Beklenen Gündem’in İzdüşümleri…
Av. Sedat Çetinkaya
Kıymetli Dostlarım,
Suriye, Irak ve Akdeniz coğrafyasında yaşanacak önemli mücadelelere doğru hızla yaklaştığımız günlerde, inançsızlıktan beslenen fitne ateşinin büyüklüğü de gittikçe artmakta ve birlik ruhundan uzaklaşanları bir mıktanıs gibi kendine çekmektedir.
İnsanoğlu, Aziz ve Muktedir olan Yüce Rabbinin kendisine : “bu apaçık düşmanınızdır” diye ilan ettiği Şeytan’ın ve onun peşinden giden sapkınlar tayfasının oluşturduğu algıya ve fitne seline, büyük bir şevke atılmayı marifet sayarak, ne kadar gafil bir varlık durumuna düşebildiğini de adeta ilan etmektedir.
Evren’e şöyle bir bakmaktan aciz olarak Allah’ı inkar edenden, peygamberleri ve ilahi kitapları inkar edene, insanlıktan çıkıp hayvani hisler ardında yaşam sürenlere, hiçbir gayesi olmayanlardan aşağılık bakış açıları altında sürünenlere kadar her türlü insan fazlasıyla vücut bulmuş durumdadır...
İçinde yaşadığımız, duyularımız ve beynimizde oluşan algılar dahilinde tanımladığımız ve evrendeki tek gerçeklik zannettiğimiz dünya yaşamını, başka bir boyuttaki sonsuz gerçekliğe ilişkin perspektifle ilintili olarak şekillendirmedikçe ; gerçek doğrulara ulaşabilmemizin, hayatımızı anlamlı kılabilmemizin, büyük ideallerin peşinden koşabilmemizin ve en önemlisi kurtuluşa erebilmemizin mümkün olmadığını da belirtmek isterim.
Herkes bilmeli ve emin olmalıdır ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin liderliğinde Türk Birliği kurulacaktır ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, dünyanın en önemli ekonomik güç merkezlerinden biri haline gelecektir. Zira ekonomik- askeri ve siyasi güç dengelerinin Asya’ya doğru kaymaya başladığı bir süreçte ; Çin – Hindistan - Rusya - İran - Avrupa Birliği - İsrail - İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri etrafında şekillenen güç merkezlerine karşı etkili, caydırıcı, dengeleyici, yıpratıcı ve galibiyeti müjdeleyen bir mücadeleyi ortaya koyabilmenin temel stratejisi, Türk Birliği’nden geçmektedir.
Türkiye’nin siyasi ve askeri olarak ön plana çıkması, sahip olduğu altyapı ve birikim ve dünya ticaretinin gelişim yönünde Türkiye’nin oturduğu stratejik zemin ve jeopolitik konum, Türkiye’nin var olan ekonomik kapasitesinin tahmin bile edilemeyen bir ivme ile yükselmesine ve bir çekim merkezi oluşturarak ekonomik açıdan küresel bir merkez haline gelmesine neden olacaktır... Bu noktada istikrara yapılan katkı ve biraz sabır, yeterli olacaktır.
Ayrıca yine herkes bilmelidir ki hak ve batıl mücadelesinde Irak ve Suriye coğrafyasında yaşanacaklar ile Yunanistan ile sorunlarımıza bağlı olarak yaşayacağımız mücadeleler büyük önem taşımaktadır.
Önemli bazı odak noktalarına basarak gezindiğim bu bakış açısı altında, zurnanın zırt dediği yere geldiğimizde ;
Cumhur İttifakı bir şekilde bozulursa ya da (sözde) millet ittifakı partileri güdümünde oluşan bir hükümet yönetime gelirse ne olur ? sorusu ortaya çıkmaktadır. Bu noktada ifade etmek isterim ki Müslüman- Türk Milleti’ni temsil eden bir yönetimin bir daha iktidara gelmesini engellemek için aklınıza bile gelmeyen , iktidardayken darbe yapmak dahil olumsuz her şey olur ve Türkiye, adım adım kendi kabuğuna çekilerek, tüm kazanımları yok edilerek bölünme sürecine doğru yönlendirilir.
