loader
Ayetel Kürsi Üzerinden...

Ayetel Kürsi Üzerinden...

Yüce Rabbimiz, Ayetel Kürsi olarak bilinen ayetleriyle bize bu gerçeğin kapısını açmakta ve ÖNCELİKLE kendisinden başka hiçbir ilahın bulunmadığını, mevcudiyetinin mutlak olduğu gibi her...

Ayetel Kürsi Üzerinden, Aziz Ve Muktedir Olan Yüce Allah’ı Öğrenmek…Ayetel Kürsi Üzerinden, Aziz Ve Muktedir Olan Yüce Allah’ı Öğrenmek…
Av. Sedat Çetinkaya
 
Kıymetli Dostlarım ! bildiğimiz evren , kabaca saniyede 300.000 km hızla ilerleyen ışığın, evrenin yaratılış anından itibaren sonsuz sayıdaki yöne doğru hareket etmeye başladığında , hala sonuna ulaşamadığı ve bir sonu olup olmadığı da belli olmayan bir büyüklüğü ifade etmektedir ki insanın aklen bunu kavrayabilmesi de pek kolay değildir…
 
Ayrıca bu evren içinde bulunan ve dünyamız gibi bir küçük bir gezegenin, büyüklükleri  karşısında bir hiç olarak tanımlanabileceği ve sayısını saymaya bile imkanımızın olmadığı gök cisimlerinin varlığını da meseleye dahil ettiğimizde, bildiğimiz hiçbir gücün bu devasa büyüklüğü yaratmaya muktedir olmadığı gerçeğiyle de karşı karşıya kalırız. Ancak bunun için bu perspektifi önümüze koyarak, Yüce Rabbimizin bize her fırsatta önerdiği gibi düşünmemiz, tüm varlığımız ve hislerimizle de muhakeme etmemiz gerekmektedir. 
 
Samanyolu galaksisindeki büyük ve bize yakın yıldızları görebildiğimiz bu evrenin, sadece birinci kat semayı teşkil ettiği kanaatini taşıdığımı da bu bağlamda ifade etmek isterim. Aklımızın bile alamadığı bu büyüklüğe, kendinden öncekilerin toplamının diğerinin yanında bir hiç konumunda kaldığı 7 kat sema, Kürsi , Cennet ve Cehennem- Levh-i Mahfuz, Arş-ı Ala gibi en azından isimlerini bildiğimiz alemleri dahil ettiğimizde, bu mevcudiyeti yaratan varlık karşında SECDEYE KAPANIP ; gerçekten çok büyüksün, sen mutlak bir güç sahibisin, senin kudretin herşeyi kuşatmıştır, acizliklerine bakmadan tanrılık iddiasında bulunanlar, ilahlığına ortak koşanlar ancak vasıfsız birer yalancıdır, sen her türlü eksiklikten münezzeh bir varlıksın, seni doğuran olamayacağı gibi senin doğurduğun ya da birlikte hareket ettiğin bir ilah da olamaz, sen sonsuz geçmişten sonsuz geleceğe gidensin, sen zamana tabi olmayan varlıksın, hiçbir şeyin seni acze düşürebilmesi mümkün değildir, sen yaşamın sahibisin, bu büyük düzen ancak senin kudretinle ve ilminle varlığını koruyabilir, bir şeyi yaratmak istemen için ol demen yeterlidir, bu aczimize rağmen varlığına şerh düşen, seni inkar eden hatta sana küfreden bizi anında yok etmemek ancak ve ancak senin şanından ve merhametindendir diye sonsuza kadar uzanacak bir övgü manzumesi oluşturmamız gerekirdi…
 
İşte yüce Rabbimiz, Ayetel Kürsi olarak bilinen ayetleriyle bize bu gerçeğin kapısını açmakta ve ÖNCELİKLE kendisinden başka hiçbir ilahın bulunmadığını, mevcudiyetinin mutlak olduğu gibi her türlü yaşamın ve varlık şeklinin sahibinin de kendisi olduğunu, yarattığı düzeninin de o düzeni mevcut kılma iradesine tabi olduğunu, istediği zaman bu düzeni yok edebileceği gibi istediği değişikliği yapma gücüne sahip olduğunu, kendisini sınırlayan hiçbir gücün söz konusu olamayacağını, irade etmediği hiçbir şeyin var olamayacağını ve yarattıkları üzerinde de mutlak yani eksiltme getirilemeyecek bir hakimiyete sahip olduğunu bildirmektedir.
 
