Sevgili SOLMAZ Ailem,
Bugünden yaklaşık 22 yıl önce Solmaz’ın kapısından ilk girdiğimde sadece Sayın Asım BARLIN’ı tanıyordum. O nedenle benim için Solmaz demek Asım BARLIN ve Barlın Ailesinden ibaretti. Ancak daha sonra Sn.Semih SÜTÇÜ, Sn. Hulusi ŞAHİN, Sn. Hakan MUMCU ile başlayan süreçte yüzlerce Solmaz ailesi mensubu ile tanıştım.
Tüm bu 22 yıllık sürecin sonunda artık Solmaz bana sadece bir kişiyi, bir aileyi değil yaklaşık 1000 atan yürek, 1000 çift göz ve 1000 yüzden oluşan kocaman bir aileyi çağrıştırıyor. O nedenle en büyük dileğim bu 1000 yüreğin içinden huzur, 1000 çift gözün içinden ışık ve umut, 1000 yüzden mutluluk ve tebessümün eksik olmamasıdır.
Solmaz Ailesine katıldığım ilk günden itibaren başta sorumluluk alanımdaki ofisler olmak üzere kapısında Solmaz yazan her işyerinin sadece iş yapılan, para kazanılan bir mekan olmayıp içindekilere değer katan, mutluluk katan, her aksam eve huzurla gidilen ve her sabah işe yine huzur ve umutla gelinen, öğrendiğimiz, sevdiğimiz, sevildiğimiz, hatta eğlendiğimiz sosyal hayatımızın birer parçası olan yerler olması için çaba gösterdim.
22 yılın sonunda son 2 günde yaşadığım ve yaşamakta olduğum süreç bana bunda bir nebze de olsa başarılım olduğumu gösterdi. Yüzyüze veya telefonla yaptığım görüşmelerde gördüğüm/ hissettiğim buğulu gözler, o gözlerden akan damlalar ve boğazlarda düğümlenen sözcükler bana yüreklerde bir yerim olduğunu gösterdi.
22 yıllık sürede para da kazandım, ancak benim en büyük kazancım gördüğüm ve hissettiğim buğulu gözler, yüze akan damlalar ve boğazlarda düğümlenen sözcüklerdir. Hayatımın sonuma kadar da en büyük hazinem bunlar olacaktır. Bu sevginin sorumluluğunu hep yüreğimde hissedeceğim.
DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM: Aslında bizler hissetmesek bile doğa anamızın koynunda yaşayan veya bulunan her varlık sürekli olarak bir değişim ve dönüşüm yaşar. İşletmeler de buna dahil. Kurumsal dönüşüm ise kendiliğinden gerçekleşen doğal değişim ve dönüşümün belirsiz sonunun belirli hale getirilmesi ve dönüşümün
Kurum yararına olması için yapılan çalışmalar bütününden oluşur.
Bu bağlamda dönüşümün erken fark edilmesi çok önemlidir. Çünkü pek çok durumlarda işletmeler kendiliğinden oluşan bu dönüşümü zamanında fark edemezler. Ancak karlılık azalıp, bilanço zarara dönünce; çalışanlar ise ücretler yetersiz kalmaya, ödemeler düzenli olmaktan çıkmaya başladığı zaman fark ederler ki bu aslında dönüşümün son evresidir.
Tıpkı kanser gibi hastalıklarda son evrede tespit edildiklerinde tedavi çok daha yıpratıcı olduğu halde başarı oranının son derece düşük olması gibi, işletmelerde de bu evrede fark edilen dönüşümün terse çevrilebilmesi için çok daha radikal kararla alınması gerekir, ancak buna rağmen başarı oranı çok düşüktür.
Kendiliğinden ama yavaş yavaş gerçekleşen dönüşüm aynı zamanda insanları da dönüştürdüğünden son evreye kadar kurumun yönetici ve çalışanlarını rahatsız etmez. Ancak bilinçli olarak yapılan kurumsal dönüşüm çalışmaları bir anlamda “eski köye yeni adet” getirdiğinden yönetici ve çalışanları rahatsız edebilir ve bu kişiler bir
direnç gösterebilir.
