Komisyonculuktan Müşavirliğe, Müşavirlikten Nereye ?
Osman Uysal
Sevgili Gümrük Müşaviri meslektaşlarım. Aşağıdaki yazıyı 2008 yılında yazmıştım. Ne yazık ki mesleğimiz bakımından o günden bugüne olumlu anlamda değişen bir şey yok.
Bir şeyleri değiştirmek için başlamak için geç de olsa bir yerden başlamak zorundayız. Bunun da ilk adımı mesleğimizi temsil etmek üzere doğru temsilcileri seçmek olmalı. Temsilcilerimizi seçerken tek referans olarak liyakati esas almaz, tercihimizi ahbap-çavus ilişkilerine göre yaparsak çok daha kötü günlere hazır olmalıyız.
Bu vesile ile 14 yıl önce yazdığım yazıyı sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum. Bizler bu gidişi tersine çevirebilmek için elimizi taşın altına soktuk. Ama bizim gücümüz taşı yerinden kaldırmaya yetmez. Sizler de destek verir, hep birlikte hareket edebilirsek inanıyorum ki taşı kenara atıp, yerine çiçek fidanları dikebileceğiz.
Sevgi ve saygılarımla...
Komisyonculuktan Müşavirliğe, Müşavirlikten Nereye ?
Oldum olası “komisyoncu” sözü çok itici gelmiştir bana. Hele bir de başına gümrük sözcüğü gelip “Gümrük Komisyoncusu” haline gelince...
Bu nedenle olacak 4458 sayılı Gümrük Kanununda bu sözcüğün yerine “Gümrük Müşaviri” konuluca çok mutlu olmuştum. Sanki bu sözcük değişimi ile mesleğimiz sınıf atlamış, daha saygın bir hale gelmişti. Aslına bakarsanız o zamanlar Gümrük Komisyoncusu bile değildim. Ama günün birinde bir şekilde bu işi yapacağıma inanıyordum.
Belki biraz da bu sözcük değişikliğinin motivasyonu ile 4458 sayılı Gümrük Kanununun uygulamaya girdiği 2000 yılında ben de Gümrük Müşavirliği mesleğine adım attım. Adım attım ama, işin doğrusu ne yapacağımı da bilmiyordum. Benimkisi öyle planlanmış bir şekilde de olmamıştı.
İyi niyetli bir şekilde, piyasadan habersiz sadece müşavirlik yapacağımı sanıyordum. Öyle ya maden işimiz müşavirlik, yani bir bakıma bilgi satmaktı. En iyi bilgiye sahip olmamı gerektiren bir mesleki geçmişim vardı. Öyleyse işim çok kolay olacaktı. İthalatçılar, ihracatçılar, transitçiler danışacak, biz de aydınlatacaktık.
Meslekte ilgili öğrendiğim ilk şey, isminin tersine işim sadece Gümrüklerde bitmediğiydi.
Yani gümrükteki işlemler işin sadece bir parçasıydı. Bunun yanında TSE, Tarım İl Müdürlüğü, Liman İşletmesi, Serbest Bölge İşletmesi, Zirai Karantina Müdürlüğü v.s, v.s... Bir Gümrük Müşavirliği hizmeti verilebilmesi için yukarıda saydığım veya sayamadığım bir çok kuruluşun, dolayısı ile pek çok kişinin tezgahından geçmek gerekiyordu. Çoğunlukla buradaki işlemler gümrüktekilerden daha da zor, daha çetrefilli oluyordu.
Yine kısa bir süre sonra da yaptığımız işin bilgi satmaktan çok, ilişkilerin satılması olduğunu öğrendim. Yani bir işlem için herhangi bir resmi daireye gittiğinizde bilginiz pek işe yaramamakta, güçlü bir kişisel veya kurumsal referansa sahip olmanız çok daha etkili olmaktaydı. Tabi bir de “yandan selamlaşma”lar.
