Türkiye Ve Soğuk Savaş Stratejisi…
Av. Sedat Çetinkaya
Biran için batı dünyası ve onlarla işbirliği içindeki ülkelerle gerilim politikası içine girdiğimizi düşünmekle işe başladığımızda, Türkiye’ye karşı neler yapılabileceğini ve Türkiye’nin buna nasıl cevap verebileceğini görerek, önümüzdeki döneme ilişkin siyasi, askeri ve ekonomik stratejiyi, bu gerçeklik üzerinden kurgulamak büyük önem arzetmektedir.
Kısa ve net olarak ifade etmek gerekirse, stratejik çıkarlara ilişkin farklılıklar ile milli altyapı ve dini altyapı üzerinden şekillenen gerilimler dikkate alındığında, içimizdeki işbirlikçilerin, Müslüman – Türk milletinin iradesini fesada uğratarak Türkiye ile batı dünyası arasında zoraki olarak kurduğu ilişkilerin çökmesinin çok uzak olmadığını söyleyebilmek mümkündür. Çünkü tüm ilişkiler üzerindeki elektrik yükü, iki tarafında kaldıramayacağı ölçüde artmış bulunmaktadır.
Bu bağlamda batının, kendisi zarar görse dahi Türkiye’ye karşı yapabileceği şeyleri kabaca ;
• Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerini tamamen kesmek ve bu durum üzerinden Türkiye ekonomisinin bozulması için propaganda yapmak,
• Türkiye’ye askeri ve teknolojik anlamda uygulamakta oldukları gizli ambargoları sertleştirmek ve aleni hale getirmek,
• Türkiye’yi Gümrük Birliği anlaşmasından dışlamak,
• Türkiye’ye yönelik doğrudan yatırımların ve fonların önünü kesecek girişimlerde bulunmak,
• Türkiye’ye yönelik turist akışını etkileyecek girişimlerde bulunmak,
• Türkiye’ye yönelik siyasi baskının dozunu arttırmak,
• Türkiye ile ticari ilişkileri azaltmak şeklinde İFADE EDEBİLMEK OLANAKLIDIR.
Buna karşılık Türkiye’nin ortaya koyabileceği hamleleri ise ;
• Kıbrıs ile ilgili müzakere sürecini tamamen bitirmek ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınırlığını sağlamak,
• Türkiye’deki ABD ve NATO üslerini kapatmak, Kürecik radarının faaliyetlerine son vermek,
• Ege adalarının silahtan arındırılması noktasında Yunanistan’a baskı yapmak ve Yunanistan üzerinden Avrupa Birliği’ni tehdit etmek,
• Avrupa’da ve dünyada birçok ülke ile askeri anlaşmalar imzalamak ve askeri üsler kurmak,
• Kanal İstanbul’u tamamlayarak, boğazlardan geçişi ücretli hale getirmek,
• Sığınmacıların hiçbir sınırlamaya tabi tutulmadan Avrupa’ya geçişine izin vermek,
• Suriye ve Irak konusunda , Türkiye lehine bu ülkelerin toprak bütünlüğünü esas almayan, Pkk//Pyd yapılanmasını yok etmeyi hedefleyen ve tam anlamıyla batılı devletler aleyhine bir politika geliştirmek,
• Rusya ile dönemsel ve sırf görüntü düzeyinde de olsa işbirliği izlenimi vererek ve Avrupa’nın güvenliğini tehdit eder bir strateji benimseyerek, Avrupa’yı önemli düzeyde askeri harcama yapmaya zorlamak,
• Yeni pazarlara açılmak ve batılıların pazarlarını ellerinden almak için sistem dahilinde faaliyette bulunmak,
• Yeni finans kaynakları bulmak ve bu kaynakları Türkiye’ye çekecek işbirlikleri ve altyapılar geliştirmek,
• Avrupa Birliği’ne karşı gümrük vergileri yoluyla ticari baskı uygulamak ve Türkiye’ye yönelik ihracatlarını bloke etmek suretiyle Avrupa ekonomisi üzerinde olumsuz etkide bulunmak,
• Jeopolitik konumumuzun sağladığı lojistik avantajı , maliyet , kalite ve üretim çeşitliliği unsurları noktasında sahip olduğumuz yeterliliği kullanarak ekonomik etkinliğimizi dünya sathında arttırmak,
• Nükleer silah üretmek için program açıklamak,
• Batılıların desteklediği tüm Ortadoğu rejimlerinin yıkılması için siyasi faaliyet icra etmek,
• İsrail’i baskı altına alacak stratejik programlar geliştirmek,
• Batılı kaynaklı ; Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü, IMF, Dünya Bankası ABD Merkez Bankası, Avrupa Parlamentosu gibi tüm yapılar, Dolar – Euro gibi para birimleri aleyhine siyasi ve stratejik bir yıpratma politikasıyla hareket etmek,
• Küresel Rezerv Para noktasında yeni girişimlerin içinde olacak ve destekleyecek bir politik yaklaşım içinde olmak,
• Askeri kapasitemizi 10 yıl içinde, NATO İttifakı’nın tamamıyla karşılaşmayı göze alabilecek şekilde büyütmek,
• Doğu Akdeniz kaynaklı tüm enerji projelerini bloke etmek, Türkiye’nin merkezde olmadığı hiçbir anlaşma zeminine yanaşmamak,
• Stratejik enerji hamleleri ile enerji konusunda kendimize yetebilen bir ülke haline gelmek,
• Türk ve İslam dünyası ile ilişkileri çok yönlü geliştirerek, siyasi- askeri ve ekonomik gücümüzü arttırmak,
• İlaç üretiminden gıda alanına kadar her türlü milli politikanın uygulanmasına büyük önem veren bir yönetim anlayışı ile hareket etmek,
• İçimizdeki işbirlikçiler ve ülkemizdeki etki ajanları üzerindeki adli, siyasi ve toplumsal baskıyı arttıracak faaliyetlere hız vermek OLARAK BELİRLEYEBİLMEK MÜMKÜNDÜR.
İşte bu gerçeklik ve altyapı dahilinde ve mümkün olduğu müddetçe düşmanlık zemini itiraf edilmeden yürütülecek bir siyasi stratejiyle ; batılı devletlere, onların yardakçılarına ve içimizdeki işbirlikçilere karşı büyük avantajlar elde edilebilmesi mümkündür. İçine yeni yeni girmekte olduğumuz bu altyapı, diğer bir değişle kurtlar sofrası, asla göz ardı edemeyeceğimiz bir duruma tekabül etmektedir.
Ne kadar hızlı bir şekilde bu gerçekliğin gereğini yerine getirmeye başlar ve adımlarımızı mümkün olan en doğru sıralamayla atarsak, başarıya ulaşan biz oluruz. Unutulmamalıdır ki bu sofranın başında oturanlar, 100 yıllık dengeleri kuranlardır. Ancak biz de denge bozmakta, tezgahları düşmanlarının başına geçirmekle ünlenmiş ve cihana hükmeden devletler kurmuş, Allah’ın yeryüzündeki kılıcı hükmündeki aziz ve asil bir milletiz.
Ermeniler birgün Karabağ’ı geri almak için Türk Milleti’nin geleceğini nasıl biliyorsa ; Avrupa’lılar Viyana’yı ve Roma’yı , İsrailoğulları Kudüs’ü, ruhlarını satılığa çıkarmış diktatörler Mekke ve Medine’yi , Mısır’ın firavun soyu köpeği Sisi de Kahire’yi almak için geri geleceğimizi ve artık herşeyin sadece bir zaman meselesi olduğunu çok iyi biliyorlar…