Türkiye Yeni Dönemde Cihan Devletinin Eşiğinde ve Başındadır
Av. Sedat Çetinkaya
Yeni Bir Dönemin Eşiğinde , Allah’ın Mehmed İsimli Ordusuna Sahip Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Cihan Devletine Dönüşüceği Sürecin Başındayız…
İçimizdeki işbirlikçilerin bilinçli yönlendirmeleri, zararlı ve yıkıcı faaliyetleri neticesinde çöküş süreci içine sokulan Devlet-i Aliyye’nin yıkılışından bu tarafa, zulüm- sömürü- materyalizm- kapitalizm – liberalizm ve pozitivizm sarmalında kendisine yalancı bir demokrasi ve insan hakları cenneti oluşturan batı medeniyetinin küresel hakimiyeti, ite kaka bir vaziyette ve ancak 100 yıl kadar sürmüş bulunmaktadır.
Devlet-i Aliyyye, her şey göz önünde şekillenmesine rağmen, nasıl ki yıkılışına engel olacak etkiyi ortaya koyamamış, bir değişimi ve gelişmeyi yeterince sağlayamamışsa, batı medeniyetini temsil eden devletlerin de bu etkiyi ortaya koyabilmekten uzak oldukları iyice açığa çıkmış bulunmaktadır.
Büyük devletlerin ve medeniyetlerin yıkılmasına neden olan en büyük faktörlerden birisi olan tarihi unutmak, yani diğer bir deyişle kendi yükseliş temellerini felsefi- siyasi ve ekonomik açıdan kaybetmek ve bu temelden hareketle günümüze ve geleceğe ilişkin stratejik öneme sahip analiz yapma yetisinden yoksun kalmak, batı medeniyetinin fertleri açısından da önemli ölçüde varlık kazanmış bulunmaktadır.
Böylece dostunu düşmanını tanımayan, nasıl zenginleştiğinin ve bu zenginliğini nasıl koruyacağının farkında olmayan bireylerin oluşturduğu batı toplumları ortaya çıkmıştır.
Bir de bu toplumların savaşmayı unutmuş hatta savaşa karşı çıkan bireyleri ve kağıt üzerindeki envanter kaydından ibaret orduları konuya dahil edildiğinde, batı toplumlarında olduğu gibi işler iyice sarpa sarıyor demektir. Bu sıkıntılı duruma yaşlanan nüfus, kaybedilen üretim gücü, kaptırılan pazarlar, dünyanın başka noktalarında yükselen ve nüfus potansiyelleri itibariyle asimile edilmesi mümkün olmayan başka güçler de eklenince yıkılışa götüren çözümsüzlük iyice artmaktadır.
Bu çözümsüzlük süreci ; kendini korumaya matuf ve içe kapanmayı esas alan sosyolojik davranışlar çerçevesinde ortaya çıkan yabancı düşmanlığı, dinsel dışlama ve ırkçılık, inançsızlık temelinde gelişen kayıtsızlık, korkaklık ve kaos oluşturmaya yönelik kitlesel protestolar, ekonomik ve siyasi koruma duvarlarının teşekkülü ile siyasi bölünmeler neticesinde oluşan yönetim zafiyetleriyle de birleştiğinde, tam bir çöküş sürecine dönüşecektir.
İşte Dünya Üzerinde Türkiye’nin Rolü, Tam Da Bu Noktada Ortaya Çıkmaktadır. Çünkü Türkiye, Batı Medeniyetinin Çöküşünü Hızlandırırken Kendi Yükselişini Şekillendiren Eşsiz Bir Ülke Konumunda Bulunmaktadır. Türkiye, Güçlü Gibi Görünmeye Çalışsalar Da Gerçekte Bu Güce Sahip Olmayan Batı Medeniyeti Tarafından Askeri- Siyasi Ve Ekonomik Olarak Cendere Altına Alınamadığı Gibi Batılı Devletler, Türkiye'nin Gücünü Arttırmaya Yönelik Stratejik Hamlelerine Cevap Verecek Yeterliliği De Ortaya Koyamamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kadim güçleri, Sayın Erdoğan’ın mücadelesi ve Cumhur İttifakı’nın ortaya koymuş olduğu dirayet çizgisinde şekillenen bu gerçekliği iyi okumuş ve küresel konjonktürün sağladığı imkanlardan ziyadesiyle yararlanmayı başarmışlardır.