Benzeri bir durumu müşterilerle olan ilişkilerde de görmüştüm. Koskocaman firma yöneticileri iş verirken ne kadar bilgili olduğumuzdan çok, etkin konumda olan kimlerle tanıştığınızı merak ediyordu. Haliyle o zaman daha gümrüğün kapısından bile içeri girmemiş kişilerin neden sektörün önde gelen Gümrük Müşavirlik şirketlerinin sahibi olduklarını anlamak daha kolay hale gelmişti.
Bugün gelinen noktada ise durum çok daha kötü hale gelmiştir. Aynı Kanun, aynı Yönetmelik, aynı mevzuat olmasına rağmen uygulama kişilere göre değişmektedir.
Gümrük Müşavirinden herhangi bir konuda görüş istenildiğinde çoğunlukla mevzuta değil, o işlemin yapılacağı idarede görevli amir veya memurun kimler olduğuna bakılmakta, görüş mevzuata göre değil, kişilerin yaklaşımlarına göre verilmektedir.
Yaklaşık on yıl önce Gümrüklerde uygulama birliğinin sağlanması için gümdeme gelen ve bugün itibariyle gümrüklerin tamamına yakınında uygulanan otomasyon da bu soruna çare olamamıştır. Özelllikle son yıllarda Gümrük Kanununun ruhuna çok da uygun olmayan talimat yazılarla, manuel işlemlerin sayısı çoğalmış, otomasyonun bir ayağı kırılmıştır. Bu durum doğal olarak Gümrük Müşavirliği mesleğine de olumsuz yansımalar yapmaktadır.
Çözüm üretmekten çok sorun üreten bir merkezi yönetim, en uç noktada yandan selamlaşmaların etkinliğinin artmasına neden olmaktadır. Gelinen noktada çoğu yönetim kadrosunun ilgilendiği tek şey personel tayini olmaktadır. Ülkemizin bilinen özel koşulları gereği personel tayinlerinde de adelet ve denge bir türlü sağlanamamaktadır. Bu da günümüzde hem kamu görevlileri, hem de hizmet alan Gümrük Müşavirleri için pek çok sorunu içinde barındıran “geçici görev” uygulamasının yaygınlaşması ve yerleşmesi sonucunu doğurmaktadır.
İşin özünü, yani hizmet anlayışını yitirmiş Gümrük Müsteşarlığı’nın bu yapısından sıyrılıp, ülkeye hizmet için gerektiğinde elini taşın altına sokma cesaretine sahip, iş yapmamak için mevzuattaki şekil ve kelime oyunlarına başvurmayan bir yönetim anlayışına sahip olmasının sağlanması önümüzdeki dönemlerde Gümrük Müşavirlerinin temel hedefi olmalıdır. Sadece kendi işlerimize gömülüp, genel sorunların görmezden gelinmesi halinde gemi artık yüzemez hale gelecek, bu da tüm halkımız kadar bizlere de zarar verecektir.
Evet, bugün pek çok Gümrük personeli ve pek çok Gümrük Müşaviri mesleğini bilinmedik ortamlarda ifade etmekten çekinmektedir. Oysa bu bir çözüm değil, bir kaçıştır. Bizler sorunlarımızla yüzleşmedikçe, bunları aşmamız mümkün değildir. Öncelikle bu gerçeği kabul ederek, sorunları yaratan sosyal, ekonomik, psikolojik, etik ve yapısal nedenleri iyi analiz etmek ve radikal değişimlere gitmek zorundayız.
Mesleğimizi saygın hale getirmek için iki anahtar vardır. Bunlardan birincisi “yöneten ve hizmet üreten bir Müsteşarlık”, diğeri ise “bilgi ve hizmet satan bir Gümrük Müşavirliği”dir. Bu iki olgunun hayata geçirilmesi ise birbiri ile göbekten bağlıdır.
Sonuç olarak bugün yaşadığımız süreç değişmeden devam ederse, kısa süre sonra bir Gümrük Müşavirliği mesleğinden söz etmek mümkün olmayacaktır. Aynı kader Gümrük Müşteşarlığı’nı da beklemektedir.