’nın BARIŞ VE İYİLİK söylemi altında gölgelediği bu ziyaret esnasında yapmış olduğu görüşmelerin de bu gerçekliği ifşa ettiği görülmektedir.
Suriye’de almış olduğu tutumla Suriye’nin, Irak’da sahaya sürmüş olduğu Şia politikasından hareketle de Irak’ın bölünmesine zemin hazırlayan ve bu zemini gölgelemek için de Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail karşıtlığından ve de Suudi Arabistan rejimi muhalifliğinden beslenir görünürken aslında İsrail’e hizmet eden İran, ülkemizin geleceği açısından bir handikap olarak ortaya çıkmakta ve bence Türkiye’ye karşı ön alıcı bir faktör olarak sahaya sürüleceği dönem için de konumlandırılmaktadır.
İşte Ortadoğu’ya ilişkin plan yapan küresel güç merkezlerinin stratejileri, Türkiye’nin tahmin edilemez yükselişi, yeni bir güç merkezi olarak ortaya çıkması ve ortaya koymuş olduğu askeri-siyasi strateji karşısında büyük bir belirsizliğe ve hatta kaosa sürüklenmiş bulunmaktadır. Türkiye’nin karşısında konumlanan güç merkezlerinin yaşadığı paniğin ve dengesiz adımların temelinde de bu kaosun oluşturduğu gerilimin bulunduğu açıktır.
Projeksiyonu genişletecek olursak İran rejimi, Türkiye’nin ; Türk dünyası , Afganistan ve Pakistan ile oluşturmaya çalıştığı ittifaktan son derece rahatsızdır. İran’ı çevreleyen devletlerin güç kazanması ve bir ittifak halinde ortaya çıkması, İran’ın hem küresel politikalarına hem de Ortadoğu politikalarına tamamen karşıt bir içeriğe sahip bulunmaktadır. Bu bağlamda İran rejimi, göstermelik bir yaklaşımla Türkiye öncülüğünde şekillenen yeni güç merkezi içinde kendine bir yer ararmış izlenimi vermek istese de aslında küreselciler ile birlikte hareket etme stratejisi içinde bulunmaktadır. Bu nedenle İran, büyük bir düşmanlık politikasının arkasına geçmeyi başaramasa da gerek Suriye’de ve gerekse Irak’da Türkiye’nin çıkarlarını baltalamaya çalışmaktadır.
Bir iktidar değişikliği söz konusu olmadığı müddetçe, Türkiye’nin Irak ve Suriye politikasında geri adım atması mümkün olmayacağına göre Türkiye’nin ABD ve İsrail ile ilişkilerinin düşmanlık zemininden çıkabilmesi de mümkün görünmemektedir.
Türkiye’nin ; İsrail ve ABD yönlendirmesiyle aleyhine kurulan Doğu Akdeniz ittifakını çökertmek ve Mavi Vatan-Balkanlar ve Libya stratejisi çerçevesinde uyguladığı politikalarla Yunanistan’ı baskı altına almak şeklinde tezahür eden yaklaşımı ise ; ABD’nin ve İsrail’in, Suriye ve Irak’da sahnelemek istediği oyunu onlar açısından çok riskli bir hale sokmaktadır.
Zira Türkiye’nin, başka bir alandan sıkıştırılmadan, Irak ve Suriye politikasından taviz vermesini sağlamak, stratejik açıdan mümkün değildir. Bu noktada Türkiye’nin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi üzerindeki baskısı, Pkk’ya yönelik olarak ortaya koyduğu etkin yok etme politikası, Türkiye- İngiltere işbirliğinin Irak üzerindeki ABD politikasını zayıflatıcı etkisi ve Türkiye- Rusya ilişkilerinin, ABD-İsrail politikalarını bozucu içeriği de dikkate alındığında, ABD ve İsrail acısından yeni bir bakış açısı geliştirme mecburiyeti doğmaktadır.
Bu mecburiyetten hareketle ilk olarak geliştirdikleri Ermenistan- Azerbaycan çatışması üzerinden, Türkiye- Rusya karşıtlığı//çatışması çıkarmak ve bu gerilimden hareketle Suriye üzerinde hem Rusya’yı hem de Türkiye’yi etkisiz kılma politikası ellerinde patladığı ve Türkiye’nin bölgeyi (Suriye- Irak) yeni bir operasyon alanı haline getirme planının oluşturduğu korku, beyinleri dumura uğrattığı için ;
Yeni bir haçlı ittifakı için Katolik Hristiyanların dikkatini ve desteğini bölgeye çekebilmek, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ni Türkiye karşıtlığına ikna edebilmek ve Pkk’nın bölgedeki Hristiyanların koruyucusu olduğu izlenimi için altyapı oluşturarak bölgede oluşturulmaya çalışılacak bir paravan devlet için varlık zemini oluşturabilmek için Papa’nın siyaseti bir faktör olarak devreye sokulduğunu söyleyebilmek mümkündür.
Bu noktada Irak üzerinde İran’a düşen yükümlülüğün ise ; Pkk’nın Haşdi Şabi bünyesinde koruma altına alınmasını sağlamak, Türkiye’nin operasyonlarına karşı güç merkezi oluşturmak, Irak yönetimi ile Türkiye arasındaki bir yakınlaşmayı engellemek, Türkiye’nin Orta Irak bölgesinde etkinlik kurmasının önüne geçmek ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimini baskı altında tutmak şeklinde tanımlanabilmesi mümkündür.
Bu noktada Rusya’nın Türkiye’nin Turan politikası üzerinden korkutulmaya ve kışkırtılmaya çalışılacağını, Pakistan yönetiminin siyaseten baskı altına alınacağını ve Rusya’nın, Avrupa – Ukrayna ve Karadeniz üzerinden kontrollü tehdit altına alınarak NATO üyesi Türkiye ile yakınlaşmaktan uzaklaştırılmaya çalışılacağını da şimdiden görmek gerekmektedir.
Günümüzün Fatımi – Haçlı İttifakı’na karşı- Türkiye’nin Büyük Turan ittifakı karşılaşacak, Büyük Selçuklu Devleti’mizin bakiyesi İran, Müslüman-Türk kimliği altında yeniden şekillenerek, İslam dünyasının sırtındaki hançer çıkarılacak ve Cennet Krallığı hayalinde olanlar, Müslüman Türk Milleti’nin kahredici gücü karşısında zillet çukurunu boylayacaktır…
TARİH, DOĞU'NUN VE BATI'NIN SAHİPLERİNİN YENİDEN YÜKSELİŞİNE VE HÜKÜMRANLIĞI'NA ŞAHİTLİK ETMEYE HAZIRLANMAKTADIR...