loader
Ukrayna’nın Hatırlattıkları- Stratejik Nüfus

Ukrayna’nın Hatırlattıkları- Stratejik Nüfus "Ali YILDIZ"

Milliyetçilik, milleti çok sevmek, onu içerde ve dışarda güçlü kılmak ve çağlar üzerinden sıçratarak medeni milletlerin en ön safına geçirmek ülküsünün adıdır. Öncelikle milliyetçiliğimiz başka ırk ve..

Ukrayna’nın Hatırlattıkları- Stratejik NüfusUkrayna’nın Hatırlattıkları- Stratejik Nüfus
Kırım- Donetsk- Luhansk- Hatay- Suriye- Türkeş
Ali YILDIZ
 
Alttan alta uzunca bir zamandır devam eden Ukrayna-Rusya çatışması, savaşa döndükten sonra;    silahlı güç dengeleri, asker sayısı, toprak büyüklüğü, teknolojik üstünlük, nükleer silahlar, batı ile ilişkiler ve çelişkiler, ambargo, ekonomi gibi, görünen değerler açısından incelenirken,  söylemlerin gölgesinde kalan çok önemli bir kavram ihmal edilmiştir.
 
Askerlik ve diplomasi ile alakası olmayan bizim gibi okumuşlar, iki ülke arasında savaşın fiilen başladığı 24 Şubat’tan beri günlerdir yukarıdaki sıralanan kavramların, asker emeklileri, gazeteciler, üniversite hocaları, emekli diplomatlar tarafından tekrarlanıp duran kavramlara çakılıp kaldık. Adeta bir tekrara dönüşen tartışmalar; çamura çakılmış eşekler gibi yerinden kımıldayamaz halde.
 
Günler sonra diplomatlar bu çatışmada aldığı tavır ve saptadığı dış politikaya övgülerden başka yeni bir şey yok.  Ayrıca kimse savaşın nereye doğru evrildiğini, ne kadar süreceğini de kestiremiyor.
 
Tam bu kavga arasında basına yansıyan Hatay BŞB ettiği bir laf biraz dikkatle izleyenlerin kulağına çalınsa da yeterli etkiyi yapmadı. 
Ne diyordu Hatay BŞB başkanı Sn. Lütfi Savaş; “ Birkaç yıl sonra Hatay’da seçim yapıldığında BŞB başkanlığına bir Suriyeli Arap aday olabilir ve gidişat öyle gösteriyor ki seçimi de kazanır. Hatay’ı bir Arap başkan yönetebilir”. Sadece bu kadar mı okumaya devam edelim..
 
Bu belediye başkanı acaba bir seçimi kaybetme korkusu mu yaşıyor diyenler oldu.
 
Yine bu belediye başkanı, Hatay’da artan Arap nüfusun, sadece yerli halkı ekonomik bakımdan güç durumda bırakacağından mı bahsediyordu? 
 
Kimsenin aklına Hatay’ın nasıl alındığı, bunun için Atatürk’ün hangi cenderelerden geçtiğini düşünen olmadı.  Silah kullanmadan başka bir gücü harekete geçirdiği, birkaç aşamalı bir operasyon yaptığı ve bu silahsız operasyon yüzünden ilhakın geciktiği ve Atatürk’ün o günleri görmeden aramızdan ayrıldığı hiç düşünülmedi. Bu sürecin ana aparatı asıl manivelası nüfustu.
 
Bu arada iki yakası bir araya gelmeyen muhalefet Suriyelilerin fi tarihinde davul zurnayla ülkelerine gönderileceğinden söz ediyor veya gönderilmesi gerektiği söylüyordu.
 
Buna karşı efelenen CB Recep Tayyip Erdoğan da muhalefetin tam tersi bir söylemle “ONLAR SURİYELİLERİ GÖNDERECEKMİŞ, BİZ GÖNDERMEYECEĞİZ, BİRAZ SIKINTI ÇEKERİZ AMA ECRİ YÜKSEKTİR” dini motiflerle süslenmiş, insanlık, vicdan, din kardeşliği üzerinden mesajlar vererek;  çaktırmadan ve parça parça  vatandaşlığa alarak oylarına talip olduğu Araplara göz kırpıp günü idare eden ve yarına dair içinde bomba taşıyan bir nutuk söyledi. Kafasından çıkmayan Kavm-i necibi Arap aşkı.
 
