Rusya- Ukrayna Çatışması Üzerinden, Küresel Savaşın Ve Türkiye’nin Stratejik Perspektifinin Değerlendirilmesi…
SEDAT ÇETİNKAYA
Dünyamızın nasıl bir sona doğru gittiğini anlayabilmek için değerlendirmeye en büyük resmi görerek başlamak gerektiğini öncelikle belirtmek isterim.
Birinci Dünya Savaşı’yla, küresel sahneyi istedikleri gibi dizayn eden, İkinci Dünya Savaşı’yla da istedikleri sistemi kuran küreselci para baronlarının oluşturduğu ve İngiltere//ABD ekseni üzerinden kendilerini konumlandıran güç merkezi, yeni bir dünya düzeni oluşturmak üzere büyük bir konsantrasyon dahilinde çalışmalarını sürdürmektedir.
Yeni dünya düzeninin ana eksenin, ABD// İngiltere ve yandaşlarıyla, Çin arasındaki teşkil edilecek göstermelik bir karşıtlık üzerinden şekillendirilmeye çalışıldığını da meselenin başında anlamak gerekmektedir.
Bu değerlendirmenin altyapısını anlamak isteyenlere, İngiltere - ABD ve Çin sermayesinin kime ait olduğunu sorgulamalarını önerdiğimi de belirtmek isterim. Hatta bu noktada küresel dengeleri görmek için ; Japonya, Güney Kore - Almanya- Fransa – İsviçre - Hollanda gibi ülkelerde var olan sermayelerinin aidiyeti üzerine bir değerlendirme yapmanın, arzulanan idrak noktasında yön gösterici olabileceği de söylenebilir.
Yaşadıkları savaşlardan sonra Japonya- Almanya- Güney Kore gibi ülkelerin ekonomik açıdan hızla kalkınmaları, avamın bu ülkelere yönelik olarak atfettiği şekliyle çalışkanlıktan değil, küresel sermayenin bu ülkelere yaptığı yatırımlardan ve bu ülkeleri adeta köleleştirmesinden kaynaklandığını görmek lazımdır.
KÜRESELCİ ÇETE ; Çin- Tacikistan- Moğolistan- Afganistan- Pakistan- İran ve toprakları genişletilecek Büyük İsrail üzerinden, ekonomik- siyasi ve askeri anlamda bir bölgesel hat oluşturmayı hedeflemektedir.
Elbette bunu yaparken ; Rusya’nın zayıflamasını ve Türkistan coğrafyasının tamamının Çin etkisine girmesini arzuladıkları gibi Afrika kıtasının ve Doğu Akdeniz’in de bu projeye entegre olması üzerine de planlar yapmışlardır. CIA’nın, geçmişte FETÖ eliyle Türk Cumhuriyetlerine yönelik faaliyet icra etmesinin temelinde de Ortadoğu ülkeleri ve Afrika coğrafyasında yaşanan çatışma, gerilim ve darbelerin temelinde de işte bu gerçeklik üzerine kurulu siyasi strateji bulunmaktadır.
Ancak Sayın R.Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye’nin siyasi – askeri ve ekonomik çizgisini, bağımsız bir politikaya oturtmaya başlaması ve Türkiye’nin her açıdan güç kazanmaya başlamasıyla, küreselci para baronları tarafından Ortadoğu ve Afrika’da kurulmaya çalışılan siyasi strateji ; temelinden sarsılmış, birçok noktada Türkiye’nin oluşturduğu stratejik blokajlar içinde kalmış ve hatta Türkiye ile savaşı göze almadan yeni bir kapı açılamayacak şekilde kesintiye uğramıştır.
Devlet çıkarları farklı olsa da küreselcilere karşı zaman zaman birlikte hareket etmek durumunda kalan Rusya ile Türkiye’nin oluşturduğu siyasi ve askeri etkinin, küreselcilerin asgari 50 yıllık planlarını uygulanamaz kılması nedeniyle, küreselciler açısından gerek Rusya’nın ve gerekse Türkiye’nin pasifize edilmesi gereği ortaya çıkmıştır.
Ve aslında herkesin merakla beklediği 3.Dünya Savaşı, bu stratejik temel üzerinden çoktan başlamıştır. Kayıtsız şartsız, ülkemizin son 10 yılda yaşadığı her sorununun ve dahil olduğu her meselenin altında bu adı konulmamış savaş yatmaktadır. Ülkemizdeki muhalefet dahi bu savaş çerçevesinde örgütlenmiş ve küreselci para baronlarının bölgesel ve yerel temsilcilerince yönlendirilmiş bulunulmaktadır.
Bu nedenle herkes, haklı ya da haksız olması önemli olmaksızın muhalefet üretirken, hizmet ettiği güç merkezlerinin, ülkemizin köküne kibrit suyu dökmek sonra da ateşe vermek isteyen odaklar olduğunun farkına varmalıdır. Kimin hangi amaçla hareket ettiğini görmek isteyenlerin, zıpçıktı siyasetçilere ve görüşme yaptıkları kişi ve merkezlere bakmaları yeterlidir.
