Orta Dünya’dan Yükselen Türk Güneşi, Dünyayı Şekillendirecek ; Gök Bayrak, Dünya Hakimiyeti İçin Dalgalanacaktır…
Av. Sedat Çetinkaya
İlahi kudretin yönlendirmesinde, büyük ve kutlu bir geleceğe doğru, yükselen bir ivme ile ilerleyen TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ, Kafkaslardan Moğolistan’a kadar tüm Türkistan coğrafyasında büyük bir hareketlenmenin ateşini yakmış bulunmaktadır.
Türkistan coğrafyasında bulunan tüm devletlerde yakılan ve HARLANMAYA BAŞLANAN BU ATEŞ ; askeri yönden gelişmeyi ve ekonomik olarak büyümeyi içerdiği gibi siyaseten bağımsız olmayı ve en önemlisi “Büyük Türk Birliği Bayrağı” altında toplanmayı da içermektedir.
İlahi kudretin şekillenmesindeki mükemmelliği görmeyi ve tarihi sürecin akışını okumayı başarabilenler, bu büyük birliğin şekillenmesindeki sürecin, bozucu etkileri dışladığını ve boşa çıkardığını da görebileceklerdir.
Kadim tarihin günümüze taşıdığı bilince sahip olmadıkları için, kendilerinde oluşan aşırı güvenin vermiş olduğu kibirle, Sümer metinlerinin bozuk çevirisinden ve bozulmuş Tevrat metinlerinden hareketle, insanlığı yönlendirmeye ve dünyayı şekillendirmeye kalkanlar, Türkiye’nin oluşturmuş olduğu siyasi strateji karşısında afallayıp kalmışlardır.
Beyinleri dumura uğratılmış insanlığa karşı Tanrılık iddiasında bulunacak fitne merkezinin temsilcisi olan güçler, Müslüman- Türk Milleti’nin inancı, kudreti ve genetik kabiliyetleri karşısında NİHAİ OLARAK diz çökeceklerdir.
Bu bağlamda İRAN ve RUSYA’nın, Türkiye’nin etkisi altında şekillenen güç merkeziyle stratejik açıdan bir karşıtlık içinde olacağını söyleyebilmek mümkündür. Türkiye ile Rusya arasında var olan ilişkileri, bu perspektif çerçevesinde ve kabaca değerlendirdiğimizde ;
• Rusya’nın Türkiye’ye olan çok yönlü ihtiyacı,
• Rusya’nın, Türkiye’nin yönlendirmesinde şekillenen siyasi ve stratejik gelişmeleri engelleyebilme gücünden yoksun oluşu,
• İkili ilişkilere, çatışma yerine kazan- kazan düşüncesinin hakim oluşu,
• Çin’in, Rusya açısından da büyük bir tehlike arzediyor olması,
• ABD ve Avrupa’nın dengelenmesinde Türkiye’nin ve oluşturmakta olduğu güç merkezinin Rusya’nın da çıkarına oluşu,
• Türkiye’nin batı dünyası- Ortadoğu ve Afrika ile olan bağlarının, Rusya Federasyonu’na da önemli kapılar açıyor olması,
• Ve Türkiye ile karşıtlık politikasına sarılmanın, Rusya Federasyonu açısından dağılma ve kaybetme riskini barındırması nedeniyle Türkiye,’nin, Rusya’yı kontrol altına alabilecek STRATEJİK
HAMLE ALTYAPISINA sahip olduğunu ve ilahi kudretin iradesi doğrultunda bu hamlelerin re’sen sahaya sürüldüğünü söyleyebilmek mümkündür.
Türkiye’nin, İran ile ÇİN ve HİNDİSTAN arasındaki kara bağlantısını bloke etmek için ön plana çıkan ülke ise AFGANİSTAN olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye’nin gücünü ve tarihi misyonunu ortaya koyarak ve Pakistan’la birlikte hareket ederek, Afganistan’ı huzura kavuşturduğunda ve Afganistan’da, Türkiye’nin gölgesinde bir yer kapmak isteyen AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİNİ AFGANİSTAN’DAN KOVMAYI BAŞARDIĞINDA ; Edirne’den Moğolistan’a, Kazakistan’dan Hint Okyanusu’na kadar olan bölgede YENİ VE BÜYÜK BİR MERKEZ VE GÜÇ BİRLİĞİ oluşacaktır.
