Türk Kültüründe Çeyiz Geleneği Nedir?
Deniz Özkan
Orhun Kitabeleri’nde Bayla Kutlag Yaragan Bengü Taşında yer alan “Ağılım ör, yılkım sansız erti. İnim yiti, urım üç, kızım üç erti. Ebledim; oğlumun kızım kalınsız birdim” (On ağılım, sayısız at sürülerim vardı. Evlendirdim; oğlumu kızımı cihazsız verdim) ifadesi yer almaktadır.31
Türklerin düğün geleneğinde çeyiz; gelinin ev ve mutfak eşyası, işlemeli ve dantel örtüleri, havluları, takı ve giysileridir; damadın düğün masrafları, başlık parası karşısında sunduğu eşyalardır. Bu eşyalar evlenene kadar sandık içinde saklanır ve gelinin evine de sandıkta taşınır. Günlük kullanılan eşyalar ise dolap içlerine kolayca erişilebilecek şekilde bohçalarla yerleştirilirdi.
Hun Türkleri, otağ veya yurtlarda ya da birbirine bağlanmış tekerlekli çadır evlerde otururlardı. Bu evlere gelin giden kızlar, çeyizlerinde getirdikleri işlemeli kılıflar içinde minder ve yastıklar, halılar, kilimler ve nakışlı keçelerle çadır evlerin içini süsleyip, döşerlerdi. Hun kızlarının çeyizi yün, keçe ve deriden kaftan, giysi, çizme, börk, torba, sarkıntılı kemer ve eşyalardan meydana gelirdi. Hun Türklerinde at en kıymetli hediye sayılır, evlenecek erkek, kız tarafına ‘kalın’ (çeyiz) olarak, at veya davar süsleri verirdi. Bu bakımdan, kız çeyizinde heybe, eyer ve koşum getirilmiş olacağını düşünmek pek aykırı olmaz. Hunlarda aracılarla, zemin hazırlanır ve ondan sonra da, binlerce at ve sığır kalın olarak gönderilirdi. Bilge Kağan kızını, Türgeş Kağan’a veriyor ve buna karşılık olarak büyük törün alıyordu.32
Türk töresine göre, kız, evlenirken koşantı (çeyiz) getirirdi. Ancak, koşantı, evlilikte kalın kadar önemli sayılmazdı. Oğuz kızlarının koşantılarında neler bulunduğuna dair kesin bilgiler yer almamaktadır. Ancak, yurt denilen çadırlarda yaşayan Oğuzlarda, kız çeyizin de göçer hayatına uygun yün, dokuma ve deriden mamul elbise ve eşyalar olması gerekmektedir. Destanlardan edinilen bilgilere göre; Oğuzlarda, elbiseye ton (don), gömleğe kömlek veya könlek denilir, erkek keçi derisinden kürk ve külah giydikleri bilinmektedir.33
Oğuz kızlarına ait bir koşantıda, kilim, heybe, yaygı ve örtüler, çul, keçe, namazlık, minder, sofra gibi eşyaların yanı sıra, ton, kömlek, kaftan, kürk, börk, aplike işlemeli yün ve keçe elbiseler, sarkıntılı meşin kemer, edik ve sokman gibi giyim eşyalarının da bulunduğu söylenmektedir.34
Selçuklu Sultanı Melikşah’ın kızı Mehmelek Hatun, 1087’de Halife ile evlenmiş ve düğün, Türk adetlerine uygun olarak yapılmıştı. Gelinin cihazı yüz otuz deve yüküydü. Mehmelek Hatun’un on iki sandık dolusu hazinesi bulunuyordu. Gelinin, atlas, diba ve ipekli kumaşlardan yapılmış olan elbiselerini ise tam yetmiş dört katır taşıyordu. Çeyiz eşyasının en kıymetli yükü, çok pahalı kumaşlardan yapılmış olan bu elbiseler, Selçuklu çeyizi, dokuma sanatının iki ana kaynağından besleniyordu. Birinci kaynak, sultanlar, vezirler ve diğer yüksek tabakadan insanlar için yapılan, desenlerine Orta Asya Türk üsluplarının hâkim olduğu kıymetli dokumalardan meydana geliyordu.
