Türkiye Ekonomisinin Yakın Geleceği’ni Görmek, Yatırım Yapanları Dünyanın Hiçbir Noktasında Ulaşamayacakları Kadar Zengin Edeceği Gibi 2023 Yılı Seçimlerinde Sayın Erdoğan’a Verilecek Destek, Milletimizi De Gıpta İle Bakılan Bir Refaha Ulaştıracaktır…
Av. Sedat Çetinkaya
Kıymetli dostlarım ! Bir ülkenin birçok ekonomik parametresi bulunmakla beraber, en temel parametrelerinin ; ihracat ve ithalat rakamları ve gayrısafi yurtiçi hasıla olduğunu söyleyebilmek mümkündür...
Bir ülkenin ihracatı, o ülkenin hem üretim hem de rekabet gücünü gösteren en güçlü verilerden birisidir. İthalat ise , bir ülkenin herhangi bir nedenle yurtdışından temin ettiği ürünleri gösteren bir envanteri ifade etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Ak Parti’nin iktidara geldiği dönemde ; 36 milyar Dolarlık bir ihracata, 87,6 milyar Dolarlık da bir ithalata sahip bulunuyordu.
Ülkemizin 2002 yılındaki Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla Miktarı ise 238 milyar Dolardı.
Ve her şeyden önemlisi, ülkemizin her alanda çok ciddi bir yatırıma ve değişime ihtiyacı bulunuyordu. Askerlik gibi stratejik faaliyetler dahi ilkel koşullarda, profesyonellikten uzak şekilde vatan evlatlarının 18 aylık zorunlu hizmeti ile ifa ediliyordu. Bot ve kamuflajı bir tarafa bırakırsak, askeri alanda ürettiğimiz bir şey neredeyse yok gibiydi.
Ancak aradan geçen 19 yılda İHRACATIMIZ, Eylül 2021 itibariyle 215,7 milyar Dolara yükselmiş ve yıl sonu itibariyle 220 milyar Dolar seviyesine de ulaşacak gibi durmaktadır. İthalatımız ise 259,1 milyar Dolar olarak gerçekleşmiştir. Gayrısafi Yurtiçi Hasıla’mız ise son 4 çeyrek itibariyle 765.138 milyon Dolar olarak gerçekleşmiş ve Dolar kurunda yaşanan artışa rağmen yükselme eğilimini sürdürmektedir.
Son 19 yılda yapılan devlet yatırımları ise 1923 -2002 arasında yapılan toplam yatırımı defalarca kez katlayacak düzeydedir. Bu yatırıma özel kesim yatırımları ile yabancı yatırımcıların yatırım miktarı da ekleyecek olursak, 1923-2002 dönemi yapılan yatırımları anlamsız kılacak ölçüde bir yatırımın yapıldığını tespit edebilmek mümkündür.
Bu noktada ALKIŞLANMASI GEREKEN GERÇEK BAŞARI, Sayın Erdoğan’ın bu başarıyı içten ve dıştan çok yönlü olarak gerçekleştirilen ekonomi temelli saldırılara rağmen ve gayrısafi mili hasılaya oranla devletin borçluluk oranı aşağıya çekerek gerçekleştirmiş olmasıdır.
Zaten ülkemize diz çöktürmek isteyen küresel güç merkezlerinin, tüm ekonomik saldırılara rağmen, DEVLETİMİZ ÜZERİNDE BİR YIKIM GERÇEKLEŞTİREMEMELERİNİN NEDENİ ; bütçe açığımızın düşük, borçluluk oranımızın çevirebileceğimiz ölçüde küçük olmasındandır. İşte faiz oranlarını yüksek tutmaya çalışmalarının ve hane halkımızın alım gücünü bozmaya çalışacak şekilde kur ataklarını ve piyasa enstrümanlarını kullanarak fiyatlar genel düzeyinde artış oluşturmaya çalışmalarının temelinde de bu gerçeklik yatmaktadır.
YANİ DEVLETİ VURAMADIKLARI İÇİN HALKIMIZI VURARAK , devleti ve hükümeti yıkmaya ve bu arada da faiz oranlarının yükselmesini sağlayarak da devletin mali dengesini bozmaya çalışmaktadırlar. Kısacası bir taşlı iki kuş hikayesini gerçekleştirmeyi hayal etmektedirler.
Konuya dönecek olursam, ülkemizdeki yüksek vergi oranlarına rağmen 2002 yılında toplanan vergi miktarının 59,6 milyar TL, 2020 yılında küresel salgın koşullarına rağmen toplanan verginin 983,1 milyar TL olduğu dikkate alırsa, azalan vergi oranlarına rağmen yaklaşık 16 katlık bir vergi geliri artışının yani gelir farkının oluştuğunu görebilmek de mümkündür.
Bu verilere 2002 yılında 27,6 milyar Dolar olan Merkez Bankası Döviz Rezervleri’nin 2021 Ekim itibariyle 121,3 milyar Dolara ulaşması, Yurtiçi yerleşiklere ait toplam mevduatın 2002 yılında 128,5 milyar, 2021 yılında 4 trilyon 241 milyar olduğu gibi veriler eklendiğinde, sosyal yaşamda şekillendirilmeye çalışılan algının hiçbir anlam ifade etmediği ve zaten BAŞTAN ÇÖKMÜŞ OLDUĞUNU söyleyebilmek mümkündür.