Türkiye’nin denge politikası temelinde geliştirdiği daha da güçlenmek ve büyümek için zaman kazanma stratejisi, fırsatını bulduğunda gücünü orta koyma, kazandıran bir gerilimi devam ettirme taktiğiyle birlikte kullanılarak, ülkemizi küresel bir güç haline getirecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ortaya koymuş olduğu siyasi - askeri ve ekonomik politikalarla büyük bir güç ve çekim merkezi oluşturacak bir stratejiyi sahaya sürmüş ve ilerlemesini de kararlılıkla sürdürmektedir. Karşımızda saf tutan güçler, bir süre sonra kendisine karşı kazanma imkanlarının bulunmadığı bir ülkeyle karşılaşmak ve yüzleşmek durumunda kalacaktır.
Bu hataya düştüklerinde ise beklemedikleri ancak bizim iple çektiğimiz son, onları bulmuş olacaktır…
Bu Kutlu Mücadeleden Geriye Dönüş Olmadığı Gibi Cihan Hakimiyeti İle Taçlandırılan Bir Zafer De Müslüman- Türk Milletine Tahsis Edilmiş Bir Hediye Olacaktır. Yüksek Bir Stratejinin Ve Geleceği Gören Bir Ferasetin Perspektifiyle İleriye Bakanlar, Bu Galibiyetin Gururunu Şimdiden Yaşayanlar Olacaktır.
Ancak medeniyetini zulüm ve sömürü üzerine kurmuş olan batının, elinden halen gelmekte olan fitneden son ana kadar vazgeçmeyeceği ve içimizdeki işbirlikçilerini her daim aktif tutmaya çalışacağı da bir başka gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Gerek uluslararası alanda ve gerekse ülkemizde şuandan itibaren yaşayacağımız her olayın ve karşılaşacağımız her meselenin bu temel üzerinden anlaşılması ise bizler için bir zaruret oluşturmaktadır.
Hem Müslüman Türk Milletinin Hem De İslam Aleminin Geleceğinin, Bizim Bu Konuda Göstereceğimiz Ferasete Ve Dirayete Bağlı Olarak Şekilleneceği, Bu Kutlu Mücadelenin Cephesinde Saf Tutan Herkesin En Yüksek Bilinci Olmalıdır.
Bilinmelidir Ki Bu Dünyada Birlikten Koparak Kendisine Ve Sevdiklerine Zillet İçinde Bir Çukur Arayanlar, Bu Mücadelenin Şerefine Ve Sevincine Nail Olamayacakları Gibi Ahir Hayatlarında Da Bu Birlik İçinde Kendilerine Yer Bulamayacaklardır.
Müslüman- Türk Milletinin Yeni Bir Diriliş Ateşiyle Ortaya Koyduğu Bu Kutlu Mücadelede Yer Almamak Ve Hatta Ayak Bağı Olmak İçin Bahane Peydahlayan Ve Onlara Açık Ve Zımni Olarak Destek Veren Zavallılar ; İmanından, Kanından, Hedeflerinden, Gafletinden, İşbirlikçiliğinden Ve İhanetinden Şüphe Etmesi Gerekenlerdir…
Herkesin Şerefine Kalmıştır… Halep Oradaysa, Arşın Da Buradadır... Müslüman- Türk Milleti'nin Karşısında Saf Tutanları , Ölçünmeleri İçin Bekleriz...