Ve böylece, orta doğulu mültecilere soğuk davranan Avrupa’ya da meydan okumuş oluyor, düşünmeden yaşayanlardan aferin alıyordu. Öyle ya; bir yanda vicdansız Avrupa, diğer yanda Etrak-i bi idrak.. 
 
Oysa bir başkaları da mültecilerin bir şeylerine talip. Hatırlayalım, Diyarbakır ziyaretlerinin bölücü kraliçesi Bn. Mitterand ve  bölücülerin hamisi Claudia Roth vs. Bugün mülteci yarın ayrılıkçı.. Tam da Avrupa’nın sevdiği bir şey.
 
Ukrayna’nın Hatırlattıkları- Stratejik Nüfus
Bu nutkun söylendiği günlerde Ukrayna ve Rusya savaşmaya devam ediyor, Avrupa kendi ülkelerine almakta olduğu Ukrayna’dan gelen mültecileri,  dil, din ve ırk birliği içindeki insanları sınırdan geçirirken onların soğukta beklemesine aldırmadan veya durum öyle icabettiği için  tek tek nüfus kayıtlarını tutarak, pasaport ve uyruklarını, göz renklerini ve deri renklerini de seçerek ve her türlü kontrolden geçirerek almakta olduğunu bizimkiler görmüyordu.
 
Bizimkiler BOP projesinin Eş Bakanı olduğunu unuttuğumuz sanarak, güya insanlık yaparak; kendisinin de katkılarıyla  vatanlarına ihanet ve yönetimlerine isyan ettirilmiş, ipten kazıktan kopmuş güruha, kapıları hurra diye açıp sayısız, kontrolsüz ve kimliksiz 6 milyondan fazla Suriyeli sığınmacıları, Urfa, Gaziantep, Kilis, Hatay, Adana, Mersin, Konya, Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya’ya sürüler halinde doldurarak insanlık yapıyordu. Devlet yönetiyorum zannedenler için bu bir devlet akılsızlığıdır.
 
İç siyasete verilen mesajlarda ise; batılıların insanların kayıtlarını tutarak kontrollü geçiş uygulayarak insanlık dışı davranıyor diye veriliyordu.
 
Ve Hatay BŞB başkanının böyle bir demeç vermek zorunda kaldığını kimse hala anlamıyor.
 
Bu arada bizde zuhur eden Suriyeli nüfusun aradan geçen 10 yıl içinde nereden nereye geldiğini uzun uzun anlatmaya gerek yok. Onların devlet ve vatanları aleyhine nasıl ve hangi vaadlerle kışkırtıldığı, ne kadar uzun sürede ve nasıl hazırlandığı ise ayrı bir inceleme konusu. 
 
Yine hatırlamalıyız ki,  Membiç ve el-Bab gibi ileride lazım olacak yerleşimler Rusya ve Amerika’nın karşılıklı anlaşması ile sınırımızda çıbanbaşı olacak şekilde bırakıldı.
Geçelim Ukrayna’ya..
 
Rusya devlet başkanı Putin, Çar I.Petro’dan beri ilkeli bir şekilde sürdürülen sıcak denizlere inme stratejisini devralarak, hümanizm, sosyalizm, barış içinde bir arada yaşamak  gibi romantik kavramları da elinin tersiyle iterek bu hedefe adım adım yürüyen bir lider kimliğiyle ortadadır. Haklıdır haksızdır tartışması ayrı bir şey.  Savaşın başladığı günlerde dedi ki, “Luhansk ve Donbas’ta yaşayanlar Rus’tur. 
 
Onlar Ukrayna’yı değil bizim yönetmemizi istiyorlar, dilleri Rusça’dır, kendi dillerinde eğitim alamadıklarını ve Ukrayna tarafından ayrım gördüklerini söyleyerek bizi davet ettiler biz de Donbas ve Luhansk’taki soydaşlarımızın bağımsızlık isteklerini dikkate alarak, onların korumak üzere operasyon yaptık, bağımsızlıklarını tanıdık ve bunu kabul etmeyen Ukrayna’ya müdahale etmek zorunda(!) kaldık”. Devlet direktifindeki Rus Ortodoks kilisesinin,  Ukrayna Ortodoks kilisesi aleyhinde veryansın etmesi de ayrı bir facia. 
 
