Saka - Sak -i skit - Elam - Med - Türk -18
Araştırmacı-Yazar Ali YILDIZ
Çin’in kuzeyindeki Altın dağlarından Adriyatik kıyılarına, Girit’e varan bir büyük coğrafya.
Sibirya steplerinden Keşmir’e, Tibet’e, Hindistan’a, Kafkaslardan Mısır’a uzanan meşakkatli uzun yol.
İşte üzerinde gezindiğimiz ve kendileri hakkında bilgi kırıntıları topladığımız Saka-İskit-Türk coğrafyası bu.
Bu coğrafyada M.Ö.7000-6000 yıllarında ortaya çıkan Sakalar; farklı zaman ve çağlarda Hindistan’ın İndus nehri vadisine, bugünkü Gucarat Sultanlığına kadar güneye, Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlara kadar batıya yayılmış, Mısır topraklarına girmiş, İran coğrafyasını yüzlerce yıl idare etmiş bir kavimdir.
Bu coğrafyada İskitler-Sakalar tek başına mı yaşıyordu? Elbette hayır. Yüzlerce devirlik zaman içinde Sümerler, Masagetler, Alanlar, Saklaplar, Kıpçaklar, Peçenekler, Komanlar, Sarmatlar, Elamlar, Medler, Hititler, Asurlar, Akadlar, Persler, Urartular, Kassiler, Grekler, Gotlar da vardı. Ama söz konusu coğrafyayı İskit-Saka atlarının nalları çiğnemiş, bazen yenmiş, bazen yenilmiş ve etkileri yüzlerce yıl devam etmişti.
Adları Sümerler, Masagetler, Alanlar, Kıpçaklar, Sarmatlar, Elamlar, Medler, Hititler(Hatti), Hurri, Urartular, Kassiler, Peçenekler, Komanlar, olan bu halkların dilleri aynı köke dayanıyordu ve Saka dili-Türkçe bu kökten geliyordu. Dil bilimcileri bu dillere Eklemeli Diller adını vermişlerdir.
Günümüz bilim adamlarından O. Nedim Tuna Sumer dilinde bugünkü Türkçe ile bağdaşık 200 civarında kelime tebit etmişti ve bundan 4500 yıl önceki bir toplum için bu sayı oldukça dikkat çekicidir.
Sık sık coğrafya diye nitelememizin sebepleri var.
Çünkü coğrafya bazen hiçbir anlam ifade etmezken bazen çok şey anlatır.
Örnek olarak Asya ve Asyalı tabiri hiçbir netlik ifade etmez. Ama İran ve İranlı tabiri o coğrafyadaki insanların etnik olarak Pers veya Fars olduğu, dillerinin Hind-Avrupa dili algısını hatırlatır.
Yunanlı, Çinli, Hintli, Mısırlı da böyledir.
Modern zamanlarda o coğrafyada en son egemen olan halk, coğrafyanın ezelden ebede sahibi imiş gibi bir algı yaratıldı. Bu algı üzerine Hind Medeniyeti, Yunan Medeniyeti, Mısır Medeniyeti, İran Medeniyeti gibi kavramlarla yeni bir dünya inşa edilmeye çalışıldı.
Ama bir Türk Medeniyeti nedense ortaya konulmadı. Hasbi bilgiler Siyasi ideoloji haline evrildi. Felsefe denince Yunan, Hukuk denince Roma, İnanç ve din denince Hint ve Tibet vs. Ancak bu kalemlerde Türkün adı yok.
Bununla kalsa iyi. Coğrafya etnisiteye dönüştürülmeye de zorlandı.
Aynı yöntem dil ve din alanında da ortamı bir anakonda gibi kuşatıp boğdu.
Örnek olarak Zerdüştlük denince Persler akla gelir.
Acaba doğru mu? İran’da Zerdüştlük varken Persler var mıydı?
Kamlık(Şaman) denince illaki Hindistan’a bağlamak. Acaba doğru mu? Buda’nın yaşı ne ki? Hiç düşündünüz mü?
XIX. yüzyılda Aryanlık diye bir kavram icad ettiler ve medeniyet kurmuş bütün toplumların dillerin kökenini Aryanlıkla izah ettiler. Çünkü siyaset bilimi kuşatmış ve medeniyet kurmak Hind-Avrupalılardan başkasına yakıştırılmamıştı.
Bu görüşün yakın zamanlardaki destekçisi ve finansörü de 1979 da devrilen baba-oğul İran Şahı Rıza Pehlevi idi. Pehleviler para ile çalıştırdığı bilim adamlarına Kökleri binlerce yıla dayanan bir İran Milleti icat ettirmek için milyarlar harcamıştır. İran’da hüküm süren Turanlıları, Urartuları, Kürtleri, Elamları, Medleri, Sakaları Persleştirmek için olağanüstü zorlamalarla ortaya konan makale ve kitaplara batılı kaynaklar da mal bulmuş gibi sarılmışlardır.
Oysa İran diye adlandırdığımız coğrafyaya Persler M.Ö. 900 yıllarında gelmişlerdi. Öncesinde yoktular. Peki; ondan önce orada ortaya konan medeniyetler ve halklar için hangi kılıf uydurulmalıydı?
Sumerlerin yazıyı icad etmiş olmaları, astronomi, hukuk, ticaret, ziraat, mühendislik, sosyal kurallar, inançlar, madencilik ve matematikte yaptıkları buluşlar, orada doğup orada yok olmuş gibi bir tuhaf yöntem ile ele alındı. Buna Avrupa Merkezci teori adını veriyoruz. Bu teori insanlığı yanıltmaya ve saptırmaya devam ediyor.
Bütün bu zorlamalara rağmen İran Azerbaycanı diyeceğimiz Güney Azerbaycan’da halen Saka dili (Azerbaycan Türkçesinin eski bir varyantı) konuşan Türkler olduğunu yine tarafsız bilim adamları söylemektedir.
Elbette istisnaları var. Biz bu istisnalar sayesinde Sakaların-İskitleri-Türklerin insanlığa ve medeniyete katkılarına ulaşabiliyoruz.
İyi ki onlar varmış.
Gelecek yazımızda Sakaların bir kolu olan Toharlardan, Anadolu’da Toroslarda yaşayan Tokarlardan ve Yunan Felsefesinin kurucusu Saka Türklerinden bahsedeceğiz.
Sağlıcakla kalın...
Daha Önceki Bölümleri'de Okumak İsteyebilirsiniz...