İkinci kaynak ise, halkın kendisi için ürettiği, Oğuz Türklerinin geleneksel halı, kilim, keçe, pamuklu bez, keten v.b. dokumalardı. Bu tür dokumalar, Türkmenlerin öteden beri devam eden ananevi üslup ve motifleriyle bezenmekteydi. Türk kadınının, günlük yaşamında önemli yeri olan dokuma elişi Selçuklu döneminde, şehirlerde ve köylerde kadınlara çalışma imkânı sağlayan bir iş kolu haline gelmişti. Bacıyan-ı Rum denilen kadınlar örgütü de başta Sivas ve Konya olmak üzere Anadolu’nun birçok bölgelerinde bu sanatların çeşitli türleriyle uğraşmış, bu alanda faaliyet göstermiştir. Selçuklu tekstil ürünlerinin bu zenginliği, doğal olarak Selçuklu çeyizine de yansımıştır35
Osmanlı toplumunda, Türklerin, en ileri oldukları bir kültür sahası da çeyizin aslını meydana getiren, dokuma ve kadın el sanatlarıdır. Bu sahada, Türk zevki, Türk üslup ve motifleri hâkimdir. Bununla beraber, Osmanlı milletlerinin sanat ve kültürleri arasında, altı yüzyıl süren iletişim ve alışverişten, kadın el sanatları ve dolayısıyla çeyiz kültürü de etkilenmiştir. Çeyiz kadınların işi olduğu için, çeyiz örneklerinin, görülmesi, el değiştirmesi, birbirinden örnek alınması, kadınlar arasındaki sosyal ilişkilerin tabii bir sonucu olmasını gerektirmiştir. Osmanlı çeyizlerinin, olağanüstü renk, motif ve üslup çeşitliliği, Osmanlı kadınları arasındaki üslup ve örnek alışverişi ile beslenmiştir.36 (bkz: Fotoğraf 5-6)
Waterloo Savaşı’nda gösterdiği başarıyla İngiliz ordusunun gözde askerleri arasına giren Thomas Pardoe, resmi bir görevle 1835 yılında İstanbul’a gönderildiğinde, kızını da yanında götürür. Julia Pardoe, Padişah II. Mahmut’un kızı Fihrimah Sultan’ın, Seyit Sait Mehmet Paşa’yla olan düğününe tanık olur. 28 Nisan 1836 günü, Dolmabahçe Hasbahçesi’nde düzenlenen düğünde gelin alayında nelerin yer aldığını sırasıyla anlatır Pardoe. İlk önce, üflemeli çalgılarla Mahmudiye Marşı’nı çalan mızıkayı takip eden askerler geçer. Ardından, padişahın kızına armağan ettiği, kızıl üniformalar giymiş içoğlanların çektiği 12 beyaz katır...
Her biri dört at tarafından çekilen, içleri rengârenk, simli kumaşlarla dolu 5 araba... Üstleri açık 3 at arabası, her birinde Fihrimah Sultan’ın gümüş sofra takımları sergilenmekte. Yol kenarına dizilmiş İstanbulluların seyrettiği gelin alayında içleri sandık dolu 5 at arabasının geçmesinden sonra, başlarında yapma çiçeklerle süslenmiş 150 kişi görülür. Sepetlerde neler yoktur ki; altın ibrikler, mücevher kakmalı leğenler, parfüm şişeleri, değerli taşlarlar süslü sürahiler, zümrüt kakmalı saç fırçaları, içlerinde doldurulmuş kuşlar olan altın kafesler, mücevherleri parlayan çalgılar...
