Dünya Güçler Dengesinin Gelişim Yönü Işığında Kadim Güçler
"Av. Sedat Çetinkaya"
Dünya Güçler Dengesinin Gelişim Yönü Işığında Kadim Güçlerin Uyanışı Ve Orta Dünya'nın Yükselişi...
Amerika Birleşik Devletleri , küresel para baronlarının ve siyonist örgütlerin şekillendirdiği bir ülke olarak yükselirken, kadim destekçilerinin yeni bir vatan bulduğu İngiltere, stratejik olarak çöküşe geçmiş ve Amerika Birleşik Devletleri’nin küresel hakimiyeti tamamen elde etmesiyle de geri plana düşmüştür.
İngiltere’nin, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın ilerlemesi ve askeri baskısı karşısında ABD yardımına ihtiyaç duyması, bu gerileme açısından önemli bir düşüş trendi oluşturmuş ve İngiltere, günümüze değin ABD gölgesi altında ve küresel para baronlarıyla iyi ilişkilerini kullanarak durumu idare etmek durumunda kalmıştır. Daha doğrusu küresel para baronlarına itibarını kaybetmeden teslim olmuştur.
Bu arada küresel hakimiyetini günümüze değin herhangi bir ciddi zaafiyet göstermeden devam ettiren ABD, küresel para baronlarının kendilerine yeni üs olarak Çin’i seçmesi ve stratejik hakimiyet teorilerini Çin üzerinden tanımlamaya başlamaları ile paniğe kapılmış ve bu süreci durdurmayı hedef alan politikaları sahaya sürmüştür. Çin’e yönelik ambargolar, enerji merkezleri ile Çin arasındaki ilişkileri kesme girişimleri, ticaret yollarını güvensiz hale getirme politikaları, askeri tehditler, batılı yatırımcıları Çin’den uzaklaştırmaya yönelik uygulamalar hep bu stratejinin bir ürünü olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Ancak ABD’nin bu adı konulmamış savaş yaklaşımına kuralsız şekilde cevap veren küresel para baronlarının boş durduğunu söyleyebilmek de mümkün değildir. Bu mücadelenin düğümünü çözecek olay, ABD’de yapılacak seçimler gibi görünmektedir. ABD seçimlerinde küreselcilerin desteklediği demokrat adayın kazanması durumunda, Çin ve İngiltere güzergahında işbirliği üretilmesini hedefleyen bir yaklaşımın gündeme oturması söz konusu olacaktır. Bu durum, Çin- Rusya- İran - Almanya – Fransa ve İngiltere arasında yakın ilişkilerin doğması için jeopolitik bir zemin oluşturmaktadır.
Ayrıca siyonist ekolün iki önemli temsilcisi olan Rothschildler ile Rockfeller ailesi arasındaki ilişkinin de yumuşayarak, İsrail lehine politikaların ABD tarafından çok daha etkili bir biçimde desteklenmesinin önünün açılacağı bir politika da sahaya yansıyacak gibi durmaktadır.
Bu arada İngiltere Kraliçesi de ABD’yi kandırmak için iki arada bir derede durma politikasından kurtularak, kadim destekçisi Rothschillerle ; Doğu yönünde ortaya çıkan Çin’i, Batı yönünde karşılayacak yeni bir İngiliz İmparatorluğu kurmak için kolları sıvayacaktır.
ABD seçimlerini D.Trump’ın kazanması durumunda ise ABD’yi hiç de iyi günlerin beklemediğini, Doların küresel rezerv para vasfını kaybetmesinin büyük hız kazanacağını, ABD’nin birliğini muhafaza noktasında sıkıntılı günler yaşama ihtimalinin bulunduğunu söyleyebilmek mümkündür. Bence Türkiye için bu sonuç, çok daha verimli olacak gibi görünmektedir.
Her halükarda ABD baskısından kurtulmaya başlayacak olan ve kendini İkinci Dünya Savaşı’ndan bu tarafa güvende hissetmeyen Almanya’nın, Orta Avrupa hakimiyetini tesis etmek , Fransa- Türkiye ve Rusya tehditlerine karşı kendini güvende hissetmek için silahlanma faaliyetlerini ciddi biçimde arttıracağını ve siyasi stratejisinde politik yayılmacılığı esas alacağını öngörmek de mümkün bulunmaktadır. Ancak ekonomisinin, demografik yapısının ve küresel siyasete ilişkin dengelerin, bu rüyayı mümkün kılacağını söyleyebilmek ise mümkün değildir.
