Saka- Sak- Demirciler- Aryaniler- Türkler-23
Araştırmacı-Yazar Ali YILDIZ
Bundan önce M.Ö.450 yıllarında yaşamış olan Yunanlı komutan ve tarihçi Thukydides’in Sakalar için “demir sanatını dünyaya öğreten Sakalardır” sözünü nakletmiştik.
Yakın yüzyıl araştırmacıları Sakaların, M.Ö yaklaşık 1000 yıllarında o günlerin bilinen dünyasının büyük bir kısmında hâkim olduklarını yazmışlardır. Ünlü eskiçağ bilim adamları, paleolitik devirlerde Ural Altay kavimlerinin M.Ö. 2500 yıllarında “yılkıcılık” denilen sistem ile önce boynuzlu hayvanları, sonra atı evcilleştirmeyi geliştirerek; atı bir savaş aracı olarak kullandıklarını, böylece hız, güç ve çeviklik sayesinde başka yerleşik halklara egemen olduklarını anlatmaktadır.
Esasen yılkıcılık milletleşmenin de ilk adımlarındandır.
Bunu ALTAY’DA YANAN IŞIK kitabımızda uzunca anlatmıştık. Ural Altaylılar, bu teşkilatsız halkları teşkilatlandırarak onlara siyasi ve askeri güç vermek suretiyle yeni medeniyet kurmalarına etkin olmuş ve onları uzun zaman yönetmişlerdir. (Togan. UTTG. S.10)
Batılı tarihçiler, yılkıcılığın tamamen medeniyet dışı bir hayat tarzı olduğunu zannederek, yerleşik hayat ile ilgileri olmadığı savını ileri sürmüşler, onların Anau, Andronovo kültüründen başlayarak kurdukları medeniyetin olsa olsa batılı(aryen) veya İndo-Germen uluslar tarafından yapılabileceğini ileri sürmüşlerdir.
Bu tam bir yanılgı veya peşin hükümdür.
Oysa bu hayat tarzı; Sakalar, Hunlar’dan başlayarak, Göktürkler, Selçuklular, Çağataylılar, Osmanlılar ve günümüzde dahi yazı yaylalarda, kış aylarını daha sıcak kışlaklarda geçirmek suretiyle Yörüklerde, doğayı ve iklimi doğru kullanma şeklinde devam etmektedir. Bu hayat tarzı içinde binlerce yıldır, şehirler kurmuş, köprüler, hanlar, hamamlar ibadethane ve camiler inşa etmiş olan Türklerin hayat tarzının batı mantığı ile anlaşılamadığını göstermektedir.
İskitleri, Hunların, Göktürklerin ve sonraki Türkistan kavimlerinin defin merasimleri, at kültürü ve at kurbanı adetlerinin zincirleme olarak birbirine eklenmesi yukarıdaki satırları doğrulamaktadır.
Tarihi ve efsanevi kaynaklar Türklerin derin tarihinde Sakalardan öteye gitme imkânı sunmamaktadır. Demir, üzengi, gem, balta, sapan demiri, değirmen, ok, yay, çükür(kazma) gibi en eski kelimeler ve aletler, işin ucunu Sakalara dayamaktadır.
Başka bir önemli araç da Yada(Yed) Taşıdır. Efsanelere göre veya eski çağ tarihçilerin kayıtlarına bakıldığında, Sakalar-Türkler ellerinde bulundurdukları tılsımlı Yada Taşı sayesinde yağmur yağdırarak gittikleri ülkeleri kuraklıktan kurtarıyor ve böylece hakimiyetlerini pekiştiriyordu. O çağların tarım ve hayvancılık hayatı içinde yağışın ne kadar önemli olduğunu anlatmaya gerek yoktur.
Bunların yanında Çin tarihleri en eski kuzey komşularından Tik diye bahsetmektedir. Bu Türk kelimesinin o günkü şekli olmalıdır. İlaveten Tik kavmin natürel inançlı, yani doğa değerlerine inandığı, onları kutsadığı da bir gerçektir. Ağaç kültü bunlardan olup, aralarında en eski çağlardan beri kayın, çam yanında, Tik Ağacı adı verilen ağacın kutsandığına dair kayıtlar vardır.