Elbette bu sürecin ülkemizde eskisi gibi kabul görmesi de mümkün olmadığından, ülkemizin bir iç savaşa ve kaos ortamına doğru sürüklenmesini mümkün kılan bir zemin de şekillenmiş olur. İşte bu noktadan sonrası ise ; istihbarat örgütlerinin, hassas noktalara vuracakları darbe ile şekillenen ve büyük acılar çekmeden önünün alınabilmesi mümkün olmayan olaylar silsilesinden başka bir şey değildir.
Günümüzden 112 yıl önce (1909) Abdülhamid Han, tahtan indirildiğinde, tam anlamıyla günümüzdeki zillet cephesinin yerinde bulunan ve alkış tutan gafiller ve hainler takımı, milyonlarca insanımızın kanına girmiş, son sığınağımız Anadolu coğrafyasına varıncaya kadar tüm vatanımızın işgal edilmesine ve Anadolu Türklüğünün yok olmanın eşiğine gelmesine neden olmuştur.
Unutulmamalıdır ki tarih tekerrürden ibarettir ve bu dünyadaki en güzel ve en değerli ilimlerden bir tanesi de tarih ilmidir... ( Maziyi unutsak bile mazi kökümüzdür. En tatlı gülen yüz bize mazideki yüzdür. )
Bu bakış açısı çerçevesinde “Herşey çok güzel olacak” diye başlayan bir sürece dahi bakıldığında Hıncal ULUÇ’un tabiriyle “ Herşeyin … olduğunu” görebiliyoruz ki bu değişimin Türkiye çapında gerçekleşmesi durumunda, bizi hem beşeri hem de ilahi açıdan çok büyük belaların beklediği de tartışmasız bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Zaten çok uzak olmayan bir gelecekte yaşanacak gelişmeleri gördüğünüzde beni hatırlayacağınızdan da eminim.
Bu arada 14 Haziran 2021 tarihinde ABD Başkanı J.Biden ile Sayın Erdoğan arasında yaşanacak görüşmenin gizli gündeminden dış dünyaya alenen yansımasa da ; gerilim, tehdit, rest ve düşmanlık çıkacağını söyleyebilmek de mümkün bulunmaktadır.
İşte bence Türkiye Cumhuriyeti Devleti yönetimi, hem güncel konjonktürün idaresini ele almak, hem de ABD başkanına güçlü bir mesaj vermek üzere Irak coğrafyasında harekete geçmelidir. Bu hareket geçiş ile de Irak Hükümeti ve arkasındaki güçler- İran- ABD- Fransa- Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve Pkk arasında oynanan tiyatroyu yemediğini, son olarak Peşmerge ile Pkk’nın çatışmasının da tam bir düzmeceden ibaret olduğunu gördüğünü , düşmanlarının anlayacağı dilden olmak şartıyla payı olan herkese göstermelidir…
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin varlık kazanmasıyla aslında Ankara Anlaşması ihlal edilmiş, Türkiye’yi bu anlaşma ile sınırlayan hükümler de ortadan kalkmıştır. Bu bağlamda Musul ve Kerkük’ün Irak’a bırakılması ile ilgili şart da hükümsüz kalmıştır.
Bu hususta itiraz edenlere söyleyeceğim söz ; “Hak verilmez, alınır "olacaktır ki zaten bu hususta itiraz edenlerin, içimizdeki işbirlikçi gafiller olduğu noktasında da hiçbir şüphemiz bulunmamaktadır… Ayrıca yıllardır Irak topraklarından ülkemize yönelen terörist saldırılar nedeniyle Irak’dan ve hatta IKBY yönetiminden tüm zararlarımızı karşılayacak çok büyük bir tazminat talep edilmeli ve böylece fetih için gerekli altyapının gerekçesi de oluşturulmalıdır…
Kıymetli dostlarım, yaşadığımız sürece bize huzur yoktur ve biz bu dünyaya huzur aramaya gelenlerden değiliz. Müslüman – Türk ; sonunu değil, hedefini düşünen insandır. Doğru çizgiden sapmamak, birlikten ayrılmamak, yerel ve küresel anlamda zillet cephesine hizmetten uzak durmak en büyük düsturumuz olmalıdır…
Bahtiyarlık ; Varılmadan ölünen uzak yerlere koşmak ve ömründe bir kere sevinmektir.