Dolayısıyla Kurumsal Dönüşüm süreçlerinin başarılı olabilmesi için kurum mensuplarının dönüşümün yönü ve sonuçları ve bu sonuçların hem kurum hem de çalışanlar için iyi olacağı konusunda ikna edilmesi gerekir. Aksi halde sürecin başarılı olması, hatta sonuna kadar sürdürülmesi bile çok zordur. Çünkü öznesi insan olmayan her plan, proje ve çalışma günün sonunda başarısız olmaya mahkumdur. Bu nedenle en az teknik ve bilişim altyapısı kadar insan kaynakları dönüşümü de yapılmalı ve kurum çalışanlarının sürece GÖNÜLLÜ katılımları mutlaka sağlanmalıdır.
KIRMIZI ÇİZGİLER:
İlk başta pek çoğumuza bu kavram sıcak gelir; pek çoğumuzun peşim hükümle belirlenmiş kırmızı çizgileri vardır. Ancak gerçek hayatta sorunlarla karşılaşıldığında bu kırmızı çizgilerin pek de anlamı olmadığı, kırmızı çizgilerin en başta koyanlar tarafından aşıldığını rahatça görebiliriz. O nedenle kurumsal dönüşümü kalın kırmızı çizgilerle başlatmak cazip gibi görünse de büyük tuzakları içinde barındırır.
Eğer kurum üyeleri sürece gönüllü olarak katılır ve destek verirse o kırmızı çizgiler kendiliğinden ve gerektiği kadar oluşur. Unutmamak gerekir ki hiçbir kural gülen mutlu bir yüz kadar anlamlı/değerli değildir.
Kırmızı en başta ateşin, aşkın, isyanın ve devrimin rengidir. Bu nedenle gerekenden fazla kullanıldığında kontrolden çıkmaya fayda yerine olumsuz sonuçlar vermeye çok eğilimlidir.
MECBURİYET CADDESİ/ŞİRKETİ:
Anadolu’nun pek çok küçük kentinin ortasında küçük bir cadde olur. Aslında caddede insanlar cazip gelen fazla bir şey olmamasına rağmen alternatif olmadığından o caddeye gider, ama pek eğlenip mutlu olamazlar. İşte bu caddeler halk dilinde “mecburiyet caddesi” olarak anılır. Tıpkı bu gibi kentlerin gelişemeyip az miktardaki ışığını zamanla daha kaybetmeleri gibi çalışanları tarafından alternatif olmadığı veya çeşitli nedenlerle çalışmak mecburiyetinde hissettikleri işletmeler de tıpkı mecburiyet caddesi sahibi kentler gibi gelişemez ve ışığını kaybetmeye başlar. Bu nedenle SOLMAZ’ın bir mecburiyet şirketine dönüşmemesi en büyük dileklerimden birisidir.
SON SÖZ:
Biliyoruz ki bir ailenin tüm mensupları aynı evde, aynı kentte, hatta aynı ülkede yaşamak zorunda değildir. Dolayısıyla ben de kapısında Solmaz yazan bir mekanda olmasam da kendimi hep 1000 yürek, 1000 çift göz ve 1000 yüz olarak hatırlayacağım ailenin bir üyesi olarak hissedeceğim. Bu nedenle bir şekilde destek verebileceğim bir aile üyesi olursa (0 532 284 88 41) no.lu telefonum hep açık olacaktır.
Ayrıca 20 yıl boyunca aykırı görüş ve sözlerime, her zaman en doğruyu aramak adına gösterdiğim sorgulayıcı tavrıma anlayış ve sabır gösteren ve bana özgür bir çalışma ortamı sağlayan Sn. Asım BARLIN ve Sn. Semih SÜTÇÜ üstadıma çok teşekkür ederim.
Hakkınızı helal edin.
Sevgi ve sağlıkla kalın.