Covid 19 Aşısından Önce, İslam Dini Ve Türk Tarih Bilinciyle Aşılanma Mecburiyeti…
Av. Sedat Çetinkaya
Kıymetli Dostlarım,
Öncelikle belirtmek isterim ki ; ülkemizdeki insanların bir bölümünün, ZİLLET PARTİLERİNİ hangi nedenle desteklediğini anlamakta zorlandığımız bir dönemden geçmekteyiz.
İNSAN, beyin faaliyetleri ile ruh gerçeğinin bileşkesinden oluşmuş bir varlık olduğundan, insanın vermiş olduğu kararların da bu iki faktörün birlikte oluşturduğu bir sonuçtan ibaret olduğunu söylemek hatalı olmayacaktır.
İnsanların çok ama çok büyük bir bölümü, bilinçli bir yaklaşımdan ve sosyal ortamın yüklediği algılardan uzak şekilde tercihler ortaya koyabilmekten de uzak bulunmaktadır.
İNSANLARIN ÇOĞU ;
Edindiği alışkanlıkların, içinde bulunduğu sosyal ortamın kendisine yüklediği algıların, popüler yönlendirmelerin, beğeni ve kabul görme duygusunun, edinilmiş ve öğretilmiş kalıpların ve uyum sağlama güdüsünün etkisi altında bulunmaktadır. Ayrıca bu verilere inanç boyutunun ortaya koyduğu nefis ve Şeytanı da eklemek gerekmektedir.
Bu bağlamda konuya girdiğimizde, insanların SİYASİ TERCİHLERİNİ BELİRLEYEN en önemli unsurun, beyin ve ruh birlikteliğinin en etkili olduğu alanı teşkil eden DİNİ İNANÇ olduğunu söyleyebilmek mümkün hale gelmektedir. Bu noktada sair ayrıntıları bir kenara koyacak olursak, “bizler gerçekten müslüman mıyız ? ” sorusu ortaya çıkmaktadır.
Çünkü bilinçli bir şekilde MÜSLÜMAN OLAN BİRİSİNİN ;
GEREKÇESİ NE OLURSA OLSUN bir siyonist politikaya destek verebilmesi, diğer müslümanları dışlayabilmesi hatta aşağılayabilmesi, inancına aykırı siyasi politikaları savunabilmesi, kendisini temsil etmekten fersah fersah uzak olan siyasi partileri ya da kişileri alkışlayabilmesi , müslümanların aleyhine faaliyet gösteren siyasi- askeri ve stratejik ittifakların arkasında durabilmesi, birlikten ayrılabilmesi, fitne politikalarına destek verebilmesi, müslümana ve insanlığa yapılan zulme ortak olabilmesi mümkün değildir…
Öyleyse sadece SONUCA BAKARAK BİR DEĞERLENDİRME YAPACAK OLURSAK, bizlerin önemli bir bölümünün gerçek anlamda Müslüman olmadığını söyleyebilmek aklen mümkün hale gelmektedir.
Diğer taraftan konunun şekilsel boyutundan çıkıp doğrudan içine girecek olarsak ;
Dininin emirlerini bir kez bile okumamış, peygamberinin yaşamından habersiz, kelime-i şehadet nedir bilmeyen, kıblesinin neresi olduğunun farkında olmayan, namaz kılmaktan bihaber, her türlü şarkıyı-şiiri ezbere bildiği halde 3-5 sureyi usulüne uygun şekilde okuma yeterliliğine ulaşamamış, dört büyük meleğin ismini bile sayamayan, iman etmek bir tarafa imanın şartlarını bilmekten ve anlamaktan aciz ve her şey bir tarafa gusül abdesti almayı bile öğrenememiş bir kitlenin Müslüman olduğunu söyleyebilmek için BÜYÜK ZORLAMALARIN YAPILMASI GEREKTİĞİ gerçeği de ortada durmaktadır.
İşte bu gerçek ortada dururken, bir bireyin dini bir hassasiyetle siyasi bir fikir geliştireceğini veya bu hassasiyet içinde siyasi mücadele eden kişi ve partileri, inancı doğrultusunda destekleyeceğini beklemek, olası mantıksal çıkarımların dışında bir yerde tanımlanabilir bir mahiyet arzetmektedir.
Bu bağlamda bireylerin, laiklik sarmalıyla paketlenmeye çalışılmasının temelinde de bu gerçeklik doğrultusunda hareket etmelerinin engellenmesi düşüncesinin yattığını herkesin görmesi gereğinin bulunduğunu da ek olarak belirtmek isterim.