Geçmişi bir tarafa bırakıp günümüz üzerinden bir değerlendirme yaptığımızda ise ; günümüz Türkiye’sinin, 2002 yılının Türkiye’si ile karşılaştırılamayacak düzeyde yüksek bir kapasiteye ve altyapıya sahip olduğunu görmek gerekmektedir. ARTIK ZENGİNLEŞMEYE HAZIRLANAN BİR FABRİKATÖR, ATILIM YAPMAK İÇİN FIRSAT KOLLAYAN BİR TÜCCAR GİBİYİZ...
Birkaç yıl içinde , 300 milyar Dolarlık bir ihracat rakamını yakalamayı başaracağımız gibi cari denge açısından fazla veren bir ülke konumuna yükselmeyi de sağlayacağız.
BU DURUMU İSE ; ihracata konu mallarımızın dış talep nedeniyle ihraç fiyatlarının artması, ileri teknoloji içeren ürünlerin ihracatımız içindeki payının artması, ürünlerimize ait marka tanıtımının fiyatlara yönelik pozitif etkisi, ithal ettiğimiz ürünlerinin yerini yerli üretim mallarla ikame etme stratejisinin ithalatın azalmasına yönelik etkileri, lojistik kabiliyetimizin ticaretimizi arttırmaya ilişkin olarak şekillenen pozitif etkisi,
turizm gelirlerimizin artması, altın üretim hacmimizin artmasına bağlı olarak altın ithalatımızın büyük ölçüde azalacak olması, elektrik üretimine ilişkin olarak yapmış olduğumuz yatırımların enerji ithalatımız üzerindeki kısıtlayıcı etkileri, piyasaya hızla yayılacak elektrikli otomobillerin enerjide dışa bağımlılığımızı azaltıcı bir faktör olarak devreye girecek olması, silah sanayisinde dışa bağımlılık oranımızın minumum düzeye inecek olması,
tespit ettiğimiz enerji kaynaklarının ithalat faturamızı azaltıcı etkisi, küresel tedarik zinciri açısından güvenli bir liman oluşturmamız nedeniyle ülkemize yönelik olarak artacak yatırımlar, ülkemizin finansal bir merkez olarak yükselecek olması nedeniyle ülkemize yönelecek finans kaynaklarının ticareti ve yatırımları destekleyici etkisi GİBİ FAKTÖRLERİN DEVREYE GİRMESİ SAĞLAYACAKTIR.
Sağlanacak olan bu durumun, her sektör ve faaliyet alanı açısından göstereceği gelişme trendi ise , şimdi BAZILARIMIZA HAYAL GİBİ GELECEK OLSA DA ülkemizin ihracat hacminin, 2 trilyon Dolara ulaşmasını mümkün kılacaktır.
Yahu bu nasıl olur diye itiraz edenleriniz varsa bizden çok daha olumsuz koşullara sahip olan, yaşlı bir nüfusu bünyesinde barındıran Almanya’nın, 2019 yılı ihracatının 1 trilyon 327,6 milyar- 2020 yılı ihracatının ise 1 trilyon 204,7 milyar Euro olduğunu da hatırlatmak isterim. Oysa bizim hitap edebileceğimiz pazarlar Almanya’dan çok daha geniş, lojistik ve hammadde imkanlarımız çok daha iyi, büyüyen ve gelişen pazarlarla bağlantılarımız çok daha ucuz, çeşitli ve yüksek, nüfusumuz çok daha genç, iklimimiz çok daha elverişli, yönetim sistemimiz çok daha etkin, piyasalarımız ve üretim altyapımız gelişmelere çok daha açık bir özelliğe sahip bulunmaktadır.
Yani Almanya’dan bir tık ileriye geçmek için hiçbir eksiğimiz bulunmamaktadır.
Bu durumda asgari 300 milyar Dolar düzeyinde cari fazla veren bir ülke olarak, süreç içinde para değerimizde yaşanacak olumlu artışların da bu hedefe ulaşmamızı ekstra destekleyecek bir veri olarak etkide bulunacağını da ayrıca ve önemle ifade etmek isterim…
Ancak işin en önemli kısmına gelince bu kapasiteye ulaşmak için, güçlendirilmiş parlamenter sistem safsatasıyla eşeği allayıp pullayıp yarış atı diye bize kakalamaya çalışanlara, ülkemizi küresel güçlere peşkeş çekmeye çalışanlara, sahte ülkücü, bildiğiniz bölücü türkücü siyasi partilere, sahte imamlara, CIA ajanlarına ve onların ülkemizdeki algı-etki elemanlarına, küresel teröristlere ve onların ülkemizdeki yalakalarına destek olma hatasına düşmemeyi, bilinçli ve kasıtlı olarak oluşturulan zorluklara teslim olmamayı başarmalı, milletimizin geleceği için, bağımsız ve küresel bir güç haline gelmiş Türkiye hedefine ulaşmak için Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın başkan seçilmesini sağlamayı başarmalıyız.
Bizler 2023 yılında Sayın Erdoğan’ın başkan seçilmesini sağladığımızda, Cumhur İttifakı’nın karşısında güç birliği yapmaya çalışan zillet takımı, bir daha toparlanamamak üzere ve layık oldukları şekilde siyaset çöplüğündeki yerini alacaktır…