Fihrimah Sultan’ın çeyizinin sergilendiği düğün alayında, Julia Pardoe’yu en çok etkileyen görüntü bundan sonra gelecektir. Yazarın kendisinden dinleyelim; “Ama en şahane gösteri daha yeni gelmekteydi: Sim ve sırmaları her renkten ipekle karıştırılarak işlenmiş ve dokuları örümcek ağı gibi incecik olan nakışlı yemeniler, yenlerine ve göğüslerine değerli taşların işlendiği kadife cepkenler; altın ve gümüş yıldızlar serpiştirilmiş şalvarlar; renkli mücevherlerle süslenmiş beyaz ipek entariler; üzerine inci tozu saçılmış saten kaftanlar...”37
Beylikler dönemi sanatı, Türk sanatında Selçuklu ile Osmanlı arasında yer alan bir geçiş dönemidir. En belirgin özelliği yöresel üslupların ve halk kültürüne ait değerlerin öne çıkmış olmasıdır. Selçuklu Sultan’ına tabi olmaktan çıkan Türkmen aşiretlerinin beyleri Anadolu’da bulundukları yörelerde, imar ve sanat işlerini kendi seçtikleri sanatkârlara yaptırarak, mimaride ve diğer sanat dallarında yöresel üslupların uygulanmasına imkân sağlamışlardır. Dönemin en önemli kültür olayı, 1277 de Karamanoğlu Mehmet Bey’in Türkçeyi resmi dil ilan etmesidir ki; Anadolu’da Türk kültürü bilincinin uyanışına işaret eder. Bu uyanışın etkileri, dönemin sanatında ve dolaylı olarak çeyiz işlerinde de kendini gösterir. Bey çeyizinde bile emperyal-elit kültürden ziyade, halı, kilim, Denizli bezi, Alaşehir ifladisi gibi halk kültürüne ait mahalli değerlerin öne çıkmış olduğu görülmektedir.38
Osmanlı toplumunda, Türklerin, en ileri oldukları bir kültür sahası da çeyizin aslını meydana getiren, dokuma ve kadın el sanatlarıdır. Bu sahada, Türk zevki, Türk üslup ve motifleri hâkimdir. Bununla beraber, Osmanlı milletlerinin sanat ve kültürleri arasında, altı yüzyıl süren iletişim ve alışverişten, kadın el sanatları ve dolayısıyla çeyiz kültürü de etkilenmiştir. Çeyiz kadınların işi olduğu için, çeyiz örneklerinin, görülmesi, el değiştirmesi, birbirinden örnek alınması, kadınlar arasındaki sosyal ilişkilerin tabii bir sonucu olmasını gerektirmiştir. Osmanlı çeyizlerinin, olağanüstü renk, motif ve üslup çeşitliliği, Osmanlı kadınları arasındaki üslup ve örnek alışverişi ile beslenmiştir.39
19. yüzyıl sonlarında alınan Osmanlı mahkemesine ait kararda gelinin maddi durumuna göre çeyiz eşyasının ve sandık sayısının ne olacağının belirlendiğini ifade eder. Buna göre, zengin bir aileden gelen kadının üç, orta derecenin bir üst sınıfına giren kadın iki, orta derecede bulunan bir kadın ise çeyizinde bir sandık getirecektir. Çeyiz eşyası ise her üç kademede de benzerdir, ancak değerleri ve miktarları farklıdır. Örneğin, zengin ve orta derecenin bir üst sınıfına giren kadın yatak takımı getirirken, orta derecedeki kadın adi bir şilte, bir yastık ve bir yorgandan sorumlu tutulmuştur. Zengin kadından gümüş bir kahve takımı, orta derecenin bir üst sınıfına giren kadından ise bir kahve takımı istenmiş, ancak orta sınıfa mensup kadın kahve takımından muaf tutulmuştur. Fakir aileye mensup bir kadının çeyizi ise, maddi durumu iyi olanların yardımlarıyla hazırlanacaktır.40