Görünür gerekçesi ise Ukrayna’ya bulaşan NATO tehlikesi idi. Oysa NATO denilen kof yapının ahı gitmiş vahı kalmış olduğunu o da biliyor, elini kımıldatacak halde olmadığı görüyordu. Ama yıllardır yaygarası yapılıp bir türlü gerçekleşmeyen ve gerçekleşmeyecek olan Ukrayna’nın Avrupa Birliğine girmesi gürültüsüne komşusunda bir NATO tehlikesi bahanesini de ekleyip, eline verilen kozu son derece iyi kullanarak kurallarına göre oynamıştı. 
 
Elbette kimse bunu yutmadı ama bazı insanlar geleneksel Rus politikasının ne olduğunu da bir kere daha görmüş oldu.
 
Putin, aynı yolu yıllar önce 2014’te Kırım’da takip etmiş Sovyetlerin dağılması sırasında; daha önce 1954’te Ukrayna’ya bırakılan Kırım’ı ilhak etmişti. Çünkü Kırım’da günü geldiğinde Rusya’yı Kırım’a davet edecek bir Rus nüfus yerleştirmesi 1944’te Kırım Türklerini oradan sürdükten sonra çoktan yapılmıştı. Yüzde doksan Ruslaşan Kırım’da Putin’in elini kimse tutamazdı. Bu Rus devlet aklıdır.
 
Putin bu kozu, Kazakistan için de elinde tutmakta, vaktiyle Kazakistan şehirlerine yerleştirdiği %25 Rus nüfusu en kritik zamanda kullanmayı beklemektedir. Önceleri bu oran daha fazla Rus nüfus lehindeydi. Nitekim Kazakça-Rusça eğitim dili, alfabe çekişmesini dengeleme gel-gitleri arasında ekonomik eşitsizlik damarı işletilerek Kazakistan’a gözdağı verildi. Kalkışanlar Putin metodu ile cezalandırıldı.
 
Ukrayna’nın Hatırlattıkları- Stratejik Nüfus
Benzer bir durum da Moldova’da vardır. Dinyester nehri kenarında ince bir şerit halinde yerleştirip 1990’larda orada bıraktığı, adına Transdinyester denilen  bir şeritte Rus nüfus üzerinden,  günü ve saati gelince onların davetini sağlayarak Moldova işgaline de bir kılıf hazırlanmıştır. Halen bu ayrılıkçı nüfus ile birlikte orada bir Rus ordusu da hazır tutulmaktadır. Bu da ileriye dönük devlet aklıdır. 
 
Biz sözümüz vardı; SU UYUR DÜŞMAN UYUMAZ. Anlamını bilmeden çocuklara tekrarlatıp durduk.
 
Yazının başlığı altında şöyle bir satır vardı:
 
Kırım-Donetsk-Luhansk-Hatay-Irak-Türkeş.
 
Kırım’ı, Donbas’ı, Luhansk’ı. Hatay’ı anladık da burada Türkeş’in alakası ne diyenler olacaktır. 
 
Anlatayım.
 
1967 yılı. Ankara Konur Sokak, CKMP Genel Merkezi.
 
Merhum Türkeş 25-30 kişilik bir gruba seminer veriyor. Tam bu sırada İsrail Arap savaşı sürüyor.
 
Konu; Türkiye’nin Dış Meseleleri.
 
Şimdi Söz Türkeş’in:
 
Milliyetçiliğin esası, ilkesi, milliyetçilerin tutumu nasıl olmalıdır?
 
Milliyetçilik, milleti çok sevmek, onu içerde ve dışarda güçlü kılmak ve çağlar üzerinden sıçratarak medeni milletlerin en ön safına geçirmek ülküsünün adıdır.
 
Öncelikle milliyetçiliğimiz başka ırk ve milletlerin düşmanlığı üzerine kurulmamıştır. Türk Milliyetçiliği, peşin olarak kimsenin düşmanı değildir. Milletlerin milli menfaatleri önemlidir. Bize dost olana dostuz. Düşman olana düşmanız. 
 
Peki, içerde ve dışarda güçlü olmak nasıl olur?
 
Birincisi:
 
Önceliğimiz Anadolu’nun,  yani Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliği ve garantisi. Elimizdeki son bağımsız vatan parçasına gözbebeğimiz gibi dikkat edeceğiz. (Not: Türkeş bunu sık sık tekrarlar ve Türkiye’nin güvenliğine halel gelmesine yol açacak söz ve davranışlara asla izin vermezdi).  
 