KISACASI, KİMSEYİ TAHKİR ETMEYE GEREK OLMAKSIZIN KISTAS ORTADADIR VE GENELDİR… HERKES KENDİ YERİNİ VE DURUMUNU DEĞERLENDİRMELİ, DEĞERLENDİRMESİNİN GEREĞİNİ YAPMALI VE SONUÇLARINA DA KATLANMALIDIR. SONRA NE CENAZE NAMAZINDA NE DE AHİRETTE, BİZLERDEN ŞAHİTLİK BEKLEMEMELİ, NEDEN UYARMADINIZ DİYE DE YERİNMEMELİDİR…
Benzer bir durum siyasi bakış açısını etkilen diğer bir unsur olan MİLLİYET VE TARİH BİLİNCİ hususunda da geçerlidir.
Bir birey ; kendi milletinin oluşum temellerini, tarih boyunca geçirdiği evreleri, mücadeleleri, stratejik düşmanlarını, dostlarını, milletinin ve devletinin günümüzdeki durumunu, ülkesine baskı yapan ya da ülkesini tehdit edenlerin kimler olduğunu , küresel güçlerin içimizdeki politikalarını, bunların yerli işbirlikçi temsilcilerini, ülkesi – devleti ve milleti üzerinde oynanan oyunları, bu oyunda kullanılan araçları BİLMİYORSA, o kişiden ;
Milli, bağımsız ve güçlü bir politikaya destek vermesini beklemek de hayal olacaktır. Bu kişi bir yerde ABD şakşakçılığına soyunabilecek , bir yerde Fransız hayranlığına kapılabilecek, ülkesini Sayın Erdoğan yerine J.Biden’ın ya da sempatik bulduğu Macron’un yönetmesine talipli olabilecektir.
Hatta onlarla işbirliği içinde ülkesinin yönetimini devirmek için ittifaklar kurabilecektir. Ya da 100 yıl öncesinde ülkesini işgale yeltenen, hamile kadınların rahimlerini keserek çocuklarını çıkaracak kadar alçalmış milletlerin yöneticileriyle, üç- beş yıl sonra kol kola olacak şekilde aşağılık bir tavır sergilemeyi başarabilecektir.
Ya da ülkesindeki binlerce vatan evladının ölümünden sorumlu bir örgütün siyasi ayağıyla tarih boyu halinde ülkesi aleyhine gerçekleştirilen tüm saldırılara destek olabilecek, her evden bir oy dilenebilecek, teröristleri vatanlarını savunan kişiler, devletini ise seri katil olarak tanımlayabilecektir.
Bu ülkenin üniversitelerinde öğretim görevlisi olarak faaliyette bulunurken, devlete isyan bayrağı açan teröristleri korumak için barış bildirileri yayınlayabilecek, kobani düşkünleri için milleti isyana çağıranları alkışlayıp barış kahramanı ilan edebilecek, istihbarat teşkilatının tırlarını zorla aramaya kalkan, devleti darbe ile ele geçirmeye kalkışan, millet meclisini bombalayan, milletimizi öldüren sonra da yurtdışına kaçan hainler için güzellemeler yapabilecek, sözde fikir hüviyeti gölgesinde ajanlık yapanların savunuculuğunu üstlenebilecektir.
Belki de ülkesini IMF’e teslim etmek için ekonomik kaos peşinde koşacak, otel odalarında yakalanacak, ülkesi zarar görsün diye Dolara sarılabilecek, kimliğini ve haysiyetini açlık ve yokluk propagandasına satabilecek, şehitler ölmez vatan bölünmez sözünden iğrenebilecek, Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethini kastederek zulüm 1453’te başladı diyebilecek, tüm kahpeliklere rağmen ülkesini 3.dünya ülkesi sınırından küresel güç merkezi olma sınırına getirenleri çirkef bir tutumla eleştirebilecek, sağlanan gelişmeye ve sunulan hizmetlere karşı kör olabilecek, düşmanlarımızla aynı çizgide sövgü yağmurunda bulunup, yıkanabilecektir (vb) …
Dini, milliyeti ve geçmişi konusunda bu kadar bilgisiz ve karşıtlık içinde olanların, Allah’ı ve atalarını tanımayanların ; Sayın Erdoğan’ın yaptıklarını, Sayın Bahçeli’nin gösterdiği büyük devlet adamlığını görebilmeleri ve takdir edebilmeleri mümkün değildir.
Bunun mümkün olabilmesi için, bu köhnemiş ve kokuşmuş zihniyeti oluşturan algının, tümdengelim metoduyla uygulanacak bir bilinç aşılaması ile kırılması şarttır…
Herkes ama herkes, Covid 19 aşısından önce bu bilinç ve idrak aşıyla aşılanmalı ve çevresini de aşılatmalıdır...