[Çok iddialı olmamak kaydı ile acaba bu Tik Ağacı, Türk Ağacı olarak anlaşılabilir veya düşünülebilir mi? Daha çok Asya’nın güneyinde yetişen bu ağaç boyu 40 m ulaşan ve oldukça sert dokulu bir ağaç türüdür. Kerestesi sudan etkilenmeyen ve kurt yemeyen bu ağaç, geçmiş zamanlarda dayanıklılığı sebebiyle göçerlerin araba yapımında kullanıldığı gibi, ulu ağaç olması sebebiyle de kutsanmış ağaçlardandır. Günümüzde yat ve gemicilikte kullanılır.]
Arap tarihçiler, “hakiki Türk, al-Türk-al haqiqi” dedikleri Hakanlı Türkler, (al-Turk-al Hakaniye) kendilerini köken itibarıyla bir demirci millet olarak bilmişler, demirciliği kutsamışlar ve demircilik sayesinde esaretten(Ergenekon Destanı örneği) ve zulmetten(karanlıktan çıkıp aydınlığa, ışığa kavuşmak) kurtulduklarına inanmışlar ve onlara Çinliler; Cucenlerin(Avar) Demircileri adını vermişlerdir.
Bu gerçeklere rağmen Yenisey Nehri çevresinde bulunan demir ocaklarını gören batılı bilim adamları, bunları Soğd ve Toharlara mal etmeye çalışmışlardır. Toharların Sakalardan erken ayrılmış bir Türk kavmi olduğu, aralarında bazı İrani unsurların da bulunabildiği bilinmektedir.
İrani olarak tasnif edilen Soğdlar etnik kökeni farklı olsa da çağlar boyunca Türk kavimleri ile kaynaşmış olmak sonucunda Türkleşmiş bir kavimdir. Şu soru daha önemli, İran coğrafyasını Persler(Ahamenişler) o coğrafyaya gelmeden 2.000 sene önce idare etmiş olan Medlerin Turani oluşu neden dikkate alınmıyor? Medlerden kalan kitabeler bunu gösteriyor. Soğdlar Turani bir Med kavmi olamaz mı? Hangi kavmin etnik kökeninde katıksız safiyet bulunabilir ki? ( Togan UTTG. S.27)
Biraz başa dönersek..
“Tarihi ve efsanevi kaynaklar Türklerin derin tarihinde Sakalardan öteye gitme imkânı sunmamaktadır. Demir, üzengi, gem, balta, sapan demiri, değirmen, çükür gibi en eski kelimeler ve aletler, işin ucunu Sakalara dayamaktadır.
Başka bir önemli araç da Yada(Yed) Taşıdır. Efsanelere göre veya eski çağ tarihçilerin kayıtlarına bakıldığında, Sakalar-Türkler ellerinde bulundurdukları tılsımlı Yada Taşı sayesinde yağmur yağdırarak gittikleri ülkeleri kuraklıktan kurtarıyor ve böylece hakimiyetlerini pekiştiriyordu.”
1-Türklerin en derin tarihinde Sakalardan daha aşağıda bir kavme ulaşamadığımıza göre..
2-En eski Türk destanı Oğuz Kağan Destanı olduğuna ve bunun efsanevi figürünün Oğuz adlı efsanevi kahraman olduğu düşünüldüğünde;
OĞUZ’UN SAKALARDAN NEŞET ETTİĞİNİ, BU DESTANIN DA BİR SAKA DESTANI OLDUĞUNU söylemek, acaba haddini aşmak mı olur?
Nitekim Zeki Velidi Togan Oğuz Destanını, Sakaların M.Ö. VII. yüzyılda Orta Doğu, Mısır ve Hindistan üzerine yapılan fetihlerine bağlamaktadır.(ZVT, Oğuz Destanı, S.122)
Buradan hareketle, Oğuz Ata’nın İslamileştirilen versiyonları bir kenara bırakılırsa bir Saka kahramanı olması uzak bir ihtimal değildir.
Saka ve Aryanlar konusuna ayrıca gireceğiz.
Daha Önceki Bölümleri'de Okumak İsteyebilirsiniz...