İncinsen De İncitme....
Ne kolaydır sevdiğini söylemek; insanları sevmek, doğayı sevmek, düşmanını bile sevmek. Ama iş lafı aşıp gerçek hayata gelince öyle mi? Maalesef değil. Bunun en umut kırıcı örneklerini görebiliyoruz gün ve gün.
Son örnek canımı çok acıttı. Yüreğinde sadece sevgiye yer olduğunu düşündüğüm Sayın Fazıl SAY’ın bir açıklamasını görünce gözlerim faltaşı gibi açıldı. Adeta çölde kutup ayısı görmüşçesine şaşırdım.
Neymiş efendim, Sn. İmamoğlu Nagihan ALÇI’ya röportaj vermiş. Bu röportajdan Nagihan ALÇI çok keyif almış. Bu röportajı vererek Sn. İmamoğlu kendisine oy verenlere ihanet etmiş, oy verenler verdikleri oy için pişman olmuşlar, asla CHP tarafından aday yapılmamalıymış… Daha neler neler…
Tüm toplumda helalleşme ve barışma havası eserken, yıllardır rejimin dışladığı milyonlar nihayet tünelin ucu göründü diye sevinirken tüm umutlarımıza gölge düşüren bir yaklaşım. Hani “incinsen de incitme” felsefesi, hani Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş ruhu? Yıllarca muhalif gazetecilere röportaj vermiyor, uçağa almıyor, muhalif kesimleri yok sayıyor diye eleştirdiğimiz AKP ile aynı yola girmek yakıştı mı?
Madem bizim iktidarımızda da aynı kutuplaştırma, aynı dışlama, aynı rovanşist yaklaşım devam edecek, o halde biz nasıl barışacağız tüm toplum olarak. Sevmek sadece bizi seveni sevmek, saygı sadece bize saygı duyanlara saygı duymak mı? O halde her şey çok kolay, ama biliyoruz ki bu kolay yol bizi aydınlığa, refaha ve demokrasiye götürmüyor.
Bugün şikayet ettiğimiz şeylerin değişmesi için kolay olanı değil, zor olanı seçmek zorundayız. Yani bizi sevmeyeni de sevmeyi, bize saygı göstermeyene de saygı duymayı, kısacası demokrasiyi içselleştirmemiz gerek. Bu konuda en büyük görev aydınlarımıza ve sanatçılarımıza düşüyor.
Eğer onlar da Sn. Fazıl SAY gibi farklı olandan nefret etme kolaycılığına kaçarsa “yandaş” denilerek tukaka ettiğimiz sanatçılardan ve aydınlardan bir farkları kalmaz. O zaman mesele yandaş olmak değil, hangi yanda olduğuna dönüşür ki bunca emek çöpe gider, ülkemiz bir 20 yıl daha kaybeder.
Sn. Kemal Kılıçdaroğlu her fırsatta “TBMM Kesin Hesap Komisyonu” Başkanı olarak muhalefet partilerinden bir ismi seçeceklerini söylerken amacı da bu. Yani sadece yandaşlara hesap vermek değil, muhalefete, farklı olana da hesap verebilme cesaretine sahip olmak. Bu kapsamda Sn. İmamoğlu da bu cesaret ve özgüveni göstererek kendisi ile ilgili olarak yapılan eleştirileri yok saymayarak en muhalif yazarlara dahi hesap verebileceğini göstererek aslında gurur duymamız gereken bir davranış sergilemiş, AKP sonrası Türkiye’nin şifrelerini vermeye çalışmıştır. Tabi anlayana…
İktidar mensupları gibi sadece yandaş gazetecilerle konuşmak, eleştiri değil sürekli övgülere muhatap olmak çok güzel bir duygu olabilir. Ama ülkemizi ve toplumuzu ileriye götürecek davranış bu değildir. Halk adına soru soran herkesi aynı duyarlılıkla cevaplamak ve eleştirilerin en katısına bile cesaretle göğüs gerebilmektedir.
Sn. İmamoğlu lütfen bu tür çıkışlara uyarak yolunuzu değiştirmeyin. Çünkü 20 yıldır dışlanan, ötekileştirilen milyonlar sizi çok iyi anlıyor ve takdir ediyor. Onlara benzeyerek onlar gibi olmak yerine kendimiz olmaya, zor olanı yapmaya devam edelim.
“İncinsen de incitme” felsefesini sadece dilimizde değil yüreğimizde de hissedelim.