Yine yüce Rabbimiz, kendisini ; ne bir uykunun ne bir gafletin ne de mutlak hakimiyetini etkileyecek bir durumun söz konusu olamayacağını, kendisini tahayyül ederken insana ve diğer yaratılmışlara ilişkin eksiklikler ve zafiyetler dahilinde düşünmememiz gerektiğini de bizlere bildirmektedir. Böylelikle Allah’ın varlığına inandığı halde onun yaşama müdahale etmediğini, bu ayrıntılara hakim olabilmesinin ve bu ayrıntılar düzeninin, devamlı bir biçimde idare edilebilmesinin mümkün olmadığı savını ortaya atan deistlere de bir cevap verilmiş bulunmaktadır. Allah c.c. hazretleri ; yarattığı herşeyi kuşatan isimleri çerçevesinde bizler nezdinde tecelli bulan kudretiyle, mevcudatın en hassas noktalarına dahi hükmetmektedir. 
 
Yaratılmış hiçbirşeyin, Allah’ın mutlak hakimiyetinin dışında tanımlanabilmesi de mümkün değildir. Yani Allah, bir bal arısının tüylerinin sayısını da kanadını kaç defa çırptığını da o arının çiçekten topladığı özden aldığı tadı da yavrusuna duyduğu şefkati de burnunun ucundaki kaşıntıyı da uçarken yaşadığı tedirginliği de bilir ve bu durum yarattığı tüm canlı ve cansız varlıklar için de eksiksiz bir biçimde geçerlidir. Allah, yaratma konusunda sonsuz ilim sahibi bir varlıktır onu sınırlayan ancak bizim sınırlı düşünme biçimimiz ve kapasitesi belirli olan cüce beynimizdir.
 
İşte herkes bilmelidir ki hiç kimse veya hiçbir varlık, bu evrende Yüce Allah tarafından yaratılmış hiçbir şeyin sahibi de değildir. Her şey onun mülkünün bir parçasıdır. İnsanoğlu, anlamsız bir tavırla kendisini mülk edinme konusunda hak sahibi addetmektedir ancak bu durum da tamamen bir yanılsamadan ibarettir. Bu yanılsamayı, ölüm vakti gelen her insan şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde idrak etmektedir ancak çoğu zaman bu idrak geç kalmış bir idrak olmaktan öteye geçememektedir.
 
Şimdi böyle Yüce ve hükümranlık sahibi olan Allah’ın nezdinde, insanlar ve cinler için gerçekleşecek yaşam sorgusunda ; o Allah izin vermeden şefaat edebilecek, insanı veya cinniyi kurtarabilecek hiçbir varlık da bulunmamaktadır. Yani Allah’a karşı o lütfetmediği , izin vermediği sürece hatır koyabilecek bir varlık da yoktur. Yüce Rabbimiz bu noktada bize ; kendisinin rızasını, düşüncesini, hükmünü gözetmek yerine dünyada peşinden gittiğimiz sanatçılar, kurtarıcılar, uğrunda ölmeye hazır olduğunu söylediğimiz devlet adamları, çocuklarımız, çok sevdiğimiz yakınlarımız, sözümüzü ikiletmeyen dostlarımız gibi kişilerin , zatı nezdinde hiçbir yetkilerinin bulunmadığını net bir şekilde ortaya koymaktadır. 
 
Yine yüce Rabbimiz, zaman diye bir kavrama tabi olmadığından, herşeyi kuşatan ilmi dahilinde, ezeli geçmişi ve ebedi geleceği de bilmektedir. Zaten böyle olduğu için Allah’tır. Böyle olmamış olsaydı, o varlık eksik ve zafiyete uğrayabilecek bir varlık olurdu ve yarattıkları üzerindeki hakimiyeti de mutlak olmazdı. İşte bu nedenle Ayetel Kürsi’de zatını, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir şeklinde tanımlamaktadır. Bu bilme durumu ; imtihan halindeki kullarıma müdahale ederim, onlar benim çizdiğim kader dışında hareket edemezler demek değil ; ben bilirim ancak kulum iradesinde benim çizdiğim kader perspektifi dahilinde serbesttir şeklindeki bir bilmedir. 
 