İnsan yaşamının ikinci geçit dönemi olan evlenme, gerek kızın ve erkeğin sosyalleşme sürecinin önemli bir aşamasını oluşturması, gerekse aileler arasında kurulan dayanışmayı, toplumsal ve ekonomik ilişkiyi belirlemesi ve düzenlemesi bakımından her zaman ve her yerde önemli bir olay gözüyle görülmüştür. Ailenin, toplumsal yapının temeli olması, bu birliği sağlayan evlenme olayına evrensel bir karakter kazandırmıştır. Dünyanın her yerinde her aşaması, bağlı bulunduğu kültür tipinin öngördüğü belirli kurallara ve kalıplara uydurularak gerçekleştirilen evlenme olayı, özellikle tören, töre, adet, gelenek ve görenek bakımından zengin bir tablo çizmektedir.41
Anadolu genelinde yaygın olarak söylenen ‘kız beşikte çeyiz sandıkta’ ya da ‘kız kundakta, çeyiz sandıkta’ diyerek çok veciz şekilde ifade ettiği gibi, çeyizin hazırlıkları kız çocuğunun doğumuyla başlar. Kız doğumuna hediye olarak elbiselik kumaş getirilir ve bu kumaş kızın çeyizine konur. Ebeveynin küçük yaşlardan itibaren çocuklarının geleceği için yatırım yapmaya başladığının bir ifadesidir. Özellikle kız anneleri, çeyizlik malzeme hazırlığına bebeklik döneminde başlarlar.42
Günümüzde çeyiz denildiğinde üç ayrı çeyiz türü akla gelmektedir. Sandık çeyizi, beyaz eşya çeyizi ve hediye çeyizi. Farklı sosyal gruplarda her üç türlü çeyiz türüne rastlansa da, bunların her birine verilen önem ve anlam değişiktir. Sandık çeyizi çeşitli dantel örtüleri, işlemeli havlu, yatak takımı kenarları, oyalı başörtüleri gibi el işi ürünlerini kapsar. Köylerde sandık çeyizinin hazırlanması tümüyle kızın sorumluluğudur ve elişindeki ustalığını yansıtır. Genç kızlar motifleri birbirine danışarak seçerler ve genellikle özgün tasarımlar yerine, kabul edilmiş desenleri kullanmayı tercih ederler.43
Geleneksel Türk El Sanatlarının günümüzdeki konumu üzerinde çalışan Henry Glassie, “Genç kızlar, evlenmeden önce dokuma sanatlarını öğrenirken, gelecekte evinde kullanmak üzere güzel olan şeylerin toplandığı bir koleksiyon meydana getirirler. Bu çeyizdir. Çeyiz aynı zamanda genç kızın ilerdeki hayatında kullanabileceği bir sermayedir” şeklinde ifade etmektedir.
Kıza doğumundan bu yana yapılan bütün masraf, çeyiz hazırlığı ve düğün giderlerine, başlık parasıyla, erkek evinin de ortak olması istenmektedir. Başlık parasının, eskiden hazırlanmış olan ve yeni yapılacak çeyizler için bir bedel olarak alınması Anadolu’nun pek çok yerinde görülen bir gelenektir. Ancak başlığın hemen hemen tamamının kızın babası tarafından kendisi için alıkonmasına da rastlanılmaktadır.44 Başlık, erkek tarafından gelin kızın ailesine yapılan bir evlilik ödemesidir. Başlık evlenecek kız için göreli bir değerdir. Başlık erkek tarafının düğün öncesinde kıza verdiği bir bedeldir. Kalın (Elazığ-Malatya), yeği (Rize), yol hakkı, ağırlık, ata yolluğu, baba ağırlığı, günsalık, hedemelik, kara mal, kebin, kesir ve benzeri adlarla da anılır.45
Kaynağın tamamını buradan inceleyebilirsiniz...