Saka- Sak- İskit- Felsefe- Türk- 21
Araştırmacı-Yazar Ali YILDIZ
SAKALAR konusuna devam ettikçe, bazı insanlar diyorlar ki, ne gereği var, olmuş bitmiş geçmiş olaylar ve halkların tarihini kurcalamaya.
Haksızlar.
Çünkü geçmiş sadece bin yıllar öncesi değildir. Dün ve bu satırların yazıldığından birkaç dakika öncesi de geçmiştir. Ve geçmiş hiçbir zaman geçip gitmiş değildir. Geçmiş insanın ışık altındaki gölgesidir. Işığın açısına göre gölge uzar veya kısalır. Işık olmadığında gölgeyi göremeyiz. İnsanın ışığı bilgidir. Bilgi yoksa geçmiş yok. İnsan aklı geçmişten topladığı bilgilerle yeni akıllar üretir ve oradan güç alır.
Yahya Kemal, istiklal harbi yazılarında “Aslan gerilir de atlar” der. Gerilmek, atlama noktasına gelmeden birkaç adım geriye gidip güç almaktır. Nitekim Türk orduları İstiklal Harbinde Sakarya’ya kadar gerilerek (yayını germiş) ve Dumlupınar’da hedefini vurmuştur. Atletleri hatırlayın. Yayın gerilmesi de böyledir. Önce yayı geriye doğru asılır, sonra oku fırlatırız. Geçmiş böyle bir şey.
Sakaları ve Türk tarihini bir bütün olarak ele aldığımızda onlardan güç alacağımız gerilme noktalarımız olduğunu görürüz.
Sakalar-İskitler ve Tarih sadece savaşların kalıntıları ve anıları değildir. Türkleri sadece kahramanlıkları veya yenilgileri ile ele almak, Tarihi süreç içinde onların evrensel hayata kattıkları insani, toplumsal, kültürel değerlere haksızlık olur.
Birkaç bölümden beri Sakaların insanlık âlemine kattıkları düşünsel, felsefi değerlerden söz etmeye çalıştık.
Devam edelim.
Yunan Felsefesinin evrelerinden söz ederken, Sakaların da bu sürece katıldıkları ve aralarından filozoflar çıkardıklarına değinmiştik.
Doğa felsefecilerinin insan ve topluma kazandırdığı bilgilerin bir süre sonra oligarklar tarafından kendi çıkarlarına uygun olarak yorumlanması, elde edilen fiziki hamlelerden sadece çıkar çevrelerinin yararlanması, toplum çoğunluğunun sefalet içinde olması, bu bilgilerden güç devşirmeleri, güç merkezleri oluşturmaları, tanrılar icat etmeleri, hatta kendilerini tanrılaştırmaları tolum dengesini bozmuştu.
Bu bozulmaların toplumu çöküşe götürmesi, aradaki dengesizlikler, eşitsizlik ve adaletsizlik düşünürleri yeni çözümler bulmaya yöneltti. Böylece ortaya kanunlar ve kanun felsefecileri çıktı. En meşhuru Solon ve Solon Kanunlarıdır. Toharis, Solon’un çağdaşı hatta sohbet arkadaşıdır.
Toplum bir süre de kanunlara bel bağlayarak öncekinden farklı bir ortam oluştu.
Ancak, bir süre sonra sadece kanunların da yetmediği anlaşıldı. Çünkü kanun koyucularını etkileyenler, kanunları çiğneyenler, kanunların arkasından dolaşanlar vardı.
Doğayı öğrenen, onunla mücadeleyi öğrenen, doğa felsefesinden yararlanarak ilerleyen toplum, doğa-insan, insan-İnsan, İnsan ve yönetim arasında kanunlara da kavuşmuş ama bu da yetmemişti.
Bu üçüncü aşamada insana yeni bir şey daha gerekli idi. Bu da bilgi, akıl, erdem, ahlak, dostluk, arkadaşlık, sadakat, kardeşlik, doğru, gerçek gibi yeni değerler. Böylece Sufiler ortaya çıktı.
Öncekiler doğadaki gerçekliği ve tanrıyı arayan düşünürlerdi.
Sufiler tanrının aradığı(bir bakıma insanın aradığı) iyi insanı, tanrının gönlüne uygun insanı tarif etmeye başladılar. Tanrının aradığı insan deyimi bana ait değildir. O deyimi İlahiyatçı Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün’den dinlemiştim ve kabul ettim.
İşte Sakalı Filozofların Yunan Felsefesine eklemlendiği ve katkı yaptığı aşama bu son aşamadır.
Son felsefi akımdan birkaç yüzyıl önce Yunanistan topraklarına çeşitli sebeplerle gelmiş olan Sakalılar, Atina toplumunda seçkin bir yer edindiler. Kıyafetleri, kullandıkları teknikler, at terbiyesi, at koşumları, ok, yay, değirmen, çömlek çarkı, dericilik, seramikçilik, hekimlik, onlara farklı ve üstün bir gözle bakılmasını sağladı. Sokaklarda “Bu Sakalı” diye parmakla gösterilmeye başladılar.
Toharis, Anaharsis, Ammonius Saka bunlardan birkaç tanesi.
Toharis’e göre arkadaş ahlakı, dostu ve arkadaşı için kahramanca davranmak, onun için özveride bulunmak verici olmaktır. Çünkü dostluk sözde değil, eylemde kendini gösterir. Arkadaşlık için çok güzel sözler söyleyen, edebi metinler yazabilen Yunanlılar, iş icraata geldiğinde bu sözlerini yerine getirmiyordu. Bahane uyduruyor, yalan söylüyordu. Toharis onların bu yanlışını yüzlerine vurarak Saka ahlakını anlattı.
Bayraktar’ın ÜÇ SAKALI kitabında “ Dostluk Üzerine Diyalog” uzun uzun anlatılmıştır. Buraya almadığım Saka Arkadaşlığı notlarında idealize edilmiş özveri örnekleri, o zamanın Yunanlılarına örnek olarak verilmiştir.
Toharis Yunan toplumunda sadece bir ahlakçı olarak değil, aynı zamanda çok iyi bir hekim olarak da şöhret buldu.
Nüfusun yarısı esir ve kölelerden oluşan ve çok ağır şartlarda yaşayan Atina Yunan toplumunda, açlık sebebiyle leş yiyen hayvanların fare, domuz ve sürüngenlerin çokluğu ve bunların yenilmesi ile meydana gelen veba salgınına karşı tolumun büyük kesimini kurtaran Toharistir. Toharis veba salgınına karşı evleri ve sokakları şarap ile yıkatarak bu salgını bitiren bilim adamıdır. Henüz o zamanda; günümüzde tıp fakültelerini bitirenlerin ettiği yeminin sahibi olan Yunanlı doktor ünlü hekim Hipokrat yoktu.
Toharis insanlığın en eski toplumu Sakaların, atalarının yaşadığı felaketler ve salgın hastalıklardan ders çıkarıp, kendilerini doğal şartlarda tedavi eden Kamların yaşadığı bir toplumun Sakaların içinden geliyordu.
(Bakınız: Prof.Dr. Mehmet Bayraktar. YUNANİSTAN’DA SAKA TÜRKÜ ÜÇ FİLOZOF)
Daha Önceki Bölümleri'de Okumak İsteyebilirsiniz...