Rusya ise muhtemelen İngiltere ile yakınlaşma ile Türkiye ile yakınlaşma arasında bir tercih yapmak durumunda kalacaktır. Türkiye ile yakınlaşmak, Rusya’ya büyük imkanlar sunduğu gibi Türkiye’nin Ortaasya – Kafkaslar ve Karadeniz bölgesinde oluşturacağı hinterlanda ses çıkaramama durumuna varlık kazandıracağı için kendisi açısından büyük tehlike de içermektedir. Kanaatimce Rusya, Türkiye ilişkileri olumsuz bir zemine çekmeden durumu idare ederek, İngiltere ile yakın ilişkiler kuracak ve Avrupa’yı etkisi altına almaya çalışırken, Almanya ile çıkarları çatışacak ve gerilim yaşayacaktır.
Ancak Türkiye’nin bölgesel faaliyetleri, stratejik hedefleri ve İsrail ile ilişkilerinin gelecek versiyonu dikkate alındığında, Rusya ile ilişkilerimizin uzun süre sorunsuz olarak yürütülmesinin mümkün olmadığı da ortaya çıkmaktadır.
Türkiye, Rusya’nın oluşturacağı jeopolitik tehdide karşı, ya tek başına büyük bir güç haline gelerek, oluşturacağı kendi güç merkezi üzerinden Rusya’yı dengelemek ya Almanya ile stratejik ittifak içinde olmak ya da Rusya’nın İngiltere ile yakınlaşmasını mutlak surette engellemek durumundadır. Türkiye, İngiltere ile Rusya’nın yakınlaşmasını engelleme noktasında ise Rothschild ailesi ve Çin ile ilişkilerini yakın tutmak ve küresel para baronlarının yönlendirmesinde ve İpek yolu projesi üzerinden şekillenen pagan dünyaya merhaba demek durumdadır.
Bu bizim için kabul edilebilir olmadığından, Almanya ile de benzer ittifak durumunu 1.Dünya savaşında da yaşamış olduğumuzdan, kendi güç merkezimiz üzerinden dünyaya meydan okumak durumunda olduğumuzu şimdiden görmek gerekmektedir.
ABD’nin güç kaybetmesiyle dünya üzerinde varlığını hissettirecek ve tıpkı Almanya gibi silaha sarılacak bir başka güç ise Japonya olacaktır. İşte Türkiye’nin en iyi ilişki kuracağı müttefik olarak Japonya çok önemlidir. Zira Japonya demek, Çin’in korkulu rüyası ve ABD derin devletinin de intikam butonu demektir… Gizli silah üretimi ve savaş hazırlıkları içindeki Japonya, Çin rüyasına en büyük darbeyi vuracak ülkelerin başında gelmektedir. Bu noktada Çin ile karşıtlık içindeki Hindistan ile Hindistan ile karşıtlık içindeki Pakistan da gözden kaçırılmaması gereken ülkeler olarak dikkat çekmektedir.
Bu bağlamda önümüzdeki süreç, ABD- Çin- İngiltere- Rusya- Türkiye- Japonya- Almanya ve İsrail üzerinden gelişecek olaylar silsilesine gebedir.
İpek yolu projesi ile ilgili olarak Rothschildlerin dayatmalarına izin vermeyecek , İsrail’in bölgesel politikalarının karşısında yer alacak, Almanya aleyhine büyüyecek, Rusya aleyhine güçlenecek, İngiltere’nin hegemonyasına girmeyecek ve Çin’in Uygur Türkleri üzerindeki asimilasyon politikasına göz yummayacak olan Türkiye’nin, muhtemel bir küresel haydutlar cephesiyle karşı karşıya kalması olası görünmektedir.
Ancak bizim bu haydutları mağlubiyete uğratmak için yeterli kabiliyetlere sahip olduğumuzu da belirtmek isterim… Süreç içinde eksikliklerimizi tamamlamak ve şimdiden savaş moduyla hareket etmek, başarıya ulaşmamız noktasında büyük öneme sahiptir.
Her ne olursa olsun, Türkiye düşmanlığının realitesi ve bahanesi, İsrail’in güvenliği ve Kürt devleti politikası üzerinden şekillenecek ve ilk etap ; maşaların helakı, Suriye - Akdeniz ve Adalar Denizi hakimiyetimiz ile nihayete ulaşacaktır…