Bu olmazsa olmazımızdır. Hedefimiz müreffeh ve kudretli Türkiye’dir. Türk Milletini ilmin ışığında yüksek karakterli, eğitimli, ahlaklı,  bir toplum inşa etmek,  kalkınmış bir toplum olarak adalet ve huzuru tesis etmek. İçerde güçlü bir sanayi, sağlam bir ekonomik güç, vatandaşlarının gelir dağılımında adil, refah seviyesi yüksek bir toplum olarak iç birliğini kurmak
 
İkincisi:
 
Önce yurdun dışa karşı güvenliğini sağlayacak güçlü bir ordu. Dosta güven, düşmana korku veren bir ordu. Dış ilişkilerde yüksek seviyede bir diplomat kadrosu. Dışarıda güven veren, itibarlı, sözü dinlenir bir millet olmak için bu elzem. Buna paralel olarak devletin görevi dostlarını çoğaltmak. Milletler kendilerine dost kuvvetler oluşturmak zorundadır. Aksi halde yakın ve uzak tehlikelere karşı ayakta durmak zorlaşır.
 
Bu nasıl olacak?
 
Milletler kendilerine iki şekilde dost kuvvet oluşturur. Birincisi sağlam ve güvenilir askeri ve ekonomik paktlar ve kuruluşlara üye olarak. Bu bir çeşit uluslararası caydırıcı koruma kalkanıdır.
İkincisi de yakın ve uzak komşularda kendine dost toplumlarla ilişkiler kurmak.
 
Bunun için bizim elimizde pek çok imkânlar vardır. İmparatorluktan kalan bazı topluluklar bize yakındır. Bunları desteklemek ve korumak lazımdır. Bunların yaşadıkları devlet içinde daha özgür yaşamalarını temin etmek için çabalamak lazımdır.. Bunlar bir başka ırktan veya mezhepten topluluklar olabilir. Boşnaklar gibi, Çeçenler, Çerkezler gibi, Libya’da Osmanlıya bağlı kalmış Araplar gibi. Veya daha uzak ülkelerdeki Pakistanlılar falan gibi.
 
İkincisi de yakın ve uzak coğrafyalarda bizden ayrı yaşamakta olan Türk toplulukları. Bunlar Türkçe konuşmakta olup kültürel ve tarihi bağlarımız olan kardeşlerimizdir. Kırım tatarları, Romanya Tatarları, Bulgaristan Türkleri, Batı Trakya Türkleri, Irak Türkmenleri, Suriye Türkmenleri gibi ülkemize yakın Türk topluluklarıdır. 
 
Bunlarla ilişki kurmak ve dillerini korumalarına, eğitimlerine, dinlerini korumalarına yardımcı olmak, onların arasından Türkiye’ye öğrenciler getirerek, onları Türklük şuuru ile donatmak, okutup geri döndüklerinde hem kendi toplumlarına daha faydalı, hem de Türkiye dostu olarak yetişmelerini sağlamak. Bunu Türk düşmanları Turancılık olarak suçlasalar da gerçek bir vakıadır. Kerkük Türkmenleri, İran Türkleri, Suriye Türkmenleri, Batı Trakya Türkleri öncelikle ilgileneceğimiz topluluklardır.
 
Amerika ve İngiltere veya başka emperyalist ülkeler, kan bağı, din bağı gibi hiç ilgileri olmadığı halde hedef ülkelerde böylesi topluklarla ilişki kurmak onları kendilerine bağlı tutmak için milyarlarca dolar harcarlar. Onları uygun gördükleri zamanda kendi menfaatleri için nasıl ve nerede kullanacaklarını hesap ederler. Bunun örnekleri çoktur. (Not: Rusya bunu fevkalade güzel uygulamaktadır)
 
Oysa bizim milyarlarca dolar harcamadan o ülkelerde Türk ve Müslüman olarak var olan toplulukları kendimize dost edinmemiz hem daha kolay, hem de insanlığın bir gereğidir. Bunlarla kurulacak köprüler, ileride halen yaşadıkları ülkelerle bizim iyi ilişkiler kurmamızın da bir başka yoludur”.
 
Başbuğ Türkeş’in tembih ve tavsiyelerini burada kestik. Ukrayna söz konusu iken neden Türkeş’ten örnek verdiğimiz sanırım anlaşılmıştır. Onun seminerinde STRATEJİK NÜFUSUN ne olduğu anlatılmıştır. Buna benzer bilgiler Türkeş’in çeşitli eserlerinde vardır. Eminim ki sağ olsaydı bugünkü MHP yönetiminin, mevcut iktidara verdiği ölçüsüz öngörüsüz tehlikeli desteği vermez veya kendi düşüncelerini empoze ederdi. “Ne mozaiği ulan, mermer mermer!” sözünü hatırlayanlar vardır.
 