Bir örnekle ifade edecek olursak ; Ahmet, Mehmet’in kafasına masada duran taşı atmayı ve onu öldürmeyi düşünmektedir. Bu sahnenin oluşumunda insanın bir dahli yoktur sahneyi imtihan sürecinde bir kader tecellisi olarak Allah oluşturmuştur. Ahmet irade etmiş ve taşı Mehmet’in kafasına atmıştır. İrade eden Ahmet’tir ancak bu iradeye bağlı olarak olayın oluşmasına izin veren, herşeyi kuşatan iradesiyle olaya herhangi bir sorumluluk taşımaksızın katılan da Allah’tır. Yani bu meseledeki sorumluluğu, “kaderimde böyle yazılmış diyerek” ve Allah’ın üzerine atarak kurtulma imkanı bulunmamaktadır. Ancak Allah, Ahmet’in irade etmesine rağmen bu eyleme izin vermemiş olsaydı, Ahmet o taşı atamaz, bu öngörülen şekilde engellenirdi. 
 
Lakin atılan taş, tam o sırada koşarak oradan geçen Ali’nin koluna isabet etmiştir. İşte bu durumda yaşananların hepsi kader ve kaza içinde değerlendirilmesi gereken hususlardır. Ahmet hem Mehmet’i öldürmeye teşebbüs etme iradesinden dolayı hem de Ali’ye vermiş olduğu zarardan dolayı hesap verecektir. 
 
DOLAYISIYLA KUL, ORTAYA KOYDUĞU İRADESİNDE, ALLAH’IN TAKDİR ETMİŞ OLDUĞU KADERİN SINIRLARI DAHİLİNDE SERBEST VE AYNI ZAMANDA DA SORUMLUDUR. Kader meselesinin gelecek boyutunu anlamak isteyen herkes, bizim için gelecek olan şeyin aslında zamana tabi olmayan Allah için olup bitmiş bir gerçekliği ifade ettiğini idrak etmek durumundadır. 
 
Allah bırakınız kıyamete kadar olacakları, sonsuza değin olacakları da bilmektedir. Zaten onun takdir etmediği, izin vermediği hiçbir şeyin olma ve yaşanma imkanı da yoktur. Allah’ın bu bilgisi ; zamana tabi olmamasından, mülkün sahibi olmasından ve kısaca tüm eksik sıfatlardan münezzeh mutlak hükümranlık sahibi bir varlık olmasından kaynaklanmaktadır.
 
Oysa bizim o çok övündüğümüz ilmimiz, sadece Allah’ın bize takdir ettiğinin ötesine geçmemiş ve geçmeyecektir. Örneğin insanoğlu istese de bütün ilimlere sahip olduğunu düşünse de yaratamayacak, ölüme çare bulamayacak, kaderin hükmünden kurtulamayacak, kıyamet gününü ve yaşanacakları engelleyemeyecek, hesaba çekilmekten kaçamayacaktır...
 
Allah’ın gücü ve hakimiyeti dışında kalan bir yer de yoktur. Tüm yerler yani evrende yaşanabilecek tüm zeminler ve bu zeminlerin üzerindeki atmosfer , uzay boşluğu gibi tüm mekansal yükseklikler ve evrendeki tüm semalar, her daim Allah’ın mutlak gücü ve hükümranlığı altındadır. Bu dünyadan kaçarak, uzayda koloniler kurarak, uzaylı varlıklarla hatta kendine bile yararı olmayacak olan Şeytan’la ittifaklar yaparak, Allah’tan kaçabilmek mümkün değildir...
 
Ve işte bütün bunları yaratmak, idare etmek, gözetmek, düzenlemek gibi sonsuz şekilde hazırlanabilecek bir listenin oluşturduğu iş yükünün, Allah’a bir nebze olsun vereceği bir ağırlık ve bir meşakkat de yoktur. 
 
Çünkü Allah çok Yücedir ve çok Büyüktür…
 
İşte bu nedenle onu sevdiği şekilde ;  SübhanAllahi ve bihamdihi , SübhanAllahil azim dilerek analım…
 


Gazipaşa Haberler Not:
Eğer sizde mesleki haberinizin yada tarifinizin web sitemizde yayınlanmasını istiyorsanız; "Haberini Yada Tarifini Paylaş" sayfamızdaki kriterlere uygun bir şekilde uygun içeriklerinizi bize gönderebilirsiniz. Gazipaşa Haberleri internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, röportaj, fotoğraf, resim, sesli veya görüntülü şair içeriklerle ilgili telif hakları www.gazipasahaberler.com 'a aittir. Bu içeriklerin iktibas hakkı saklıdır. İzinsiz ve "kaynak gösterilse" dahi iktibas olunamaz; hiçbir surette kopyalanamaz ve başka bir yerde yeniden yayıma konulamaz.


  • Facebook'ta paylaş

Bu Habere Yorum Yap

Benzer Haberler