Konuya dönecek olursam Türkiye, Sayın Erdoğan liderliğinde ortaya koyduğu direnç, güç, vazgeçilemeyen ekonomik ve stratejik ilişkiler çerçevesinde, kendisini hedeften çıkarmayı ve hedefe öncelikle Rusya’yı oturtmayı başarmıştır. Bu durum ise bize askeri ekonomik ve siyasi altyapı eksikliklerimizi gidermek için ihtiyacımız olan zamanı kazandıracaktır. Zira seksen yıl boyunca laiklik sloganları atmaktan, heykel dikmekten ve ülkemizi ABD’ye ve IMF’e peşkeş çekmekten başka bir şey yapmaksızın yatanlar nedeniyle, tüm eksikliklerimizi 20 yılda kapatmak ve küresel oyun kurucu bir ülkenin ihtiyaçlarını karşılayacak yeterliliğe ulaşmak malesef ki tam anlamıyla mümkün olmamıştır.
Büyük Rusya’yı kurmak için, Türk Devletler Birliği’ni de hedefe koyabileceğini gösteren Rusya, batının kışkırtmaları çerçevesinde öncelikli hedef olarak belirlediği Ukrayna üzerinden düşmemesi gereken bir tuzağa düşmüş ve kanaatimce bir çöküşü de kendisi başlatmıştır. Bu noktadan sonra işgali tamamlamayı başarsa dahi, Rusya için ne tam bir zafer ne de onurlu bir geri dönüş söz konusu olmayacaktır. İmajı çizilen, konvansiyonel olarak yenilebileceği tespit edilmiş ve zaafiyetleri ayyuka çıkmış bir Rusya vardır.
İçinde bulunduğumuz andan itibaren, Ukrayna sorunu nasıl çözülürse çözülsün ve ne kadar sürerse sürsün, Rusya’nın çöküşü sadece ama sadece bir zaman meselesi haline gelmiş, çöküş süreci ufukta görülmüştür. ANCAK küreselcilerle Rusya’nın önceden anlaşmış olması ya da önümüzdeki süreçte bir anlaşmaya varmaları durumunda, Rusya’nın bu süreçten zayıflayarak, zamanla küçülmeyi kabul ederek ve tavizler vererek kurtulabilmesi de ihtimal dahilinde bulunmaktadır. Belirtmek isterim ki her iki durum da bizim açımızdan tarihi fırsatlar sunmaktadır. Ancak bizim için fırsattan ziyade bu fırsatları nasıl değerlendireceğimiz çok daha önemlidir.
Rusya ile küreselcilerin bir şekilde anlaşması durumunda, küreselcilerin önündeki tek stratejik hedefin Türkiye olarak kalacağını ve bu durumun bir süre sonra bizi büyük mücadelelerin tarafı yapacağını da şimdiden ortaya koymak isterim. Türkiye’nin içinde kalacağı mücadeleler ise gerçekten de dünyanın şah damarının kesileceği olaylar olarak tarihe geçecek ve yeni bir Türk destanı altın harflerle dünya tarihine kazınacaktır…
Rusya’nın içinde bulunduğu sıkıntılı süreçten faydalanarak, Türk Devletler Birliği Teşkilatı çerçevesinde askeri altyapımızı geliştirmek üzere hızlı adımlar atmamız gerektiğini ilgililer nezdinde ifade ederken ; benzer bir hamlenin, Suriye başta olmak üzere çevremizdeki kriz noktalarında ABD eliyle gerçekleşeceğine de karşıt hamleleri tanzim etmek bağlamında dikkat çekmek isterim…
Atalarımız, SÜ uyur Düşman uyumaz diye boşuna söylememiştir…
Meseleleri, ülkemizdeki muhalefet gibi ABD’nin ve batının gözünden değil ; Türk tarih perspektifiyle , Müslüman kimliğiyle ve en büyük haritayı içeren strateji tahtası üzerinden okumak gerekmektedir. Korkaklar, hainler, batı yandaşları, teröristler, İslam düşmanları, küçük resimler üzerinden okuma yapan gafiller ve onların şakşakçılığını yapan niteliksiz güruh eninde sonunda kaybedecektir.
Müslüman- Türk milletine düşen ; ataları gibi haksızlığa, zulme ve şeytani düzene meydan okuyan bir ülkenin onurlu temsilcileri olduğunu bilmek, birlik içinde hareket etmek ve bu uğurda yapılanların, kutlu bir mücadelenin parçası olduğunun farkına varmaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ; siyasi bir fikri ve duruşu bulunmayan ilkesizlere, beyin fukaralarına, tarihinden ve inancından beslenen onurlu bir ruhu olmayan daimi AÇ’lara, şükürsüz nankörlere, çıkarı uğruna satamayacağı değeri kalmamış karaktersizlere ve vatan haini işbirlikçilere bırakmamız söz konusu dahi olmayacaktır.