Bu cümleden olmak üzere hiçbir etnik kültürel ve dil–tarih bağı olmadığı halde ABD’nin, stratejik nüfusu kullanarak Çin’in başını belaya sokmak için Doğu Türkistan’a el attığı ve Çin zulmünden kaçan Doğu Türkistanlıları sahipleniyormuş gibi görünerek, kışkırtmaya çalıştığı da bilinmektedir. 
 
Emperyalist ülkeler kırılgan nüfusları hiç acımadan kışkırtır bir silah gibi ve kullanır.  Ama ABD’nin yaptığı bu kışkırtmalar sonunda başı belaya girenlere Amerika sadece ölen ölür kalan sağlar bizimdir gözü ile bakar. Vakıa Doğu Türkistan Türkleri özgürlük isteklerinde haklıdır. Bu bizim ilgileneceğimiz bir konu. Dil, kültür, tarih bağı olmadığı halde böylesi ilişkiler kuran ABD’ye karşın, bir zamanlar Azerbaycan Türkleri için “onlar Şii biz Sünniyiz” diyen siyasetçiler de çıkmıştır bizde. Devlet aklı ile hareket etmeyen siyasetçilerde ahmaklık diz boyu.. 
 
Aynı ABD Ukrayna konusunda da kışkırtmalar yapmakta, Ukrayna’nın Rusya tarafından yakılıp harap olmasına üzülmek şöyle dursun, bıyık altından gülmektedir. Emperyalizm bir tek vatandaşının bile kılına zarar gelsin istemezken, kendinden olmayanları sürüler halinde cephelere göndermekten sakınmaz.
 
Şimdi düşünme ve sorulara cevap, sorunlara çözüm bulma zamanıdır.
 
1-Rusya Ukrayna’yı sindirmek için neden önce Rus nüfusun yoğun yaşadığı bölgelerin ilhakı ile başladı?
 
2-Ukrayna’ya bağlı olan Kırım 2014’te Rusya Federasyonu tarafından ilhak edilirken, oradaki Rus nüfus çoğunluğu Putin’e cesaret vermiş midir? Veya Kırım’da Kırım Türkleri yüzde 50 den fazla çoğunlukta olsaydı, Rusya bu ilhaka tevessül edebilir miydi? Veya bu ilhak 2014’te davul zurna ile mi karşılanırdı?
 
3-Hatay’ın 1939’da nasıl ilhak edildiği bilindiğine göre, aynı Hatay’ın içimizdeki akılsızların yüzünden geometrik dizi halinde çoğalan Suriyeli kritik nüfusu gelecek bir zamanda bir şekilde etkileyerek (mesela, Suriye Cumhurbaşkanı Putin’den aldığı örnek ve destekle)  kendi ırkdaşlarını kışkırtarak, bağımsızlık, özerklik istemek şeklinde elimizden çıkma ihtimali var mıdır, yok mudur?
Davul zurna ile misafir ettiğimiz Barzani, Güney Doğu sınırlarımızda pusuda beklemiyor mu acaba?
 
Biraz uzunca da olsa STRATEJİK NÜFUSA dikkat çekmeye çalıştım. Neticeten; ülkeler topla tüfekle alınabilir ama ancak insanla, nüfus ile elde tutulabilir. Ukrayna-Rusya savaşı bize bunları hatırlattı. 
 
Son Söz:
NÜFUS BİR İNSAN KALABALIĞI MIDIR, YOKSA STRATEJİK BİR GÜÇ MÜDÜR? İYİ DÜŞÜNELİM.
 


Gazipaşa Haberler Not:
Eğer sizde mesleki haberinizin yada tarifinizin web sitemizde yayınlanmasını istiyorsanız; "Haberini Yada Tarifini Paylaş" sayfamızdaki kriterlere uygun bir şekilde uygun içeriklerinizi bize gönderebilirsiniz. Gazipaşa Haberleri internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, röportaj, fotoğraf, resim, sesli veya görüntülü şair içeriklerle ilgili telif hakları www.gazipasahaberler.com 'a aittir. Bu içeriklerin iktibas hakkı saklıdır. İzinsiz ve "kaynak gösterilse" dahi iktibas olunamaz; hiçbir surette kopyalanamaz ve başka bir yerde yeniden yayıma konulamaz.


  • Facebook'ta paylaş

Bu Habere Yorum Yap

Benzer Haberler