Bu güç birliği sayesinde, KEŞMİR sorununu çözmek için büyük bir etki oluşacağı gibi İran- Pakistan ve Afganistan arasındaki BELUCİSTAN meselesinin çözülmesi de kolaylaşacaktır. Bu arada Çin, bu yeni güç merkezinin oluşturacağı blokajın bedelini de ödemek durumunda kalacaktır. Bu bedeli Doğu Türkistan konusu başta olmak üzere nasıl ödeteceğimiz ise dönemin koşullarına kalacaktır. Kısaca söylemek gerekirse ;
• Çin Seddi önünde yeniden buluşacak,
• Küreselcilerin hizmetkarı Çin’e haracımızı kesecek,
• Doğu Türkistan’ı bağımsız kılmayı başaracak,
• Gök sancağı Doğu Türkistan’da göndere çekeceğiz…
Türkiye’nin ; Rusya’yı sınırlaması, Çin’i oluşturduğu güç merkezi ve yönlendirmesinde hareket eden Rusya ile birlikte bloke etmesiyle elde edeceği gücün İran üzerindeki etkisi, İRAN’IN BÖLGESEL POLİTİKA DENKLEMİNİN DIŞINA ÇIKARILMASI İMKANINI BAHŞEDECEKTİR. Türkiye- Azerbaycan- Türkmenistan- Afganistan ve Pakistan ile kuşatılan ve üreteceği negatif politikalar açısından da Rusya’dan herhangi bir destek bulamayacak olan İran, bölgede pasifize olacak ve Türkiye ile karşı karşıya gelme riskini alamayacaktır.
Bu durumda İRAN, ya Türkiye merkezli ittifakla çatışarak KÜÇÜLECEK, ya istediğimiz şekilde bir Türk devletine DÖNÜŞECEK ya da parçalanarak BÖLÜŞÜLECEKTİR…
Türkiye’nin İran üzerindeki baskısını gözle görülür şekilde yükseltmesi ;
İran’ın, Irak- Suriye- Yemen- Lübnan ve Filistin politikalarında geri çekilmesine de neden olabilecektir. Bu sonucun ortaya çıkabilmesi için İran’ın bağımsız politika üreten bir devlet olması ve akılcı bir yönetimin idaresinde olması şarttır. Bu durum söz konusu olmadığına göre İran’ın arkasındaki güçlerin, İran’ı feda etmeye hazır olup olmadıklarını ya da nasıl bir kazanım için bunu uygun göreceklerini sorgulama gereği bulunmaktadır.
Ancak belirtmek isterim ki TÜRKİYE, hızlı bir şekilde istediği hedefe ulaşırsa ; kendisine yönelik olarak kullanılma olasılığı yüksek olan İRAN KARTINI, KÜRESEL GÜÇ MERKEZLERİNİN ELİNDEN ALABİLECEK, İRAN’IN ETKİ ALTINA ALDIĞI BÖLGELERDEKİ SİYASİ- ASKERİ KONJONKTÜRÜ DE DEĞİŞTİREBİLECEKTİR.
BÖYLECE TÜRKİYE ; karşısına çıkmaktan korktuğu için maşa kullanan güçlerle doğrudan doğruya karşılaşma imkanı bulacak, Papa ve yandaşları avucunu yalayacak, devletçik peşinde olanlar boyunun ölçüsünü alacak, ak koyun ile kara koyunun belli olacağı meydan kurulacak, ARYALARLA TURANLILAR ÇARPIŞACAK, BÜYÜK İSRAİL BOŞ BİR HAYAL OLARAK DAMGALANACAK, MÜSLÜMAN- TÜRK'ÜN KUDRETİ, TEKBİRLERLE CİHANI KUŞATACAKTIR…